Halkevleri, 1932 yılında, devrimler döneminin ülke çapındaki örgütlerinden biri olarak kurulmuştu.
O zaman kadar, İttihatçılar zamanında, 1912'de, kurulup Cumhuriyet döneminde de faaliyetine devam eden, ama çalışma alanı daha dar olan bir "Türk Ocakları" örgütü vardı. O zaman CHP'li olan milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver'in başkanlığındaydı. O örgüt Atatürk'ün isteğiyle kendini feshetmiş, mallarını Halkevleri'ne devretmişti.
Halkevleri'nin amacı, adındaki gibi "halk"ın girip, çalışmalarına katılacağı "ev"ler olmaktı. Konferanslar ve gösteriler yoluyla "halk"a Cumhuriyet'in çağdaş değerlerini anlatmaktı. Tiyatrodan sinemaya, resimden müziğe, yazıya, şiire kadar çeşitli kültür ve sanat alanlarında ve sporun çeşitli dallarında etkinlikler düzenlemek, o alanlarda yetenekli olan gençleri yetiştirmekti. 1950'deki iktidar değişikliğine kadar, il ve ilçelerdeki halkevlerinin sayısı 500'e yaklaşmıştı. Bucaklarda ve köylerde açılan halkevlerinin sayısı da 4000'i aşmıştı.
İllerdeki halkevi ve halkodası ilçe ve köy sayısına göre değişiyordu. Örneğin İstanbul'da 17 halkevi, 26 halkodası ; Edirne'de 8 halkevi, 35 halkodası ; Hatay'da 6 halkevi, 26 halkodası ; Diyarbakır'da 10 halkevi, 14 halkodası vardı.
Bu, CHP'nin iktidarda olduğu dönemin bilançosuydu..
Çok partili döneme geçildikten sonra, muhalefetteki DP konuyu başka açıdan ele almıştı. Halkevleri'nin CHP'nin propaganda merkezleri halinde çalıştığını öne sürüyor, bu durumun iktidar ile muhalefet yarışmasında büyük bir dengesizlik oluşturduğunu söylüyordu.
İktidardaki CHP de, Halkevleri'ne yeni bir şekil verme gereğini görüyordu. Konu daha o zaman parti içinde tartışılmıştı. 1947 kurultayında gündemde özel olarak yer almıştı.Yapılan önerilerin ortak amacı, Halkevleri'nin CHP ile resmi bağlantısının kaldırılması ve özerk bir kurum haline getirilmesiydi. Bu kurum, halen de olduğu gibi, tüm vatandaşların katılımlarına ve katkılarına açık olmalıydı. Ama tabii, Cumhuriyet ilkelerinin çizgisinden ayrılmamalıydı.
1947 kurultayında, bunu sağlayacak bir projenin hazırlanması için bir komisyon görevlendirilmişti. Fakat bu proje, CHP'nin iktidardan ayrılışına kadar bir türlü son şeklini alamamıştı. İktidarın değişmesinden sonra ise, Demokrat Parti yöneticileri, bu durumu, CHP'yi köşeye sıkıştırma fırsatı olarak değerlendirmişlerdi. Konu, DP milletvekilleri tarafından sık sık Meclis'e getirilmişti. DP'li hatipler, CHP'lileri, "Devlet imkanlarını parti çıkarları için kullandılar. Binalarını, mallarını, partilerinin üstüne geçirdiler" diye suçluyorlardı. O binaların ve malların CHP'den alınmasını istiyorlardı..
CHP buna karşı bir öneri hazırlamıştı. Öneri, grup başkanvekili Faik Ahmet Barutçu tarafından Başbakan Adnan Menderes'e sunulmuştu. Buna göre, alkevleri, CHP ile hiçbir ilişkisi bulunmayan bir kurum olacaktı. "Atatürk'ün yadigarı" olarak bağımsız bir tesis haline getirilecekti. Yöneticileri, vakıf sistemine benzer bir usulle belirlenecekti. Tüm vatandaşların faydalanabileceği şekilde her alandaki etkinliklerini sürdürecekti.
Barutçu'nun anılarında anlattığına göre, Menderes bu öneriyi reddetmemişti. Bunu arkadaşlarıyla konuşacağını, cevabını daha sonra bildireceğini söylemişti. Fakat o cevaptan uzun süre ses çıkmamıştı.
Daha sonra da "cevap" yerine, DP'nin kendi projesi ortaya çıktı.. Bu, CHP'nin önerisiyle hiçbir ilgisi olmayan bir projeydi. Halkevleri'nin bağımsızlaştırılması yerine, fiilen ortadan kaldırılmasını öngörüyordu. Amacı, Halkevleri'nin kullandığı binaları almaktı. DP'liler bunu "geri almak" diye ifade ediyorlardı. Çünkü ortada şöyle bir durum vardı : Binaların Halkevleri'ne geçişi, tek parti döneminin usullerine göre olmuştu. 1932'de Türk Ocakları Atatürk'ün isteğiyle kendini feshederken, binalarını Halkevleri'ne kendi yetkili kurulunun kararıyla devretmişti. Ama bunların sayısı fazla değildi. Halkevleri zaman içinde, bu binalara ek olarak, sadece il merkezlerinde değil birçok ilçe merkezinde de, yeni yeni binalar edinmişti. Bu da zor olmamıştı. Dönem, devlet ile partinin iç içe çalıştığı dönemdi..
O sistem içinde, Halkevleri, partiye bağlı olarak çalışan bir "kamu kuruluşu" sayılıyordu. Devletin herhangi bir bakanlığının bina ihtiyacı nasıl karşılanıyorsa, Halkevleri'nin bina ihtiyacı da o şekilde karşılanıyordu. Yani, Hazine'deki, özel idarelerdeki, belediyelerdeki uygun binalar veya arsalar Halkevleri'ne de tahsis edilebiliyordu.
DP'nin projesinde şimdi, tek parti düzeninin "kamu hizmeti" anlayışıyla Halkevleri'ne tahsis edilen o binalarla ilgili işlemler "haksız iktisap (edinim)" olarak görülüyordu.
Gerçi, o "haksız iktisap"ın sorumluları arasında DP yöneticileri de vardı. DP'nin dört kurucusundan Celal Bayar CHP döneminin başbakanı, Adnan Menderes Bütçe Komisyonu sözcüsü, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan kıdemli milletvekilleriydi. Ama o günler artık geride kalmıştı. Artık "haksızlığın" hesabının bir an önce görülmesini isteyenlerin başında onlar vardı !..
CHP'li yöneticilerin derdi ise, halkevleri ve halkodalarının bağımsız bir kurum olarak yaşatılmasıydı. Binalarla ilgili tutumları esnekti, o konudaki anlaşmazlıklar o bağımsız kurumun kuruluşundan sonra ele alınıp tek tek çözülebilirdi. Bu gerekliydi, çünkü her binanın alınışı ve yapılışı birbirinden farklıydı. Bazısı Türk Ocakları'nın malı iken Halkevleri'ne geçmiş, bazısı tahsisli arazi üzerine sonradan inşa edilmişti. Aralarında özel veya tüzel kişiler tarafından hibe edilenler de vardı.
DP yönetimi, CHP'nin bu isteğini kabul etmedi. Karşılıklı tezler arasında bir uzlaşma da sağlanamadı. DP'liler, konuyu kendi Meclis grubunda görüştü ve "oybirliğiyle" bir karar aldı. Karara göre, kamu kuruluşlarının ve tüzel kişilerin siyasi partilere veya yan kuruluşlarına mal devretmeleri yasaklanacaktı. Bu yasak "geriye dönük" olarak da işleyecekti. Bu durumdaki binalara, gereği yapılmak üzere, Hazine'ce, el konulacaktı. Halkevleri de kapatılacaktı.
Bu karar üzerine, partinin grup başkanvekili Refik Şevket İnce ile yedi arkadaşı derhal bir yasa önerisi hazırladılar. Öneri, büyük bir hızla Meclis komisyonlarında görüşüldü ve 6 Ağustos 1951 günü Meclis genel kuruluna geldi.
İsmet İnönü'nün, "Bu muameleler, Anayasa'nın ihlali mahiyetindedir. İktidar partisinin, rakip siyasi partiyi, Anayasa teminatından mahrum etme teşebbüsüdür," demesi üzerine Başbakan Menderes şu yanıtı verdi : "Paşa diyor ki, Anayasa vahim surette ihlal ediliyor.. Arkadaşlar, politika hünerlerinin resmetmek (resimlemek) istediği bu levha ne kadar düne benziyor ve bugünden ne kadar uzaktır. Durum, tasavvur ve resmetmek istediği gibiyse, dudaklarının ucuna yapışıp kalan şu cümleyi, o halde biz söyleyelim : 'Vatandaşlar, manzara bu kadar karanlıktır. Ne duruyorsunuz ? Kalkın ey ehl-i vatan.' Öyle mi ?"
1951 yılının ağustosunda, CHP'nin Halkevleri Kanunu ile ilgili "Anayasa'ya aykırılık" itirazına, Başbakan Menderes'in verdiği anlam buydu !.. Başbakan İsmet Paşa'nın konuşmasını "Muhalefet halkı kışkırtmak istiyor. Ayaklanmaya teşvik ediyor" diye yorumluyordu..
Bu tartışma bir türlü bitmeyecekti. Çünkü o dönemin devlet yapısında, o tartışmanın hakemliğini yapacak bir Anayasa Mahkemesi yoktu..
Özetle : Halkevleri, halkodaları, tek parti döneminde kurulmuştu. Partinin de programına uygun birer çağdaşlaşma merkeziydiler. Demokrasiye geçildikten sonra, elbette bir yapı değişikliğinden geçmeli, partiye bağlı kalmaktan çıkarılmalı, bağımsızlaştırılmalı, demokratik bir özerkliğe kavuşturulmalıydılar.
Ama dönemin iktidarı buna yanaşmadı..
1951 yılında çıkarılan o yasayla, Cumhuriyet döneminin bir kazancı daha, gereksiz yere yok edildi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder