Sayfalar

816 ) ÇOCUKLUĞUMUN VAPURLARI..

   

Geçen gün oturmuş, eski "İdare-i Mahsusa"nın şu köprüden kalkan vapurlarına zihnimde sırayla bir geçit resmi yaptırıyordum... Çocukluğumun vapurlarına !.. 
Evvela meşhur "4 Numara" (üstte) ..  Buna galiba Ahmet Rasim isim takmıştı : "Tontonu Bahri"..  "Şehir Mektupları"nda alay eder dururdu ve acayibi, mesela zamanın Bahriye Nazırı (vapurlar bu nezarete bağlıydı) kızıp da sansüre izin vermez, neşriyatı durdurmaz, yazara bir temiz dayak attırmazdı ?!..
O vapura binenlerdenim, pek battal, hantal bir şeydi, gayet ağır giderdi. Bir defa bacasından dökülen kıvılcımlarla -kim bilir nasıl bir kömürdü verdikleri- tenteleri delinmiş, ateş halkın üzerine yağmış, elbiselerini yakmıştı. Bir seferinde de kaptan düdüğün ipini hızlıca çekmiş, yay sıkışmış, düdük bir daha kapanmadığından kazandaki istim boşanmış, vapur hareketsiz kalmıştı..
Komik Abdürrezzak bu tekne ile şöyle alay ederdi, derdi ki : "Dünyanın en büyük kışlası Selimiye'dir. Zira binanın ucu göründü mü vapurda uykuya dalarım, uyandığım zaman bakarım, henüz öbür ucuna gelememişiz !.."



"Tontonu Bahri" zamanında -pek küçüklüğüme rastlar- (Yazar 1888 doğumlu) vapurlara bilet almadan girilirdi. Bedava mıydı seyahat ? Hayır, bileti vapurun içinde satarlardı, oturduğumuzun yerin önüne gelen iki memur ! Birinin boynundan ayak satıcılarının ki gibi, fakat çinkodan yapılmış kapaklı bir kutu sarkardı ; parayı oradan aldıklarıyla bozar, oraya koyardı. Öteki de "koçan" denilen şekilde birleştirilmiş gayet kötü, ince ve fena basılı kağıtlardan bilet keser, verirdi. Biletlerin arkası mühürlü idi, basbayağı, elle basılmış okunmaz bir mühür ! Galiba tarih damgası falan da yoktu..
Keşke bunlardan birkaçını saklamış olsaydım, ilkelliğine şaşardınız. Haydarpaşa-Köprü arası biletlerin öylece, birer birer yolcu önünde durularak satılması gösterir ki, yolculuk uzun sürmektedir !.. Seyyar bilet kasadarı lafa ya da gazeteye dalmış yolcuları uyarmak için gümüş ve bakır paralarla dolu kutuyu şangır şungur sallar, geldiğini haber verirdi..
Hem bir nokta daha var ki süratsizliğin ikinci delilidir : O devrin insanları ağır yürür, aceleciliği ve telaşı sevmezdi. Biletçi, hele rütbeli mevkili rical önünde epeyce beklemek zorunda kalırdı. Efendi hazretleri elini ağır ağır cebine götürür, telatin (yumuşak dana ya da öküz derisi) çantasını ağırdan alarak açar, parayı yine dikkatle seçer, yavaş çekim sahneler gibi uzatır, bozulmasına bakar, geri verileni sayar, bileti neden sonra alırdı.. Bütün bunlar olur, vapur hâlâ Kızkulesi açıklarında avunur dururdu !..
Ya kadınlar tarafı ? Biletçiler ayrıca dert dinlerler, meram anlatmakla vakit kaybederlerdi. Yine de Köprü'ye veya Haydarpaşa'ya yanaşıldığı zaman bilet alım satım işi çoktan bitmiş olurdu. Artık çinko kutu mevcudu biletçilerin sütüne havale ! Rivayet şu idi : Bir şebeke parayı paylaşır, ancak azını idare veznesine teslim ederdi..
Derken Anadolu Demiryolu Şirketi Müdür Hügnen işe müdahale etti. Zira hızlı vapurlar getirtmişti ; biletlerin gişelerde satılması karar altına alındı. Bu, "hızlı" dediğim vapurlar hangileridir ? Tuna'da yapılmış "Neveser"dir. "Bağdat", "Halep" ve "Basra" (altta) adlı üç vapur daha sonra getirilmişti ..



"İdare-i Mahsusa"nın ilk satın aldığı, elektrikle aydınlanış vapuru "Ferah"dır. Kadıköy'e işlerdi, halk seyrine koşardı. Hatırladığıma göre ilk canavar düdüklü vapur da oydu ; öttü mü kadınlar ürker, denizciler şevke gelir, yaşlı başlı adamlar kızar, softalar küfür olduğunu ileri sürerlerdi !.. (altta)



"Bağdat" ve eşi işletmeye girdiği sıralarda yaşım gençliğe yaklaşmıştı ; Abdülhamid devrinin de sonu !.. Fakat Erenköy ve havalisinin olduğu gibi kadınlarının da fevkalade geliştiği yıllardı o zaman.. Çarşaflar daralmış, pelerinler küçülmüş, peçeler incelmiş, saçlar iki tarafından bukle bukle yahut büklüm büklüm taşıp yüzleri hâlelemişti..  
O süslü püslü hanımların vapura girişi, sıra halinde salonun önünden geçerek içeriye, kendilerine ayrılan yere doğru yürüyüşü erkeklerin seyrine can attıkları bir manzaraydı. Ancak tek kişi bile münasebetsizlik, taşkınlık etmezdi. Sebebi ? Evvela asrın terbiye ve âdeti böyle şeye müsait değildi, ayrıca meçhul çarşaflının kimin nesi olduğu çok defa bilinmediğinden, küstahlık cezası ağır düşebilirdi !..
Ricalden bir zatın mahdumu bir hanıma musallat olduğundan dolayı kocası o genci bir gün arabasından indirmiş, adamlarına yakalatmış, bıyıklarını zorla tıraş ettirmişti. Delikanlı, bıyığı tekrar eski hâlini buluncaya kadar evine kapanmıştı. Malûm, bıyıksız erkek adam içine çıkamazdı o zamanlar ! Ben tıraş ettireni de, edileni de tanırdım ; ikisi de bizim Erenköy yazlıkçılarındandı. 
Yayılan söylentileri padişah da haber almış ve : "Oh olsun çapkına ! İyi etmiş kadının kocası !" demişti, mesele kapanmıştı..
Çocukluğumda bir de "iki bacalı" vapur vardı ; bacalarla makine dairesi öylesine yer tutardı ki yolcu içine sığışamazdı. Bu vapurun marifeti, önü arkası bir oluşu yani dönmek zorunda bulunmayışı idi. Geçenlerde parçalanan (1955 yılında) "Pendik", "iki bacalı" ismiyle işleyen vapurların ikincisidir ; 50 tonilatoluk bir vapurmuş, ben hatırlayamıyorum. Ancak hepsinin meşhuru "Şahin" hâlâ gözümün önündedir ; 112 tonluk, geniş ve öbürlerine kıyasla çok süratli bir vapurdu ; iskelede onu görünce halk sevinirdi, hatta çocuklar "Şahin'e bindik" diye övünürlerdi.
"İdare-i Mahsusa", Meşrutiyet'te "Seyri Sefain" oldu ; yine pek iyileşme olmadı. Denizbank dünkü ismidir, yelken açmış ismine rağmen tutunamadı. Bugün yine çifte çapalıdır ama adı başka : Denizcilik Bankası..
Ne isim alırsa alsın, o yine "İdare-i Mahsusa" tesiri yapıyor bana. Hani içinde rahat rahat oturulup önünüze gelen çinko kutulu memurlardan bilet aldığımız "Tontonu Bahri"yi gözümüzün aramadığı olmuyor değil. Tontonu, daha çok o yıllardaki kaygısız yaşımı ve başımı !...



REFİK HALİD KARAY, "Pek İyi Hatırlarım / Memleket Yazıları-5-" 
"Zafer" gazetesinde 6 Şubat 1955'de yazdığı yazısından alıntıdır.. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder