Sayfalar

708 ) BİLGİ BULAŞICIDIR AMA ÖLDÜRMEZ !..

   

Bilinen en ölümcül salgın, İspanyol nezlesidir. Domuz gribinin bir alt versiyonu. Fakat İspanya'dan yayıldığı için bu adı almış değil. Çünkü Amerika'dan dünyaya yayıldı..
1918-1920 yılları arasında 50 ile 100 milyon arasında insanın canına mal oldu. Fakat en çok ölümlü vaka İspanya'da görüldü diye de adına "İspanyol nezlesi" denmiş değil.. 
O kadar hızlı ve kitlesel bir yıkıma yol açtı ki, bir rivayete göre, dört yıldır süren Birinci Dünya Savaşı'nın da sonunu getirdi.. Tarafların direncini kırdı, daha fazla dayanamadılar sinsi virüse ve savaşı bitirdiler..
Fakat İspanya'nın dünya savaşına katılmaması münasebetiyle de adı "İspanyol nezlesi" konmuş değil..
İlk çıktığı yer değil.. En kötü vurduğu yer değil.. Adının, İspanya'nın savaşa katılmamasıyla da ilgisi yok.. 
Neden "İspanyol nezlesi" o zaman ?..
Çünkü İLK HABER OLDUĞU YER İspanya.. Korkunç salgını halktan saklamayan, gazetelerde adının açıkça yazılmasını yasaklamayan ilk ülke : İspanya.. 
Diğerleri, savaş yorgunu toplumlarında panik ve ayaklanmalara sebebiyet vermemek için gerçeği gizlediler. Dünya savaşının sürdürülmesini anlamsızlaştıracak kadar çok insan öldüren bir salgına, salgın demekten korktular. 



O korku, salgının aldığı canların önüne geçmedi. Patır patır toprağa düştü yüz binler, milyonlar.. Ancak, savaş hükümetleri, bu insanların niye öldüğünü sır gibi tuttular. Vatandaşlarına gerçeği söylemediler. Oysa onları öldüren bulaşıcı hastalık, bilgi değildi, grip salgınıydı.. Bilmemek, daha çok insanın hayatta kalmasını sağlamadı... Sansür uygulanan ülkelerde insanlar topluca ölmeye devam etti. Adı konmadı sadece, öldükleri bilinmesin diye başlarına mezar taşı dikmemek gibi !..



Salgın İstanbul'a da uğramıştı. Ama Samsun'a çıkmadan önce Mustafa Kemal'i de yatağa düşürdüğü tevatürleri dışında ele gelir bir malumat yok..
Hastalığın tesirlerine popülerlik kazandıran izler, tıbbi kayıtlardan çok edebi kayıtlarımızda var.. Nazım Hikmet'in "Kuvayı Milliye Destanı"na da, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "Hakka Sığındık" adlı romanına da bulaşmıştır..
"Hakka Sığındık" 1919'da yayımlanıyor.. O dönem bütün dünyayı kırıp geçiren İspanyol nezlesi, "İşitilmedik Bir Vaka" alt başlığıyla romanın izlekleri arasında : İspanyol nezlesi de yoksul tabakayı kasıp kavuruyor..
Savaşların geri planında ölüm ve vurgunculuktan başka bir şey olmadığını ileri sürüyor eser. Aksaray'da Hoşkadem çevresinde yaşayan halkın savaş ezginliğini betimleyerek başlıyor. Yoksul insanların bu kırımına karşılık, Sultan Hamid devri zenginleri, İttihat ve Terakki'nin eşitlikçi yönetiminde bolluk içinde gezinmekte, servetlerine servet katmaktadırlar..
Şehri sarmış olan İspanyol nezlesi, tam bu sıraya rastlar. Ve Abdal Veli Hazretleri adlı yarı meczup bir kişinin okuyup üflemesiyle İspanyol nezlesinin geçip gittiği söylentileri yayılır..
Sultan devrinin soyguncuları ile İttihat kaparozcularının yağmalarını kıyaslayan bölümler dikkat çekicidir.. 
Bir yazar, üfürükçü söylentilerini kullanarak, salgının korkuttuğu vurgunculardan para sızdırmaya karar verir. Topladıklarını fakir fukaraya dağıtan yazarın entrikaları, sürükleyici bir polisiye tadındadır..
Bir komiser ise vurguncu düzenle vurguncuları dolandıran bu yazarın arasında kalır. Enselediği "iyi kalpli dolandırıcı"yı ele verecek midir, yoksa vermeyecek midir ? Komiserin seçimi hayli etkileyicidir..
Ve günümüze bağlama cümlesi
Doğru bilginin bastırıldığı yerde hurafe dolaşıma girer, sağlam haber sansürlendiğinde yalan dolandır boşluğu dolduracak olan..



AKİF BEKİ'nin 23 Ocak 2016 tarihli HÜRRİYET gazetesinde yayımlanan aynı adlı yazısından alıntıdır.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder