Sayfalar

620 ) HANEDAN ÜYELERİNİN AĞZINDAN, SON HALİFE..

    

Son Halife Abdülmecid Efendi'nin, 4 Mart 1924'de, oğlu Ömer Faruk Efendi, kızı Dürrüşehvar, kadınları ve birkaç kişiden oluşan maiyeti ile Çatalca'dan bindiği Simplon Ekspresi, onları önce İsviçre'nin Territet şehrine götürür. Burada bir süre otelde kaldıktan sonra, Güney Fransa'da Nice'e giderler.. Buradan da, 1939 yılında, Paris'e geçerler.. Abdülmecid Efendi'nin 23 Ağustos 1944'deki ölümüne kadar kalacağı son adresi burasıdır..
İyi yaşamaya alışmış olan ve yeni konumundan ötürü maddi sıkıntı çeken Halife, sürgünün ilk yıllarında Hintli Müslümanlardan gelen yardımlarla idare etmiştir ama bir süre sonra bu yardımlar kesilir.. Ama Hintli Müslümanlar bu defa "hayırlı" bir işe vesile olurlar ve Halife'nin kızı Dürrüşehvar ile Haydarabad Nizamı Osman Han'ın oğlu Azam Cah'ın (Hidayet Han) evliliği işini organize ederler. Bir söylentiye göre de, o sırada Türkiye dışında yaşayan "Hamidiye Kahramanı" Rauf Orbay da bu organizasyon içindedir ; hatta Abdülmecid Efendi'ye, "Aman kız ucuza gitmesin" diye telkinde bulunur !..  
İzdivaç, bir anlaşma evliliğidir. Nizam, Halife'nin kızını gelin olarak alacak, buna karşılık Abdülmecid Efendi'ye ayda 500 İngiliz lirası ödeyecektir. Bu para, Halife için "rahatlama" demektir.. 
Bazı sultan ve şehzadelerin anlattığına göre, Nizam'dan gelen paranın bir bölümünün sürgündeki Osmanlı ailesine dağıtılması gerekmektedir. Ama Halife, ya bir şey vermez, ya da paranın çok azını dağıtır !..



1931 yılı Kasım ayında yapılan nikah merasiminde bir çiftin daha nikahı kıyılır ; Azam Cah'ın kardeşi Şecaat ile Nelüfer Sultan'ın nikahı.. 

Beşinci Murad'ın torunu Adile Sultan'ın kızı Nelüfer Sultan, 1924'de, annesiyle önce Budapeşte'ye, oradan da Nice'e yerleşirler. Küçük bir apartman dairesinde çok zor günler geçirerek yaşamlarını sürdürürlerken, Nelüfer Sultan'ın karşısına Haydarabad Nizamı'nın oğlu Şecaat çıkar.. Yoksulluktan kurtulmak için de onun evlilik teklifini kabul eder. 
Aslında bu olay tam bir tesadüftür. Çünkü o günlerde, Halife Abdülmecid'in kızı Dürrüşehvar Sultan'ın, Haydarabad Nizamı Osman Han'ın büyük oğlu Hidayet ile evlilik hazırlıkları yapılmaktadır. "Azam Cah" diye de tanınan Hidayet, Nice'e kardeşi Şecaat ile birlikte gelmiştir. Bekar olan Şecaat, ağabeyinin evleneceği kızın güzelliğini görünce, "ben de böyle dünya güzeli bir kız alayım," sevdasına kapılır. 

    

Beşinci Murat'ın torunu Şehzade Ahmed Nihad Efendi'nin oğlu Ali Vasıb Efendi, (yukarıda) Nelüfer'e açık açık Şecaat'i ayarlamasını söyler !.. Aile büyükleri genç sultanı güzelce süsleyip giydirirler.. Şecaat de onu görünce içi gider ve hemen babasına telgraf çekerek, evlilik izni ister. Nizam da dünden razıdır, "evlen" diye cevap yollar..
Fakat Halife, "Bunlar benim kızım için gelmişlerken Nelüfer'i almaları da nereden çıktı ?" diye tutturur !.. "Rezalet çıkacak," der.. Nizam'ın adamlarına bu işten vazgeçmelerini söyler ama dinletemez. Bu sefer son çareye başvurur, Hintlilere "Nelüfer bakire değil," deyiverir !.. Adamlar kızı alıp muayeneye götürürler, tabii "kız" çıkar.. Aslında rezaletin alası budur ama neyse ki örtbas edilir ve hanedan içinde bir sır olarak kalır..
Her iki prensesin nikah merasimi 1931 yılı Kasım ayında, Halife'nin Nice'deki ikametgahında beraber yapılır.. Nikahları, Abdülaziz'in damatlarından Mahmud Şerif Paşa kıyar. Nelüfer'in izdivacında aracı olan Ali Vasıb Efendi'ye de, Haydarabad'dan 25 İngiliz lirası aylık bağlanır !..  Bu maaş, Nelüfer Sultan'ın boşanacağı 1946 yılına kadar sürer...



Osmanlı ailesi üyelerinin, birbirleriyle pek iyi geçindikleri söylenemez. Bu, belki de yüzlerce yıl boyunca devam eden saray çekişmelerinin genetik neticesidir..
Murat Bardakçı'ya göre, aile içerisinde, iki ana "klik" var : Abdülmecid ve Abdülaziz soyları.. Bunlar, 19. yüzyılın ikinci yarısından kalma bir sürtüşme içerisindeler. 
Abdülmecid, tahtta bulunduğu sırada, veliaht olan kardeşi Abdülaziz'i devreden çıkartarak kendisinden sonra yerine oğullarından birini geçirebilmek için kanunnameyi ve hanedan teamüllerini değiştirme girişimlerinde bulunuyor. İstediğini yapamıyor fakat, Aziz tarafında, Mecid koluna karşı bir hırs doğuyor. Aynı şeyi, bu sefer Abdülaziz tahta geçtiğinde uygulamaya kalkıyor. O da sonuç alamıyor ve bu sefer Mecid tarafı Azizciler'e karşı kinleniyor..

Mecid soyu da kendi aralarında gruplar halinde. Abdülmecid'in tahta geçmiş oğullarının soyundan gelenlerden, "Abdülhamid tarafı", "Sultan Reşadçılar", "Murad kolu" gibi isimlerle bahsediliyor.. Bunların arasında da hafif de olsa bir soğukluk var..
Beşinci Murad'ın torunları, Abdülhamid'e ve soyundan gelenlere kırgın. Sebebi, büyükbabalarının Abdülhamid tarafından tahttan indirildiğine ve mallarına el konulduğuna inanmaları..
Abdülhamid soyu ise, Reşad koluna kızgın. "Büyükbabamızın mirasına el koyduran Sultan Reşad'dı" diyorlar..

Dünür olmalarına rağmen, Vahdeddin ile Halife Abdülmecid'in birbirlerinden hoşlanmadıklarını, aile saklamıyor. Sebep, Vahdeddin'in hilafetin kendisinde olduğunu sonuna kadar iddia etmesi. Halife'nin ise, yurtdışına çıktığı için Vahdeddin'e ihanet suçlamalarına kadar uzanan sözlerle eleştirmesi..
Abdülhamid'in torunlarından Osman Nami Osmanoğlu, Halife ile Vahdeddin'in arasının açık olduğundan bahsederken, "Halife, kendisinin de Vahdeddin'in gömülü olduğu Şam'a defnedilme endişesi içindeydi. 'Cenazemi sakın Şam'a göndermeyin' diye vasiyet etmişti" diyor..
Abdülaziz tarafı, Abdülmecid çocuklarından ve özellikle Vahdeddin'den iyi bir şekilde bahsetmiyor. Mesela Sultan Abdülaziz'in 1977'de ölen torunu Mehmed Abdülaziz Efendi'nin, hala Fransa'da yaşayan kızı Hürrem Sultan, yıllar önce verdiği bir mülakatta, şöylesine sözler kullanıyor :
"Vahdeddin'in budalalığı yüzünden bütün hanedan sorumlu tutuldu. Ben, Fatih'lerden geliyorum. Asil Osmanlı ailesinden.. Vahdeddin'i reddediyorum.."   

   

    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder