Sayfalar

754 ) "YOK EDİN ŞU MOSKOF UŞAKLARINI !..."

        

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği, Türkiye ile 17 Aralık 1925'de imzaladığı ve süresi 7 Kasım 1945 tarihinde bitecek olan anlaşmayı feshetmek istediğini 19 Mart 1945 günü duyurur..
Sovyetler Birliği ile ilişkiler gerginleştikçe, içte de anti-komünist dalga yükselişe geçer. Zekeriya ve Sabiha Sertel'in yayımladığı "Görüşler" dergisinin 
1 Aralık 1945 tarihli ilk nüshasının kapağında, bir el perdeyi aralamakta, arkada "suistimal (görevi kötüye kullanmak), ihtikar (vurgunculuk), faşizm" kelimeleri görünmektedir. Kapaktaki yazar listesi ilginçtir : Celal Bayar, Tevfik Rüştü Aras, Fuat Köprülü, Adnan Menderes, Cami Baykurt ve Sabiha Sertel. 
Derginin yayıncısı Sabiha Sertel, başta Halide Edib Adıvar olmak üzere, Behice Boran, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Niyazi Berkes, Pertev Boratav gibi birçok aydından yazı vereceklerine dair söz aldığı gibi, Celal Bayar, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü de makale yazacaklarını belirtmiştir ve derginin kapağına Bayar, Köprülü ve Menderes'in de aralarında bulunduğu yazı kadrosunun fotoğrafları ile isimleri basılmıştır. "Cumhuriyet", "Akşam" ve "Vatan" gazetelerine gönderilen ilanlarda bu kapak görünmektedir..
Ne var ki, Bayar, Menderes ve Köprülü söz verdikleri halde makalelerini göndermezler. Yapacak bir şey yoktur, ilanlar ve dergi o kapakla çıkmıştır artık.. Derginin ilk sayısının satışı çok başarılı olur fakat başlığındaki "orak-çekiç"le ilgili söylentiler yayılmaya başlar. Bayar, Menderes ve Köprülü, "Görüşler" dergisiyle ilgileri olmadığı gibi, Kemalizm'den başka ideolojiye inanmadıklarını açıklarlar..
Dört gün sonra ise, "Görüşler"in "G"sinin orağı andırdığı gerekçesiyle, Nadir Nadi yaylım ateşini açar. 4 Aralık 1945 tarihli "Cumhuriyet" gazetesi birinci sayfasından, "Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar," der. İstenen demokrasinin komünist demokrasisi, özgürlüğün de kızıl özgürlük olduğunu söyler. "Yeni Dünya" "Görüşler"in kızıl propaganda organları olduklarının kanıtı şudur : "Görüşler"in logosundaki "G" harfinin ters çevrilmiş bir orak olduğu açık değil midir ?.. Orak da komünist ihtilalinin simgesi olduğuna göre, sinsi derginin Moskova uşağı olduğu ortadadır !..

  

"Tan" gazetesi ve matbaasının yıkılmasına yol açan havayı anlayabilmek için, 4 Aralık 1945 tarihli "Cumhuriyet"in birinci sayfasındaki haber-yoruma göz atmak yararlıdır :
"Demokrasi isteriz, hürriyet isteriz ! feryatlarından sonra istenilen demokrasi ile hürriyetin ne olduğu iyice meydana çıktı. Bu demokrasi, komünist demokrasisi, bu hürriyet kızıl hürriyettir. (...) 'Yeni Dünya' ve 'Görüşler' adlı kızıl propaganda organları (...) vatanı ve milleti Moskovavari bir rejimin esiri yapmak için demokrasi ve hürriyet istiyorlar. (...) Komünistlik ve Bolşeviklik tıpkı faşistlik ve Nazilik gibi, hatta onlardan daha beter bir şekilde fertlere hiçbir hürriyet tanımaz. (..) İşte bizim yoldaşlar da Türk milletini böyle zalim bir rejimin cehenneminde yakmak istiyorlar. Fakat bu milletin sağduyusu kendisini kızıl cehenneme sürüklemek isteyenlerin, yalancı demokratlığına ve sahte hürriyet aşıklığına aldanmayacak kadar kuvvetlidir.."
Ortam hazırdır. 5 Aralık 1945 günü, "Tan" ve "Yeni Dünya" gazeteleri ile "Görüşler" dergisinin matbaaları ve iki kitabevi, düzenlenen bir gençlik gösterisi sırasında tahrip edilecektir.. 



O gün, İstanbul Üniversitesi'nde birileri ellerinde "Vatan" gazetesiyle sınıflara girip öğrencilere, "Kalkın ey ehl-i vatan !" diye bağırmış, az sonra bütün okul Beyazıt Meydanı'nda toplanmıştır. Aslında Babıali'nin en itibarlı gazetesi olan "Cumhuriyet", "Tan" aleyhindeki o kampanyaya katılmasaydı, meseleyi asıl başlatmış olan Hüseyin Cahid Yalçın'ın işi o kadar olmayabilirdi. On bin kişiye ulaşan kalabalık, ellerinde Atatürk ve İnönü resimleriyle Hüseyin Cahid Yalçın'ın "Beşinci Kol", "Rus Hayranı", "Moskof Uşağı" diye adlandırdığı Sertellerin Cağaloğlu'ndaki Tan Matbaası'na yönelir. Binanın camları kırılır, matbaaya girilir, "Tan"ın nesi var nesi yoksa yağmalanır, baskı makineleri parçalanır. Daktilolar, masalar, telefonlar, kurşun harfler pencerelerden atılır. Hızlarını alamayan saldırganlar, "Tan"ın yanındaki solcu yayınlar satan ABC Kitabevi'ni de yağmaladıktan sonra Karaköy'deki Bankalar Caddesi'nden Tünel'e yönelirler. Kumbaracı Yokuşu'nda, matbaasında "Yeni Dünya"yı basan "La Turquie" gazetesi ile Parmakkapı-Taksim arasındaki Berrak Kitabevi de yağmalanır. Taksim'de toplanan yağmacılar, "Kahrolsun komünistler ! Biz Yeni Dünya istemiyoruz ! Bize eski dünyamız yeter !" diye bağırır.. Sıkıyönetim altındaki şehirde komünizme karşı nefretin bütün milleti saran bir kin olduğu, saldırılara seyirci kalan polisin önünde böylece kanıtlanmış olur..



Ancak, saldırıdan dolayı tutuklananlar, Serteller olur ! Serteller dört ay hapiste yattıktan sonra cezalarının onanmaması üzerine serbest kalır, buna karşılık bir daha hiçbir yerde yazıları yayımlanmayacak, gazetelerde iş bulamayacaklardır. Sabiha Sertel daha sonra, olaylar çıkacağı konusunda Vali Lütfi Kırdar'ı uyardıklarını ama hiçbir tedbir alınmadığını söyleyecektir. Aradan yıllar geçtikten sonra olayı CHP parti müfettişlerinden Alaattin Tiritoğlu'nun örgütlediği, geleceğin başbakan ve cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, "Cumhuriyet" gazetesi yazarı İlhan Selçuk'un, CHP'li bakanlar Ali İhsan Göğüş ve Orhan Birgit'in, ırkçı Türkçü Celadet Moralıgil'in de "Tan"ı yağmalayanlar arasında olduğu, geleceğin başbakanları Turgut Özal ve Necmettin Erbakan'ın da büyük ihtimalle olaylara karıştığı iddia edilecektir. 



2005'de Can Dündar "Milliyet" gazetesinde bu konuya değinen birkaç yazı yazar ve Süleyman Demirel'in de baskına katılanlar arasında olduğu iddiasını ortaya atar. Demirel, bunu inkar etmeyerek gazeteci Fikret Bila'ya o dönemin "havasına" kapıldığını söyler. "Elebaşı değildik ama bu olaya katıldığımız doğrudur. Bir öğrenci hareketiydi. Sadece 'Tan' gazetesine değil, o gün, Sovyetler Birliği'nin İstanbul'daki sefaret binasının önüne de gittik, protesto için çelenk koyduk. Çünkü 1945 sonrası Stalin, 'Boğazları isterim' diyor, 'Anlaşma tanımam' diyor. Biz buna karşı bu tepkiyi gösteriyoruz. Öyle bir ortam ; Nazım Hikmet sürülmüş, Sabahattin Ali sınırda öldürülmüş. Öyle bir atmosfer var. Etkilenmemek mümkün değil.."



Keza sonraki yazılarında Can Dündar bu baskında İlhan Selçuk'un da bulunduğunu iddia edecektir. Dündar, bu konuda İlhan Selçuk'u aradığında, İlhan Bey'in de, "Ben yürüdüm ama binaya girmedim," dediğini ileri sürer..
"Tan" baskınından birkaç gün sonra Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde görevli öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes ve Behice Boran, "görülen lüzum üzerine" Milli Eğitim Bakanlığı emrine alınır, haklarında soruşturma açılır ve üniversiteden atılır. Boratav ve Berkes, Serteller gibi yurtdışında yaşamak zorunda kalır, bilimsel çalışmalarını Türkiye dışında sürdürür ve Türkiye dışında vefat ederler.. 
Farklı ideolojik yönelimleri olan insanların galeyana getirilmesiyle solun tasfiyesi tamamlandığı gibi, böylece bir nevi 6-7 Eylül provası da yapılmış olur. Bundan sonra, Demokrat Parti ile sol arasında herhangi bir ittifak söz konusu olmayacaktır.. 



(EMİNE UŞAKLIGİL'in "Benim Cumhuriyet'im" adlı kitabından derlenmiştir)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder