Sayfalar

803 ) MUSTAFA İLE MİTİ !...

   

Zımba gibi delikanlı.. Sofya'da o sırada.. Görev icabı.. Henüz yeni taşınmış, pek arkadaşı yok. Bulgaria pastanesinde tek başına oturuyor, etrafı tanımaya çalışıyor, akşamları operaya filan gidiyordu. Şehir Kulübü'ne davet edildi..
İşte orada tanıştılar. Adı Dimitriana idi.. Kısaca "Miti" diyorlardı.. Çok güzeldi, İsviçre'de müzik eğitimi görmüştü, üç lisan biliyordu. Sosyetenin en gözde bekarıydı. Eh, fonda da "Mavi Tuna" valsi çalıyordu. "Bizimki" hiç tereddüt etmedi, salonu ortadan kılıçla ikiye böler gibi yürüdü, yanına gitti, "Bu dansı bana lütfeder misiniz ?" dedi..
Şimşekler çakan kıskanç bakışlar eşliğinde, piste çıktılar. Herkes mırıl mırıl onların hakkında konuşuyor, onlar ise hiç konuşmuyor, birbirlerine gülümseyen gözlerle bakarak, dans ediyorlardı.
İlk görüşte aşk derler ya, öyle olmuştu..
Ertesi gün.. Bizzat Miti'nin annesi tarafından, evlerine, çaya davet edildi. Bu davet, gençlerin görüşmesine resmi izin manasına geliyordu. Buluşmaya başladılar. Borisovo parkında dolaşıyorlar, buz pateni yapıyorlar, tiyatroya gidiyorlardı..
Önce dedikodular başladı, sonra tatsızlıklar.. Çünkü, Miti'nin babası Bulgar Çarı'nın has adamlarındandı, savaş kahramanı generaldi, savunma bakanlığı da yapmıştı. Böyle bir adamın kızıyla, bir Türk subayı, olacak iş değildi..
Bizimkinin ise umurunda bile değildi. Askeri Kulüp'te tertiplenen baloda denk getirdi, inadına, Çar'ın önünde dans etti Miti'yle..
Ele güne meydan okudu. Hemen ardından da, evlenelim dedi. Miti düşünmedi bile, evet dedi.. Gel gör ki, iki gönül bir olmuştu ama, general seyran olmamıştı !
Mahalle baskısı dayanılacak gibi değildi. Aldı bizimkini karşısına, "bu evlilik mümkün değil, bundan sonra kızımla görüşmezseniz iyi olur," dedi..
Dünya, bizimkinin başına yıkıldı.. Haftası geçmeden, Miti'yi apar topar bir başkasıyla, bir mühendisle nişanladılar. Bizimki nişanı duydu, daha fena yıkıldı. Zaten görev süresi de bitmişti, o öfkeyle topladı bavulları, İstanbul'a döndü.
Halbuki, nişan mişan yoktu.. Miti bir başkasıyla evlenmeyi reddetmiş, parmağına zorla takılan yüzüğü fırlatıp atmıştı.  Maalesef, bizimkinin bundan haberi yoktu..
Ömrü boyunca yaptığı tek hataydı.. Kızı alıp gitmeliydi, yapamadı..



Miti'den sonra hayatına on dokuz kadın daha girdi. Nafile.. Asla mutlu olamadı.. Asla unutamadı.. Hatta seneler sonra, Ankara'da Bulgar Kooperatif Tiyatrosu oyuncularıyla sohbet ederken, "Gençliğimi bıraktım Sofya'da," dedi.. "Bir kız sevdim ama, bana vermediler.."
Kırık bir kalple yaşadı..
Yalnız bir kalple rahmetli oldu..



Miti desen.. 18 yaşındaydı, 30 yaşına kadar bekledi. Ha bugün bir mektup gelir, ha yarın kendisi çıkagelir, bekledi, evlenmedi.. Maalesef gelmedi. Ailesinin artık yeter baskısıyla, bir avukatla evlenmeyi kabul etti. Saygılı, ama sevgisiz bir evlilikti.. İki kızı oldu. Kalbindeki boşluğu evlatlarıyla doldurmaya gayret etti. Ta ki, 1966 yılının 7 Ağustos gecesine kadar.. 73 yaşındaydı.. Ağır hastaydı, zor konuşuyordu, başında bekleyen kız kardeşi Olga'ya mırıldandı. "Biliyor musun" dedi, "rüyamda onu gördüm, galiba nihayet Mustafa Kemal'e kavuşuyorum.."
Kapattı gözlerini.. Nihayet kavuşmuşlardı..



Dimitriana, Bulgaristan'da belgesel oldu, kitap oldu.. Kızı Anna'nın anlattığına göre, Türkiye'ye hiç gitmedi. 1925 senesinde Bulgar Çarına bombalı suikast düzenlendi. Miti yaralandı. 1918 yılında kapatılan Sofya elçiliğimiz hâlâ açılmamıştı. Mustafa Kemal, eski arkadaşlıklarını devreye soktu. Miti'nin sağlık durumunu sordu soruşturdu, hafif yaralı olduğunu, iyileştiğini öğrendi. Bu telaşlı merak, Mustafa Kemal'in Miti'yi asla unutmadığının, yüreğinin köşesinde, aklının ucunda sakladığının kanıtıydı...

   

İki gün sonra, Sevgililer Günü...
Memlekette her şey kötü gidebilir. Tarihin en karanlık, en umutsuz günleri yaşanıyor olabilir. Acı çekeriz, mücadele ederiz, direniriz, gün gelir illa ki düzelir..
Ama "o" kızı kaybedersen.. Senin için hayatın boyunca hiçbir şey asla düzelmez. Git, tut elinden..

YILMAZ ÖZDİL'in "Kadın" adlı kitabından alıntıdır..


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder