Sayfalar

734 ) TARİHTE PATATES...

    

Patates, ilk kez 1560'lı yıllarda İspanyol kaşif ve fatih Gonzalo Jimenez de Quseda tarafından İspanya'ya getirilmiş, 1585'de İtalya'ya, 1587'de Almanya'ya, 1588'de Avusturya'ya, 1600 yılı dolayında ise Fransa'ya ulaşmıştır. İngiltere patatesle 1588'de Amerika kanalıyla tanışmış, patates daha sonra 1620'de Belçika'ya girmiş, Fransa'da yaygınlaşması ise 1760'larda olmuştur. 

    

Osmanlı ülkesine çok geç bir tarihte, 1850 yılı civarında geldiği tahmin edilmektedir.. Ancak ilk başlarda, "tekinsiz", zehirli ve uğursuz sayılarak daha çok hayvan yemi olarak kullanılmıştır. Özellikle Fransa'da, çeşitli hastalıkların kaynağı olduğu, "cinselliği azdırdığı", ekildiği toprağı güçten düşürdüğü söylenerek karşı çıkılmıştır. Kimi ülkelerde bu bitkinin adının İncil'de geçmediği bahane edilerek ülkeye sokulması bile yasaklanmıştır !..
Patatesi günümüz kentsoylu mutfaklarına ancak 1771 yılında kabul ettirebilen kişi, Fransız askeri kimyacısı ve botanikçi Antoine Augustin Parmentier (altta) olmuştur.. 1756-1763 yılları arasındaki "Yedi Yıl Savaşları" sırasında Prusya ordusuna karşı savaşırken tutsak düşerek üç yıl zindanda kalmış, hapishanede ona sürekli patates vermişlerdir. Hapisten çıktığında, kendisine sağlığını kazandırmış bulunan patatesin yararları üzerine ciddi araştırmalar yapmaya başlamıştır. 

   

Fransa'da 1771'de buğday rekoltesi düşünce Besançon Akademisi, "Kıtlığın Yıkımını Azaltacak Yeni Yiyecekler Bulma" konulu bir yarışma düzenlemiş, bu yarışmaya katılan Parmentier, patatesin beslenmedeki önemini anlatan "Patatesin Kimyasal İncelemesi" (1771) başlıklı çalışmasıyla birinci olmuştur.. 
O sıralar 500.000 nüfuslu Paris'te insanlar ekmek bulmakta zorlanıyorlardı. Halk zaman zaman fırınları yağmalıyordu. Saraydaki bir kutlama sırasında Kral XVI. Louis, Kraliçe Marie-Antoinette ve konuklarına patatesten hazırlanmış çeşitli yemekleri sürpriz bir biçimde sunmuş, saray çevresi patatesi beğenince Kral, 1785'de patates ekimi için ona 160 dönüm kadar bir arazide dikim izni vermiştir.. Patatesin yetiştiği arazinin çevresine, değerli bir gıdayı koruma göstergesi olacak şekilde, nöbetçiler diktirerek dikkat çekmişse de, geceleri yoksul halkın gelip çalmasına göz yuman Parmentier, sonunda patatesin tanınmasını ve patatese karşı olumsuz önyargının ortadan kalkmasını sağlamıştır. 
Günümüz Paris'inde "Patates Çorbası" yerine "Potage Parmentier" terimi kullanılmakta, kimi başka patates yemekleri de onun adını taşımaktadır..



İrlanda'nın 1841'de 8,2 milyonluk nüfusu vardı.. 1847-1848 yıllarında yaşanan "Büyük Açlık" ya da "İrlanda Patates Kıtlığı" diye anılan kıtlık sonucu bu nüfus 1851 yılında 1,5 milyona düşmüş, bu arada 2 milyon dolayında İrlandalı ABD ve Avustralya'ya göç etmiştir. 



1845 yılında "Phytophthora İnfestans" adlı mantar küfünün yol açtığı hastalık sonucu art arda hasat kaldırılamaması nedeniyle İrlanda'nın temel gıda maddesi olan patates üretiminin üçte biri yok olmuştu.. 
Mahsulün bir yıl az alınması, ertesi yılki mahsulün de az olacağı anlamına geliyordu, çünkü ekilecek tohum da az olacaktı. Tarlalarda çürüyen mahsulün oranı neredeyse % 90'ı buluyordu. İrlanda'nın büyük bir bölümüne patates ekili bulunan tarım topraklarının hemen hemen tümü, İrlanda'da oturmayan Protestan İngilizlerin elindeydi ve bu toprakları aracılar eliyle Katolik İrlandalı köylülere kiralıyorlardı. 1840 yılı Ocak ayında İngiliz Parlamentosu, "Tahıl Yasaları" diye bilinen yasayla, yabancı buğday ithali üzerindeki gümrükleri kaldırmıştı. Bunun amacı, patates yerine, o zamanlar Birleşik Krallık'ta yiyecek maddesi olarak tanınmayan Hindistan mısırını geçirmekti.. İngilizler tarafından yüksek fiyat ödendiği için İrlanda'dan satın alınan tonlarca patatesin gemilerle dışarıya gönderilmesi sonucu İrlanda'da patates kıtlığı had safhaya ulaşmıştı. Kıtlık döneminde Sanayi Devrimi'nin getirdiği zenginlik içindeki Protestan İngiltere Katolik İrlanda'ya yardım etmezken, Osmanlı İmparatorluğu, Sultan Abdülmecid'in girişimiyle, kendisine çok uzak bir coğrafyada bulunmasına karşın, maddi sıkıntı içindeki İrlanda'ya insani yardım elini uzatarak para yardımında bulunmuştur..



(MURAT BELGE, "Tarih Boyunca Yemek Kültürü" ; PROF.DR. ZEKİ TEZ, "Lezzetin Tarihi" adlı kitaplardan derlenmiş bir yazıdır..)   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder