1800 yıllarında belirli bir özlem Osmanlı yöneticileri arasında şekillenmektedir : Batılaşmak.. 1838 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanlarının ; 1876 ve 1908 Meşrutiyet hareketlerinin ortak kaynağı Batılaşmak özlemidir, ortak hedefi Batı'ya benzemektir..
Batılaşmak, Batı kültürünü ve kurumlarını almak eğilimi, çeşitli nedenlerden doğmuştur. İmparatorluğun çöküşü karşısında bir çözüm yolu arayanlardan kimisi, zamanın üstün ekonomisi Batı'ya bakıp kurtuluşun ona benzemekle mümkün olacağına içtenlikle inanmaktadır..
Batılaşma özlemini yaratıp güçlendiren temel etken ise, bu kültürün ekonomik nitelikleri, Osmanlı hakim zümrelerinin sınıfsal çıkarları, Batı kapitalizminin Türkiye emelleridir..
1800 yıllarının Osmanlı memleketinde, hakim zümrelerin (yüksek devlet memurları, mültezimler, tefeciler, yabancı işbirlikçileri, bey ve ağalar) çıkarı doğrultusunda işleyen bir ekonomik düzen yürürlüktedir. Geleneksel yapıyla tam bir çelişki yaratan bu yeni düzen, artık kurumlaşmak, kendini hukuk güvenliğine almak, kendi dünya görüşünü ithal etmek, bütünlenmek aşamasına gelmiştir. Batı, önce tavsiye yoluyla, sonra ekonomik ve siyasal baskıyla bu düzene arka çıkacak, bir noktadan sonra onları zorla kabul ettirecektir..
Batılaşma, aynı zamanda bir kültür sorunudur. Ancak, bütün kültürler gibi, sınıfsal tercihleri, sınırları az çok belirlenmiş bir ekonomik görüşü ve onun hukuk sistemini de beraberinde taşır. Bir bakıma, temeldeki ekonomik gerçeğin yansımasıdır.. Bu açıdan incelendiğinde, bizdeki Batılaşma hareketleri, hakim zümrelerin kendi çıkarlarını sağlama almak için giriştikleri ve bu çabalarında Avrupa'dan destek gördükleri bir tercih şeklinde belirmektedir.
Batılaşmanın ilk ve en büyük şampiyonları devlet yönetimindeki paşalar olmuştu. Reşit Paşa, Ali Paşa, Midhat Paşa vb. Bu paşalar, öteki vezirler ve devlet büyükleri, imtiyazlı durumlarına rağmen özledikleri can ve mal emniyetine ve politik güce asla kavuşmamışlardı. Padişah, bu zümreyi hemen her dönemde hor kullanmıştır. Fazla sivrilenlerin rütbesi geri alınmış, öldürtülmüş, mallarına ve gittikçe artan servetlerine el konmuştur. Tarih, azledilen, sürülen, servetleri Hazineye aktarılan devlet memurlarıyla ilgili belgelerle doludur.
Osmanlılarda, vezirlerle paşaların başlıca kurbanı oldukları çok yaygın bir "müsadere" (zor alım) uygulaması vardır. Bu zümreler, saray baskınının yanı sıra bir de Yeniçeri, esnaf, ulema hoşnutsuzluklarının ve isyanlarının kaçınılmaz hedefidir. Bütün padişahlar, kendilerinden "baş" istendiğinde birkaç veziri, defterdarı, yüksek memuru harcayıp isyancıları yatıştırmak yolunu seçmişlerdi..
İşte 1800 yıllarında bu zümre hem canını, hem de servetini güvenlik altına almak özleminde idi..
Aslında öncelikle bu nedenlerden ötürü hasreti çekilen Batılaşma, "memleketi kurtarmak" gerekçesiyle örtülüp, tek çıkar yol şeklinde ve paşalar tarafından, iyi niyetli padişahlara sunulacaktır. Batı'nın yaşayışı, giyimi, kişiyi ve özel mülkiyeti güvenliğe alan kurumları ithal edilince, yüksek memurlar da kurtulacaktır..
Batılaşmada çıkarı olan ikinci zümre, büyük toprak sahipleridir. Ayanlar, beyler, ağalar.. Bu zümre toprak mülkiyetine fiilen el koymuş, 1808 "Sened-i İttifak"ı ile varlığını resmen saraya kabul ettirmiştir. Ancak, elindeki toprağın hukuki mülkiyetine hala sahip değildir. Batı, Roma hukukunun temeli olan tavizsiz mülkiyet kavramıyla gelecek ve onların da kayıtsız şartsız egemenliğini sağlayacaktır..
Batılaşmanın yarayacağı üçüncü zümreyi, Avrupa'nın işbirlikçileri, gelişen finans kapitalizmi, devletin gerilediği oranda eski huzurunu kaybetmiş olan azınlıklar meydana getirmektedir. Türkiye Batı'ya açıldıkça bu zümre daha rahat yaşamak olanağını bulacaktır..
Osmanlı ekonomik ve sosyal düzeninin gecikmiş bir bireyciliğe doğru gelişmesinde önemli bir aşama olarak beliren Batılaşmanın bir büyük desteği de doğal olarak, bizzat Batı'nın kendisidir !..
Avrupa devletleri, hukuk ve ekonomi düzenlerini Osmanlılara kabul ettirmek için uğraşmakta, bundan çeşitli yararlar beklemektedir. Önce, Batı kültürü yaygınlaştığı oranda Batı ekonomisinin işbirlikçileri güçlenecek, Avrupa tüccarı daha rahat çalışacak, kapıları açık liberal bir düzen sömürüye daha elverişli olacaktır. Sermaye, özlediği güvenliğe hukuken de kavuşacak, Batı'nın siyasi nüfuzu kolaylıkla yayılacaktır. Sonra, böylesine açılmış bir pazarda Batı'nın toprak zenginliğine el koyması, yeraltı servetlerinden yararlanması için, Roma hukukunun öngördüğü mülkiyet düzenine de gerek vardır. Batı, kültürünü Osmanlı memleketine ihraç ettiği oranda, açık bir pazarın yanı sıra, bu isteğine de erişecektir. Sürekli baskı yaparak, kanunnamelerin hazırlanışına katılarak liberal toprak hukukunun yerleşmesini sağlayacak ve bu zenginliğe de el atacaktır..
Özetlersek, Batılaşma, getirdiği sosyo-ekonomik özelliklerin doğal bir sonucu olarak paralı zümrelerce benimsenmiş ve onların kazanç imkanlarını genişleterek emniyete almıştır. Ancak bu liberalleşme, halkın daha rahat sömürülmesine yol açmıştır. Batılaşmanın temeli olan ekonomik nitelikler, buzdağı örneği ; halkın gözüne görünmemiş ; ancak yüzeydeki belirtiler olan giyim-kuşam, kadın-erkek ilişkileri, hayat tarzı ve öteki üstyapı kurumları halkın gözüne çarpmış ve fark edilmiş ; halk bunlara tepki göstermiş, düşman olmuştur..
Üstelik, özel sermayenin çıkarları uyarınca oluşan bu yeni düzen, sakat doğmuş, elverişsiz bir ortamda çarpık büyümüş, Avrupa'da yarattığı atılımları Osmanlı ülkesinde tekrarlamamıştır.
İSMAİL CEM'in "Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi" adlı kitabından alıntıdır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder