Sayfalar

684 ) VERMEYİNCE MA'BUD !...



Ziya Paşa'nın ünlü "Terkib-i Bend"inde yine ünlü bir beyti vardır. Halk arasında dil persengine dönüşmüş ve pek çok garibanın şikayetini dile getirmesine yardımcı olmuş bu beyitte Paşa, "Bi-baht olanın bağına bir katresi düşmez / Baran yerine dürr ü güher yağsa semadan" buyurur.. "Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa, bahtı kapalı olanın bahçesine yine de bir damlası düşmez" demektir.
Türkçemizde bu beytin anlamını ifade eden pek çok deyim, atasözü ve özdeyiş bulmak mümkündür. Muhallebi yerken dişi kırılan nasipsizden ata bindiği halde "ya nasip" demeyi unutan geline, güvendiği dağa kar yağan mareşalden geçmişi keşfolunan mahzen memuruna kadar pek çok insan bu beyti söylemeye bahane bulur.. Ancak içlerinde bir tanesi vardır ki, şair belki de bu beyti onu hatırda tutarak söylemiştir..
Önce hikayeyi anlatalım :
Rivayet edilir ki Sultan İkinci Mahmud, tebdil gezdiği bir Ramazan gününde Üsküdar'da bir kunduracının tek başına, boş örse çekiç vurarak her hamlede "Tıkandı da tıkandı" dediğine tanık olmuş. Merak güdüsüyle içeri girip bunun sebebini sormuş. Adamcağız anlatmış :
"Bir gece bir rüya gördüm. Çeşmeler vardı. Bazılarından şarıl şarıl sular akıyor, bazılarından sızıyor, bir tanesi de tıp tıp damlıyordu. O sırada nur yüzlü bir pir-i fani belirdi. Ona bu çeşmeleri sordum. 'Su şarıl şarıl akanlar, padişahımızın talihidir. Sızanlar devlet erkanından filanca paşaların ve falanca zenginlerin talihleridir. Şu damlayan da senin talihindir' deyip kayboldu. Yerden bir çöp aldım ve benim talihim olan çeşmeye yaklaştım. Çöple biraz kurcalayıp lüleyi açmaya çalıştım. Ah, ellerim kurusaydı ! Gerçekten çöp kırıldı ve artık eski damlalar da damlamaz oldu. O günden sonra müşterim kesildi, kazancım bitti. İflas ettim, bu hale geldim. Şimdi de talihimden şikayet ile 'tıkandı da tıkandı' zikriyle örsü dövüyorum.."

    

Padişah kimliğini açıklamaz ve saraya dönünce adamın söylediklerini araştırmaya bir memur gönderir. Meğer adamcağız herkes tarafından "Tıkandı Baba" diye tanınmakta ve nasipsizliğiyle bilinmekteymiş. O kadar ki, çeşmeden su doldurmaya gitse kurnayı bir kurbağa tıkar ; bir mal almak için pazara uğrasa, ona sıra gelmeden mal bitermiş. Sultan, mübarek Ramazan ayında bu garibi sevindirmek ister ve bir tepsi baklava yapılmasını, her dilimin altına da bir sarı lira altın konulmasını emreder. Sonra tepsiyi, bir zengin konağından iftarlık geliyormuş gibi gönderir..
Nasipsizlik bu ya ; "Tıkandı Baba", bir tepsi baklavayı bir iftarda yiyip bitirmek yerine satıp parasıyla birkaç günler iftar etmeyi düşünerek tepsiyi pazara çıkarmaz mı ?!..
Padişah, durumu öğrenip üzülmüşse de niyetine sadık kalarak, aynı şekilde, ertesi gün nar gibi kızarmış bir hindi dolması yaptırıp yine içini altınla doldurarak Tıkandı Baba'ya yollar. Baba'dan baklava tepsisini alarak parsayı toplayan uyanık müşteri, bu sefer yine kapıya dayanıp Baba'nın aklını çelmenin yollarını aramaktadır :
"Bre Tıkandı Baba ! Sen bir garip ademsin. Tek başına bu hindiyi nasıl yiyeceksin gel sen yine bu hindiyi bana sat.."
Pazarlık tamam olup da hindi de "kanatlanınca", Padişah bu derece saflığa aşırı derecede öfkelenip derhal Tıkandı Baba'yı saraya çağırtır. Çavuşlar eşliğinde, iftar vaktine yakın, karga tulumba sarayın yolunu tutan Tıkandı Baba telaşlanır. "Bir suç işlemiş olmalıyım, ama ne ola ki ?" diye kara düşünceler içinde huzura alındığında neredeyse bayılmak üzeredir. Bu hale Padişahın yüreği dayanmaz ve öfkesi merhamete döner. Sultan, olup bitenleri anlattığında Tıkandı Baba hayretler içinde hünkarın ayaklarına kapanıp dualar, şükürler okumaya başlar.



Padişah ona son bir hak daha tanımayı isteyip doğruca Hazine-i Hassa odasındaki altın ve mücevher dolu sandıklardan birinin huzura getirilmesini buyurur. Sandık gelir. Sultan Mahmud selamlık dairesinin çini sobasının altını yoklayıp küreği eline alır ve :
"Tut şu küreği, sandığa daldır ! Ne kadar alırsa hepsini sana bağışladım," der.
Tıkandı Baba, sevinçten titreye titreye küreği sandığa daldırır. Bir süre iteleyip çalkalar ve itinayla kaldırırsa da kürek ters daldırılmıştır ve sandıktan ancak sap kısmında bir tek kızıl altın ile çıkar. Baba düşüp bayılır. Şair ruhu taşıyan Padişah ise, seçili bir üslup ile, o, tarihe geçen sözünü söyler :
"Vermeyince Ma'bud, ne yapsın Mahmud ?.."



ÖNDER ŞENYAPILI'nın "Her Sözcüğün Bir Anlamı Var - 2" adlı 
kitabından alıntıdır..     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder