Sayfalar

777 ) SULTAN HAMİD DEVRİNDE KÜRTAJCI BİR ALMAN !..

     

T.C.Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgelerine göre, Alman uyruklu kadın Doktor Mari Zibold hem Mekteb-i Askeriye-i Şahane'de hem de Beyoğlu'nda bulunan özel muayenehanesinde "ıskat-cenin" (kürtaj) uzmanı olarak çalışıyormuş. 
Alman doktorun Beyoğlu'nda para karşılığında ulu orta kürtaj yaptığı bilgisi Sadarete, oradan da 13 Ekim 1904 günü Yıldız Sarayı'na ulaşınca, Madam Mari Zibold'un "icra-yı san'atından men" edilmesi, okuldaki işinden atılması ve Osmanlı topraklarından da kovulması gündeme gelmiştir. Sultan Abdülhamid, doktorun fotoğraflarının çekilmesini ve bir an önce sınır dışı edilmesini emretmiştir.  Çekilen bu fotoğrafların Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün sınır kapılarına dağıtılması ile, Madam Zibold'un bir daha geri dönmesine izin verilmemesi düşünülmektedir, muhtemelen.. 
(T.C.BOA, İradeler, İrade-i Hususiye, Genel No:882(823),Hususi No:11, 4.Ş.1322)
Padişahın bu iradesiyle harekete geçen Sadrazam Mehmed Ferid Paşa, Madam Zibold'un hemen sınır dışı edilmesi için Almanya Sefareti'ne başvurmuş, ancak geri çevrilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde çok önemli bir günah olarak kabul edilmekte olan kürtaj suçunu defalarca işlediği anlaşılan Alman doktorun bir an önce sınır dışı edilebilmesi için, Alman Sefaretinin görüşüne göre ; Osmanlı Hükümeti'nin elinde en azından geçerli bir mahkeme kararı olması gereklidir ve Osmanlı makamları Madam Zibold'un kürtaj yaptığı hakkında resmi ve yazılı olarak yeterli bilgi vermedikçe, doktor sınır dışı edilemez. (T.C.BOA, İradeler, İrade-i Hususiye, Genel No.950 '880',Hususi No:68, 25 Ş.1322)
Ancak, Alman Sefiri soruna pratik bir çözüm önermekten geri kalmamaktadır.. Bu öneriye göre, Osmanlı Hükümeti Madam Zibold'un bir yıllık harcamaları karşılığı olarak 500 lira (500 Sultan Hamid altını) ödediği takdirde, doktor bir daha geri dönmemek üzere ve kendi isteğiyle başka bir ülkeye gitmeye ikna edilecektir.. Sadrazam Mehmed Ferid Paşa, sefirin bu önerisini 2 Kasım 1904 tarihinde Yıldız'a aktarmıştır. Ancak, padişah bu teklife ilk başta pek sıcak bakmamıştır. Sultanın iradesine göre, doktor bu kürtajları yapmakla cinayet işlemiştir. Alman Sefaretinin Osmanlı makamlarının bu konuda verdiği bilgilere itimat etmesi beklenmektedir. Kadın doktorun parayla ödüllendirilmesi değil, bir an önce sınır dışı edilmesi gerekmektedir.. Padişah, iradesinin sonuna, gerekenin yapılması ve sonucun kendisine bildirilmesi notunu da eklemiştir..
Ancak, Padişahın bu sert talimatına rağmen, Madam Zibold'un, sınır dışı edilmek bir yana, kürtaj yapmaya devam ettiği anlaşılmaktadır !.. 19 Kasım 1904 günü kaleme alına bir başka irade-i hususiyede, "bu gibilerin ülke dışına çıkarılması her devletin 'hukuk-ı hariciyesi icabından' olduğu" vurgulanıyor, bu konuda Alman Sefaretine daha fazla taviz verilmeksizin ve daha fazla yazışmayla vakit geçirilmeksizin Madam Mari Zibold'un sınır dışı edilmesi istenmekteydi..
(T.C.BOA, İradeler, İrade-i Hususiye, Genel No.1031'970',Hususi No.47,11 N 1322)
Bu kesin emri aldıktan hemen sonra harekete geçen Sadaret, Hariciye Nezareti'ne 20 Kasım 1904 günü bir yazı göndererek, Nezaret'in Alman Konsolosluğu nezdinde girişimlerde bulunmasını ve doktorun sınır dışı edilmesi için Alman Sefaretinden gerekli izni almasını istedi. Hariciye Nezareti, 21 Kasım 1904 günü Alman Sefaretine ayrıntılı bir yazı gönderdi ve Sadrazamın bu konudaki talebini bildirdi.. 
Uzatmayalım, Sefaret mensupları, görüşmeler sırasında doktorun kendi rızasıyla çekip gitmesi için istenilen 500 lira yerine 300 lira ödenmesine ve mahkeme kararına razı oldular !.. Ayrıca, bu para ödenmediği ve sınır dışı edildiği takdirde, Madam Zibold'un olayı Avrupa basınına aktarmakla tehdit ettiğini de ifade ettiler..
Böylece, 25 Kasım 1904 günü Yıldız'a gönderilen Sadaret tezkeresinde, durum hünkara aktarıldı. Tezkerenin sonunda, suçlama mahkemece kanıtlanmadığına göre, 500 lirayı bir an önce ödememiz gerektiği de arz edilmişti..
Tekrar Sefaret ile müzakerelere girişildi, uzun pazarlıklar sonucunda 19 Ekim'de 500 lira olarak belirlenen para 27 Kasım'da resmen 300 liraya indirildi. 
Bu gelişmeler üzerine, 27 Kasım 1904 günü yazılan bir başka irade-i hususiye ile Madam Mari Zibold'a bu paranın "bir daha dönmemek şartıyla" ödenmesi için emir verilmiştir.   (T.C.BOA, İradeler, İrade-i Hususiye, Genel No.1038 '976', Hususi No.53, 19.N.1322)
Takvimler 17 Aralık 1904'ü gösterdiğinde, Madam Mari Zibold'un hala İstanbul'da olduğu ve 500 lirada ısrar ettiği anlaşılmaktadır.. Sultan Hamid tekrar devreye girmiş, 20 Aralık 1904 günü yazdığı hususi irade ile, doktorun isteğinin yerine getirilmesini ve her ne yapılırsa yapılıp bir an önce sınır dışı edilmesi emrini yinelemiştir. 
Bu keskin dille yazılmış emre ve istediği paranın ödenmesinin kabulüne rağmen, doktor İstanbul'dan ayrılmadığı gibi, "doktorluk" etmeyi sürdürmeye çalışmıştır. Tekrar yazışmalar.. Ve doktor, 5 Ocak 1905 günü, 500 lira daha istemiş, sonuçta sessiz sedasız sınır dışı edilmek için toplam 800 lira almıştır !..
Bu "yılan hikayesi"nin sonunda, 7 Ocak 1905 günü, doktorun İstanbul'dan ayrıldığı görülüyor..

Ancak ortada cevapsız kalmış çok sayıda soru vardır...

Bir Alman doktor Osmanlı İmparatorluğu gibi kürtajın dinen yasak olduğu bir ülkede alenen kürtaj yapma hakkını nasıl bulabilmektedir ?.. Doktorla ilgili belgelerde kürtaj yaptırmış olanlar neden hiç anılmamaktadır ?.. 
Kürtaj yasak ise, yaptıranlar neden cezalandırılmamıştır ?.. 
Kürtaj yaptığı bilindiği halde doktor neden yaklaşık üç ay bir türlü sınır dışı edilememiştir ?..
Etkinliği ve takipçiliğiyle ünlü Osmanlı bürokrasisi doktor konusunda neden bu kadar aciz kalmıştır ?.. 
Madam Zibold kapitülasyonların gölgesine mi sığınmıştır ?.. 

İşin ilginci, bu kürtaj krizi yaşanmadan ve doktor "kovulmadan" dört yıl kadar önce, 2 Kasım 1900 günü, Sultan Abdülhamid "tabibe Madam Mari Zibold'a ikinci dereceden şefkat nişan-ı hümayunu ihsan buyurmuştur." 

İşin daha da ilginci, bu konuyla ilgili toplam sekiz iradenin her biri de "Serkatib-i Hazret-i Şehriyari" sıfatıyla, Yıldız Sarayı Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa tarafından imzalanmıştır. Ancak, daha sonra yaşadıklarını "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" adında bir kitap haline getiren Tahsin Paşa'nın anılarında bu konuya ilişkin nedense bir tek satıra rastlanmamıştır !...


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder