Sayfalar

815 ) ŞAİR-İ ÂZAM, KARINDEŞEN JACK'İN İZİNDE !..

        

Londra'dan 1887 tarihinde postaya verilen ve İngilizce olarak kaleme alınan, gönderen hanesinde "from hell" (cehennemden) yazan mektup aynen şöyleydi :
"Ekselans..
Hareminizde sıkletçe en ağır çeken kölenizin ağırlığınca altının sterlin karşılığını tarafıma ödemesi için Londra Başkonsolosunuzu görevlendirmeniz hususunu saygılarımla arz ederim.
İmza : Jack the Ripper."
Yani Karındeşen Jack !.. 

    

Karındeşen Jack, 1888 yılının ikinci yarısında, Londra'nın gecekondu semti Whitechapel'da seri cinayetler işlemiş bir katildi. Çoğu hayat kadını olan kurbanların karınlarını deşerek öldürüyordu. Ardında ne tanık ne de kanıt bırakmadan Londra'nın karanlık, sisli sokaklarında kayboluyordu. İnsan kasabına "Jack" ismi, katil olduğunu iddia eden meçhul bir kişi tarafından polise gönderilmiş mektuba binaen verilmişti. Yoksa gerçek adı bu mu hiçbir zaman öğrenilemedi...
Bu bir şantaj mektubuydu. Sultan Abdülhamid mektubu okuyunca fena halde huylandı. Polisiye haberlere, polisiye romanlara alakası herkesin malûmu olan Abdülhamid, Karındeşen Jack'in kim olduğunu tabii ki çok iyi biliyordu. Derhal bu tehdit mektubunu göndereni bulmak için harekete geçti. İki yıldır Londra elçiliğinde Kostaki Musurus Paşa'nın (altta, solda) maiyetinde görev yapan şair Abdülhak Hamid (1852-1937), Karındeşen Jack'i bulmakla görevlendirildi. Gizli ödenekten kendisine 250 bin lira ve bir de mektup gönderilmişti !..
Zaten çok az bir maaşla çalıştırılan ve hovardalıklarına bu küçük bütçeyle para yetiştirmekte zorlanan şair, gerçi gökten kucağına zembille düşen 250 bin liraya çocuklar gibi sevinmişti, ama paranın yanı sıra gelen mektupta Sultan Abdülhamid, kendisinden Karındeşen Jack'i bulmasını istiyordu !..
"Scotland Yard'ın bulamadığını bu hakir-i fakir mi bulacak, adam sen de" diyen şair, birbirinden güzel hanımlarla şampanya içerek kısa zamanda parayı suladı. 
Zaten 250 bin liranın 200 bin lirası "ihsan", yani bağıştı. Küsuratının soruşturmaya ait olduğu aldığı mektupta açıkça ifade edilmişti. Mektupta müracaat etmesi lazım gelen bir İngiliz dedektifinin adresi de belirtilmişti. Başşehbender (Başkonsolos) Emin Ferahullah Efendi ile beraber gittikleri dedektif, sızdırabildiği kadar para sızdırdıktan sonra bunlara kapının yolunu gösterdi..

    

Şair Hamid, aslen bir hariciyeci değildi. Nitekim diplomat olarak ciddi bir başarısından söz edilemez. Güzel giyinmeyi, pahalı barlarda güzel yemekler yemeyi seviyor, çok içiyor ve çapkınlıkta sınır tanımıyordu. Fakat o hem Şair-i Âzam idi hem de zât-ı şâhânenin has adamıydı. Zira Padişah şair ile şifreli mektuplar aracılığıyla sürekli haberleşme halindeydi. Bu yakınlık sayesinde başkalarının meslek hayatını bir anda bitirebilecek kusurlar, ihmaller ve skandallar onda hoş görülüyordu. Musurus Paşa ona söz geçiremiyordu. Adeta başına buyruk ve dokunulmazdı. Esasen Abdülhamid onu Londra'ya iş görsün diye değil, bir bakıma "mecburi istirahate" göndermişti..
Karındeşen Jack'ten gelen şantaj mektubuna dönecek olursak, şair, "Bir şey yapmadı" demesinler diye daha birçok vasıtalara müracaat etmişse de işin içinde bir gerçeklik izi bulamamıştı. Çünkü tehdit sahibi olan bu Jack the Ripper, bizim "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa"dan farksızdı. Yedi milyona yakın nüfusu olan bir şehirde böyle meşhur ve böyle tiksindirici bir adla yazılan suikast mektubunun sorumlusu kimdir, nasıl soruşturulur ?.. Hakikaten, "Scotland Yard'ın bulamadığını bu hakir-i fakir mi bulacaktı ?.."
Yaptığı soruşturmalar esnasında Rus Çarı'na da aynı imza ile ve aynı içerikte "cinayetnameler" yazıldığını öğrenmişti. Bunu Sultan Abdülhamid'e bir raporla arz etti. Tabii Sultan küplere bindi ; o bilgi değil, Karındeşen Jack'i istiyordu..
Şair, "Jack the Ripper"ın izini şampanya kadehlerinde sürerken, cani de boş durmayıp Londra'nın geceden karanlık sokaklarında yirmiden fazla kadını eliyle yararak öldürmüştü ve halen cinayetlerini sürdürmekteydi. Çöpçüler sabahları sokaklardan kadın cesetleri topluyordu. 
Son yıllarda, bu cinayetlerden alenen İngiltere Kraliyet ailesini sorumlu tutan çeşitli dedikodular çıkmıştı. Güya Karındeşen Jack saray mensubuymuş ve bu yüzden cinayetler "faili meçhul" kalmış.. Olabilir ama o günlerin canlı tanığı Abdülhak Hamid bambaşka bir telden çalıyordu
"Acaba bu herif bir kadın mıydı ? Bilen yok. Bu cani bir mecnun muydu ? Görüp işiten yok. Cani yahut mecnun, insan yahut hayalet, bu canlı bir fitne aracıydı ve yaptığı yanına kalıp, müebbeden karanlığa gömülmüştü.."   

Sultan, adaşı şairin yolladığı parayı hiç ettiğini, üstüne de bir bardak soğuk su içtiğini öğrenince hiddetlenmişti. Fakat Abdülhamid düşünmüyordu ki, kendisine suikast etmek hangi İngiliz'in aklına gelir ?.. "Bu olsa olsa Londra'da Ermeni komitecilerin veya Selim Faris (*) tarafından çıkarılan paçavranın, Sultan Hamid'i tedirgin etmek, para sızdırmak ve kızdırıp gazaba getirmek için yazdığı bir mektup olabilirdi."
Şair İstanbul'a ikinci raporunu işte bu içerikte gönderdi. Sultan Hamid güya Karındeşen Jack imzalı şantaj mektubunu bunlardan, yani Ermeni komitacılarından veya Selim Faris adlı düzenbazdan geldiğine ikna olmuştu. Sultan rapordan memnun kalınca Şair-i Âzam da rahatlamış oldu !..

(*) SELİM FARİS : Londra'da "El-Cevaib" adlı gazete çıkaran Ahmed Faris Efendi'nin oğlu. El-Cevaib'in yayınında devamlı isyankar bir dille şekilden şekle girdiği için ruhsat alamamış ve onun yerine bu defa, Sultan Aziz devrinde Jön Türklerin çıkardığı "Hürriyet"in adını çalarak,  "Hürriyet" namıyla bir başka gazete çıkarmaya başlamıştı. Maksadı sabık "Hürriyet"e eklenmek değil, şantaj yoluyla para koparmaktı !..



KAYNAK : 
ÜMİT BAYAZOĞLU'nun "Uzun, İnce Yolcular" adlı kitabından alıntı. Yazar da, Prof. İNCİ ENGİNÜN'ün "Abdülhak Hamid Tarhan Hatıratı" adlı kitabından alıntılarda bulunmuş..
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder