Sayfalar

848 ) ALKIŞ KRALI BİR İZMİRLİ !...

 

Orta dalga üzerinden yayın yapan Monte Carlo radyosunda sıra dışı bir gündü. Spiker "Tünaydın sevgili dinleyiciler, 1957 Yıldızlar Ses Yarışması'na ( La Course aux Etoiles) hoş geldiniz" anonsunu yaptıktan sonra haftalardır merakla beklenen yarışmanın kurallarını açıkladı :
"Az sonra yarışmacılar şarkılarıyla huzurunuzda olacaklar. Sizler radyolarınızın başında, konuklarımız stüdyoda onları alkışlayacağız. Zaten birinciyi de alkışlarla seçeceğiz. Nasıl mı ? Alkışın süresine ve şiddetine göre ! Bunun için stüdyoya özel bir araç getirttik : Bu bir 'alkış barometresi !' Öyle hassas ki, alkışın yalnız süresini değil, şiddetini de ölçüyor. Haliyle belirleyici olan stüdyodaki konukların alkışları. Ancak siz de evinizde kronometre tutarak kimin daha çok alkış aldığını hesaplayabilirsiniz.."
Sonra sırasıyla yarışmacılar mikrofon başına geldi, barometre her birinin aldığı alkışı kaydetti. Sıra son yarışmacıda idi. "Alkış jürisi" sanki bütün gücünü ona saklamış, dinmek bilmeksizin çılgınca alkışlıyordu. Ertesi gün France-Soir gazetesi şunları yazdı :
"Alkış Kralı barometreyi çatlattı ! Dario Moreno adlı sanatçı, Adieu Lisbonne şarkısını okuduktan sonra 380 saniye (altı küsur dakika) alkışlandı. Alkışların frekans şiddetinden şaşıran barometre bozuldu."
Dario Moreno Türkiye'den iki eli cebinde bir heves gittiği Fransa'da on yıl sabrettikten sonra nihayet şöhret olmuştu. Gazeteler ondan "Barometre çatlatan Şarkıcı", "Alkış Kralı", "Mösyö Ritm" diye bahsediyorlardı. Söylediği "Adieu Lisbonne" liste başıydı, tam altı hafta da orada kaldı..



Dario bu yarışmadan bir yıl sonra, 28 Ocak 1958'de memleketine geldi. İstanbul'da henüz açılmış olan Hilton'da, Atlas Sineması'nda, Goldfinger'da konserler verdi. Vaktiyle ona dudak kıvıranlara bol bol nispet yaptı. 
Aslen İzmirli olan Dario Moreno, ense-gerdan yerli yerinde, cam gibi mavi iri gözlü ve her zaman kilolu sempatik bir adamdı..
Ancak bir hayranı ona "Her şeyiniz iyi hoş da şu burnunuz yok mu ! Yahudi olduğunuz hemen anlaşılıyor" diyerek keyfini kaçırmıştı. Paris'e döner dönmez o Yahudi burnunu kırdırdı.. 
Hastaneden taburcu olunca arkadaşlarına V. Muhammed Bulvarındaki "Chez Philippe / Filip'in Yeri"nde yeni burnu için bir "vaftiz partisi" düzenlemişti. İnanmayan 20 Ocak 1959 tarihli Fransız gazetelerini açsın, baksın..  

 

Dario'nun Fransa'da çevirdiği kırk küsur filmden üçünde B.B. rol almıştı. O devirde onunla aynı filmde görünmek çok çok önemli. Dario da bunun keyfini sürecek tabii : "İyi kızdır hoş kızdır ama biraz da boş kızdır ! Onunla birkaç film çevirdim. 'La Femme et le Pantin / Kadın ve Kukla', 'Mambo', 'Voulez vous danser avec moi ?'.. Brigitte'in bir öğrenci havası vardır. Sevişmenin fasıllarını çok iyi bildiğini sanır ! Birkaç kere öpüp orasını burasını sıkıştırdığım oldu. Ama tokadını da yedim. Tabii rol icabı, ha ha ha !.."



İzmir'de Mezarlıkbaşı'ndan Anafartalar Caddesi boyunca Tilkilik'e, yani Dönertaş'a doğru ağır ağır çıkın. Yüzyıllardan beri yerleşik Yahudi mahallesidir burası. Yahudilerin fakir fukara kısmı burada, "Yavuthane" denilen bir çeşit toplu konutlarda üst üste yaşarlardı. Dario Moreno, asıl adıyla David Moreno, 3 Nisan 1921'de bu mahallede doğmuştu.. 
İşte o Dario Moreno, 1960'da çok uzaklardan memlekete bir göz kırptı : International Consert of Canada Festivalinde Fransa adına yarıştığı halde, göndere Türkiye'nin bayrağını çektirmişti. "İzmirli Yahudi"nin bu jesti memlekette çok hoşa gitti. 1962'de devlet ona bir "Hitit Kursu" ile teşekkür etti.
Dario zamanla o kadar ünlendi ki, bütün Akdeniz ülkelerinde Türkiye'den daha çok tanınıyordu. Akdeniz'i şarkılarıyla kuşatmış, bir "müzik gölü"ne çevirmişti. Türkiye'ye artık daha sık geliyordu...



İstanbul'a geldi mi, arkasında ön saflarda Erkan Özerman (üstte), Gönül Yazar, Zozo Toledo (öncü paparazzi) ve en meşhur şarkılarının söz yazarı Fecri Ebcioğlu gibi isimlerin bulunduğu bir ordu ile Boğaz'ın bütün meyhanelerini dolaşırdı.
Sonra ver elini İzmir. Orada farklı "dağıtıyordu". Çocukluğunu aradığı Yahudi mahallesinde eski dostları kapı kapı dolaşırdı. Abdi'nin fırınından sıcak sıcak boyoz alır, Hatuniye Camii'nin karşısındaki kahvede söğüş yumurta ve kaşar yer, üstüne bir de kahve çekerdi. Öğlen oldu mu, doğru Şükran Lokantası'na. Çipura, roka, buzlu badem, rakı sofrası kurulur, tanıdık tanımadık hemşehrileriyle futbol muhabbeti yapardı. Altay, Altınordu, Göztepe, İzmirspor, Kaf Sin Kaf.. O hepsini birden tutardı.  Akşam çöktü mü faytonla Kordonboyu'nda piyasa yapar, kendine meyhanelerden bir meyhane beğenip sokağa taşan bir çilingir sofrası kurardı. 
Açıkçası Dario'ya zenginlik çok yakışmıştı. Parayı rezil rüsva edercesine harcayarak yetimhane çocukluğunun hıncını alıyordu. Efemine hovardalıkları düşünün, ne kadar uçarı, ne kadar zarif olurlar. İşte Dario o.. Sevimli şımarık, frankları iskarpinlerine paspas yapmıştı. Bir yandan da çok uyanıktı tabii. Avrupa pazarına henüz giriş yapan Coca Cola'nın Fransa'da satışa sunulan hisselerine ortak olmuştu..




Hayatta en büyük isteklerinden biri de tiyatro yapmaktı. Bu fikri ilk kez aklına Orhan Veli sokmuştu. Sonunda muradına erdi. Hem de ne ermek ! Belçika Kraliyet Tiyatrosu'nun Brüksel'de sahneye koyduğu ve Don Kişot'u Jacques Brel'in canlandırdığı müzikalde, Sanço Panço rolünü üstlendi (altta). Tombuldu ama bu rol için daha da tombullaşması istenince, oh canına minnet, bir ayda tam 17 kilo aldı. Oysa kısa bir süre önce diyabet teşhisi konmuştu, ayrıca böbrekleri de rahatsızdı. Tersine, kilo vermesi gerekiyordu..



Don Kişot müzikali bir hafta istirahat molası verince, soluğu Tel Aviv'de almıştı. Annesi hastaydı, ille de gelsin diye tutturmuştu. Oradan iki günlüğüne İstanbul'a geçti. İstanbul'da ilk gününde Angela Taranto'nun evinde "kuru fasulye partisi" veren Dario, ertesi gün Hilton'da "kayıntılı" bir basın toplantısı düzenledi. Bir hafta önce Belçika Kraliçesi Paola'nın gurur madalyası taktığı anlı şanlı Sanço Panço, 438   numaralı süitte habercilerle tek tek şakalaşırken, şen şakrak kahkahalar atarak bütün kurtlarını döktü. 
Daha sonra otelin saunasına indi. Şehirde son gecesini arkadaşlarıyla Taksim Gazinosu'nda geçirmek istiyordu. Fakat Zeki Müren orada diye Kulüp X'e gittiler. Orkestra peş peşe rock'n roll çalıyordu. Bu müzik çıktı çıkalı belli bir düşüş yaşayan Dario artık demode olmuştu. Gecenin ilk saatlerinde çok gergindi. Bu arada iki şişe cola içti. Baktı olacak gibi değil ; az buzlu bir viski, bir daha, bir daha..
Sabah 9'da uçağı kalkıyordu. Havaalanına indiğinde başı kazan gibiydi, dizlerinden aşağı topuklarına kadar bacakları kıyım kıyım kıyılıyordu ve elleri tir tir yaprak gibiydi. Gümrüğün merdivenlerine güçlükle çıkabildi ve oracığa devrildi. Çevreden koşanlar "bir ilkyardım skandalı" sonucu Dario'yu kucaklarken düşürdüler ! Koskoca gövdesi merdivenlerden aşağı yuvarlandı. Başı defalarca tırabzana çarptı. Kalp kriziyle hastaneye yetiştirilen Dario, iki gün Azrail'le cebelleştikten sonra, 30 Kasım 1968'de ve 47 yaşında "beyin kanamasından" öldü. Nereye gömüleceği de olay olmuştu. Kimi akrabaları ve hemşehrileri İzmir'e, annesi ise Tel Aviv'e diye diretiyorlardı. Bu çekişme yüzünden zavallı Dario on gün morgda yattı. Sonunda, iki çuval İzmir toprağıyla, Tel Aviv'e gömüldü..

 

ÜMİT BAYAZOĞLU'NUN "UZUN, İNCE YOLCULAR" ADLI KİTABINDAN ALINMIŞTIR..  

  








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder