Sayfalar

788 ) OSMANLI'DA İLK RESMİ BAYRAM



Meşrutiyet'in 24 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilmesinden sonra aynı yılın Kasım ve Aralık aylarında imparatorluk genelinde milletvekili seçimi yapıldı. Yer yer şölenler, yer yer ise protestolarla tamamlanan seçimin ardından Meclis-i Mebusan 17 Aralık'da açıldı. Aynı günkü "Tanin" gazetesi, Meclis-i Mebusan'ın açılışını okuyucularına bir "iyd-i milli" (milli  bayram) olarak müjdeliyordu :
"Bunca senedir mütehassir olduğumuz (hasretini çektiğimiz) şu iyd-i milliye (milli bayrama) kavuşmaktan mütevellid (doğan) fahr (övünç) ve saadet içinde bütün vatandaşlarımızı tebrik ederiz."
Özgürlüğün ilan edildiği günkü coşkuyu nitelemek için "Tanin"in bir benzetme olarak kullandığı milli bayram kavramı, açılışından yaklaşık bir ay sonra Meclis-i Mebusan'a sunulan bir önerge sayesinde gerçek anlamıyla gündeme alındı. Maarif Nezareti memurlarından "İhtifalci" (törenci) Mehmet Ziya Bey'in 18 Ocak 1909 tarihinde yolladığı telgraf üzerine İzmir Mebusu Ahmet Müfit Bey tarafından 21 Ocak 1909'da Meclis'e sunulan önergede, Osmanlı Devleti'nin kuruluş günü olduğu iddiasıyla 27 Ocak'ın özel bir milli gün sayılması isteniyordu..



Önergeye ilk karşı görüş bildiren mebus ise "Tanin" başyazarı Hüseyin Cahit Bey (İstanbul) oldu. Milli övünçlerle dolu Osmanlı tarihinde kendileri için en birinci iftihar kaynağının Meşrutiyet'in ilan edildiği 10 Temmuz olduğunu belirten Hüseyin Cahit Bey, milli bir bayram günü ilan edilecekse bunun 10 Temmuz olması gerektiğini söyledi. Hüseyin Cahit Bey'e göre Osmanlıların milli bayramlarını altı asırlık bir tarihten çıkarmaktansa, hürriyetlerinin başlangıç tarihine bakmaları gerekiyordu..




Karşı öneriden sonra söz alan Abdullah Azmi Efendi (Kütahya) ise, bu tür günlerin çoğalmasında sakınca olmadığını belirterek 400 çadır halkından güçlü bir devlet oluşturulmasının dikkate alınması gereken bir mesele olduğunu ve 10 Temmuz nasıl övünülecek bir milli tarih olmuşsa Osmanlı Devleti'nin kuruluş tarihi olan Hicri 699 senesinin de aynı şekilde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bu görüşe katılan İttihatçıların önde gelen isimlerinden Halil Bey (Menteşe) hem ıslahat devrine girerek Osmanlı Devleti'ni dağınık bir halden müstakil bir hale getirdikleri 10 Temmuz'un, hem de Osmanlı Devleti'nin kuruluş gününün milli bayramdan sayılabileceğini dile getirdi..
Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun yıldönümü şerefine 26 Ocak akşamı Pera Palas'ta bir yemek düzenleyecek olan Ahrar Fırkası'nın mebusu Kozmidi Efendi (İstanbul), içinde bulunulan durumun bir yenilik olduğunu ve bu yüzden 10 Temmuz tarihinin yeni siyasal hayatın başlangıcı olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtti. Yusuf Kemal Bey (Sinop) ise, bayram günü belirlemelerindeki asıl amacın bütün Osmanlı fertleri arasında Osmanlılık esasını kuvvetlendirmek olduğunu söyledi. Fertlerin tebrikleşeceği ve birbirlerine sarılacağı sevinç dolu günler olan bayramlar sayesinde Osmanlıların birlik olduklarını anlayacaklarını söyleyen Yusuf Kemal Bey, bunları çoğaltmanın uygun olmadığını öne sürerek, sadece 10 Temmuz'un milli bayram günü kabul edilmesinin daha doğru olacağını savunanlara katıldı..
Daha sonra İsmail Hakkı Bey (Gümülcine), 10 Temmuz'un bayram addedilmek istenme sebebi eğer Kanun-ı Esasi'nin ilanıysa, ilgili metnin 24 Aralık 1876 günü ilan edildiğini belirterek milli bir bayram söz konusu olacaksa bu tarihin de dikkate alınması gerektiğini iddia eder..
İsmail Hakkı Bey'in söylediklerine karşı çıkan Arif İsmet Bey (Biga) ise Osmanlı Aşireti'nin, cihangirane bir devlet çıkaramamış olması halinde 10 Temmuz tarihinin de olamayacağını söyler. Bu bağlamda Osman Gazi namına ilk hutbenin okunduğu günün kuruluş ve milli bayram günü olarak kabul edilmesi gerektiğini iddia eder. Bu görüşü destekleyen Abdullah Azmi Efendi ilk hutbenin okunduğu yer gibi, okunduğu zamanın da kayıtlı olduğunu iddia etmektedir. Kuruluş gününün Meşrutiyet günü kadar kadar büyük bir gün olduğunu belirten İsmail Hakkı bey (Bağdat) ise kuruluş gününün o güne kadar tayin olunamadığını ve açık ve belirli bir gün varsa onun da 10 Temmuz olması gerektiğini savunmaktadır..
Mebusların muayyen bir gün üzerinde fikir birliğine varamaması ve tartışmanın gittikçe uzaması nedeniyle Meclis Başkanı, ilgili önergenin Layiha Encümeni'ne havale edilip edilmemesine dair oylama yapar ve çoğunluğun oyuyla bu öneri kabul görür. Bağımsız mebuslardan Abdullah Bey (Canik) başkanlığında toplanan encümen, 10 Temmuz gününün milli bayram olarak kutlanmasının daha uygun olacağını önerir. Mazbatanın Meclis'te okunması sonrasında İttihatçı karşıtlarından Mehmet Vehbi Efendi (Konya), İslam ve Osmanlı tarihinde benzer çok tarih olduğunu ve yeni bir bayrama gerek olmadığını iddia eder. Buna karşılık Ali Galip Efendi (Karesi), padişahın doğum gününe itibar gösterildiği bir yerde "istiklal-i milli"nin neden dikkate alınmadığını sorar. Son sözü alan Tevfik Efendi (Kengırı) de, her sene icra olunacak Şehr-ayin ile Meşrutiyet'in sürekliliğinin sağlanacağını ve bu sayede 10 Temmuz'un dini bir mesele hükmü alacağını belirtir. Tevfik Efendi'nin bu söylemi, modernleşme çabasındaki meşrutiyetçilerin 20. yüzyılla birlikte "sivil bir din" olarak milliyetçi sembol ve ritüelleri icat etmelerine ve onları eskilerinin yerine geçirmelerine örnek teşkil etmesi açısından oldukça önemlidir..
Tartışmalar gayet ilginç bir sonuç verecek ve 10/23 Temmuz gününü "resmi Osmanlı bayramlarından" sayan kanun 5 Temmuz 1909'da kabul edilecektir. Yani Meclis-i Mebusan, milli bir bayram kabul etmemiş, şenliklerle kutlanacak yeni bir bayram yaratmıştır. Dolayısıyla, hemen 23 Temmuz 1909'dan itibaren, "Tanin" gazetesi başta olmak üzere, birçok gazete ve bireyin kullanacağı "iyd-i milli" adı, resmi bir ad olmamakla birlikte, resmi olarak kutlanan bir bayrama toplumun verdiği ad olacaktır..
Modern Türkiye tarihindeki ilk "milli bayram" olan 10/23 Temmuz, Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte siyasal yaşamda miladi bir gün olma özelliğini 29 Ekim'e kaptıracak ve II. Abdülhamid mutlakiyetine son verdiği için "Hürriyet Bayramı" adını alacaktır. En sonunda ise, Başvekil İsmet İnönü'nün Mayıs 1935'de Meclis'e sunduğu "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun Layihası" ile bayram olmaktan çıkarılacaktır. Ancak egemenliği soya bağlı ve tanrı kaynaklı olmaktan çıkartıp millet iradesiyle özdeşleştirmesi açısından siyasi tarihimizde en eski ve önemli sembollerden biri olarak kendine özgü yerini korumaktadır..



SERKAN TAŞKENT'in, #tarih dergisi, 2016/Temmuz sayısındaki yazısından alıntıdır..    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder