Sayfalar

729 ) ORTADOĞU HARİTASI NE ZAMAN ÇİZİLDİ ?!..



"Sykes-Picot Sözleşmesi", Rusya'nın, hemen Çanakkale harekatı arefesinde İstanbul ve Boğazlar bölgesini istemesiyle yapılmaya başlayan Osmanlı topraklarını paylaşma planlarında bir aşamadır. Bundan da anlaşılacağı gibi, sanılanın tersine, Büyük Britanya ile Fransa arasında yapılmış bir sözleşme değil, Büyük Britanya, Fransa ve Rusya arasında yapılmış bir sözleşmedir..
Birçok antlaşmada olduğu gibi, tarafların altını imzaladığı bir metin değil, adı geçen üç devletin bakanları ve büyükelçileri arasında gidip gelen bir yazışmalar bütünüdür. İki kişinin adını taşımasının nedeni ise, bu iki kişinin sözleşmenin temelini oluşturan ilkeleri ilk saptayanlar olmalarıdır..



Sözleşmenin ne olup olmadığının çözümlenmesinden önce hatırlatılması gereken en önemli nokta, bugün adına "Ortadoğu" dediğimiz bölgenin tümünü kapsamadığıdır.. Nitekim 1882'den beri Büyük Britanya yönetiminde olan Mısır, 1907'de Büyük Britanya ile Rusya arasında etki bölgelerine bölünmüş İran ve 1912'den beri İtalyan yönetimine geçmiş olan Libya, Sykes-Picot Sözleşmesi'ne konu olmamışlardır. Ancak, bu noktadan hareketle sözleşmenin Osmanlı Ortadoğusu'na ilişkin olduğunu da söyleyemiyoruz. Çünkü sözleşme yapılmadan önce Büyük Britanya, hem Suud ailesiyle anlaşarak, kendi himayesinde, bağımsız bir "Suudi Arabistan", hem Asir'deki Seyyid İdrisi ile anlaşarak Osmanlı Devleti'nden bağımsız bir Asir, hem de Haşimi ailesinden Hüseyin İbn-i Ali ile anlaşarak bağımsız bir Hicaz devleti oluşmasını sağlamıştı. Basra Körfezi emirlikleriyle Kuveyt'in daha önceden birer İngiliz himaye bölgesi olduklarını da hatırlayacak olursak, "Sykes-Picot Sözleşmesi"nin bugünkü Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün ve Irak Devletlerinin kapladığı alana, bir miktar da günümüz Türkiye'sinin topraklarına sınırlı olduğu anlaşılır.



Sykes-Picot Sözleşmesi'ne giden yolda ilk görüşmeler, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Beyrut'ta Fransız konsolosu olup, 1915 yılında Fransa'nın Londra Büyükelçiliği'nde siyasi danışman olarak görev yapan Charles François Georges-Picot ile Büyük Britanya Dışişleri Müsteşarı Sir Harold Nicolson arasında, 1915'in Kasım ayında yapılmış ve gelecekteki Suriye'nin statüsüne ilişkin ciddi anlaşmazlıklar nedeniyle kesilmişti. Ertesi ay, Büyük Britanya Savaş Bakanı Lord Kitchener'in Ortadoğu işleri danışmanı, milletvekili ve yarbay Sir Mark Sykes, İngiliz tarafının temsilcisi olarak atandı. Bu iki kişi 1916'nın Ocak ayında bir plan üzerinde anlaştılar. Ertesi ay ise Büyük Britanya ve Fransa Hükümetleri bu anlaşmayı onayladı. Mart ayında da Picot ve Sykes, Rusya'ya giderek projelerini Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Sazanov'a sundular. Sazanov, Rusya'nın paylaşma planını onaylamaya hazır olduğunu, ancak ülkesinin Doğu Anadolu'daki toprak isteklerinin ve Karadeniz'deki Rus hakimiyetinin de sözleşmeye bir biçimde dahil edilmesini istedi. Bu isteklerin onaylanması ve bunlara ilişkin bazı değişikliklerin geliştirilmesi bir hayli zaman aldığından, sonunda sözleşme 1916'nın Ekim ayında tamamlanmış oldu..

   

Sykes-Picot Sözleşmesi, dört yanından Anadolu, İran, Arap Yarımadası ve Akdeniz'in sınırladığı alanı beş bölgeye ayırıyordu. Buna göre, Kudüs çevresinde yaratılan bir Filistin, uluslararası bir bölge ilan ediliyordu. Filistin dışında kalan topraklar, Fransa ve Büyük Britanya'nın doğrudan doğruya yönetecekleri iki bölge, bir de ayrıcalıklı etki alanları olacak iki bölge olmak üzere, dörde bölünecekti. Bu son iki bölgede bağımsız, ancak Fransız ve İngiliz himayesinde kalacak Arap devletleri öngörülüyordu. Büyük Britanya'nın iki bölgesi, İran sınırı ve Basra Körfezi'nden Mısır'a uzanan bir kuşak oluşturuyor, Fransa'nın iki bölgesi ise yine İran sınırından Akdeniz'e uzanan ve Anadolu'nun da önemli bir kısmını kapsayan bir kuşak oluşturuyordu. Dikkat edilecek olursa Fransız bölgesi, İngiliz bölgesiyle Doğu Anadolu'da Rusya'ya bırakılacak topraklar arasında tampon işlevi görüyor, dolayısıyla Musul'u da içeriyordu..



Sykes-Picot Sözleşmesi'nin öngördükleri daha Birinci Dünya Savaşı bitmeden bozulmuştur. Büyük Britanya, Fransa'yı Mısır'dan ve tabii Süveyş Kanalı'ndan mümkün olabildiğince uzak tutabilmek için  Dünya Siyonist Örgütü'nün isteklerine arka çıktı ve 1917'nin Kasım ayında Filistin'in kendi yönetimi altında bir Yahudi yurdu olmasını öngören Balfour Bildirisi'ni yayınladı. Çok kısa bir süre sonra patlak veren Bolşevik Devrimi de Rusya'nın paylaşım planlarından dışlanması sonucunu doğurdu ve paylaşım planlarında öngörülen sınırların yeniden çizilmesini gündeme getirdi. Bu durum ve savaş bittikten sonra yaşanan başka bir dizi gelişme ise Sykes-Picot Sözleşmesi'ni tümüyle havada bıraktı, hatta bazı konularda Büyük Britanya ile Fransa'nın arasını açtı..
Sözleşmeyi kağıt üzerinde bırakan ilk gelişme, Paris'te yapılan barış görüşmelerinde ABD'nin yeni sömürgeler edinilmesine karşı çıkmasıdır. Bunun sonucunda, sözleşmenin öngördüğü dört bölge, kendiliğinden iki bölgeye inmiş oldu. Büyük Britanya ve Fransa'nın yöneteceği bu iki bölge ise, yine Paris'te verilen bir kararla kurulan Milletler Cemiyeti'nce bu iki ülkeye geliştirilmek üzere "emanet" edildi. Ancak, "manda" adı verilen bu sistem iki değil tam dört ülke yarattı. Çünkü Fransızlar Suriye'yi bölerek bir Lübnan icat ettiler. İngilizler ise, bir "Mavera-yı Ürdün / Transjordan" (Ürdün ötesi) yaratmak zorunda kaldılar. Çünkü, Hüseyin İbn-i Ali'nin oğlu Abdullah, Suriye ile Arap Yarımadası arasına yerleşerek Fransız Suriye'sine saldırılar düzenlemeye başlamıştı. İngilizler de, Fransızların tepesinin atıp güneye doğru bir harekata girişerek kendilerine ayırmış oldukları kuşağı yarmalarından korkmuşlardı. Böylece 1922 yılında, bugünkü Ürdün Krallığı'nın ilk hali meydana çıkmış oldu..



Büyük Britanya'nın o aşamada Fransızların gazabından korkmakta haklı olduğunu teslim etmemiz gerekir, çünkü o günlerde Fransa, Sykes-Picot Sözleşmesi'nin kendisine ayırmış olduğu paydan çok şey kaybetmişti. Nitekim savaş yorgunu Fransa, 1919 yılında Anadolu'da başlayan direniş karşısında fazla bir şey yapamayacağını bildiğinden ve söz konusu direnişin Suriye'de yayılmasından korktuğundan, daha 1920 yılında Ankara Hükümeti ile ilişkiye geçmişti. Bunun sonucunda da Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşması ile, Sykes-Picot Sözleşmesi'nin kendisine Anadolu'da verdiği topraklardan vazgeçti. Öte yandan, Rusya'nın ortaklıktan ayrılmasıyla Mezopotamya ve Doğu Anadolu arasında artık bir Rus sınırı olasılığı kalmaması, Büyük Britanya'nın Birinci Dünya Savaşı sonlarında işgal ettiği Musul bölgesini kendine ayırmakta ısrar etmesine neden olmuştu. Buralarda petrol arama hakkını 1913'te elde etmiş olan bir de İngiliz sermayeli "Turkish Petroleum Company"nin bulunması, Fransa'nın çok direnememesi sonucunu doğurdu..
Kolayca görüleceği gibi, "Sykes-Picot", daha 1922 yılında hem alan, hem paylaşım, hem de yönetim açılarından kağıt üzerinde kalmış bir anlaşmadır..  



AHMET KUYAŞ'ın #tarih dergisi'nin 2016-Mart sayısında çıkan yazısından derlenmiştir..       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder