Sayfalar

821 ) YILDIZ NASIL DÜŞTÜ ?!..



Hareket Ordusu'nun İstanbul'a girme kararı alınmasından sonra (üstte) Galata Rıhtımı'ndan kalkan gemilerle İstanbul'dan 420 kişi yurtdışına çıkış yapmıştı. Yunanistan'ın Pire ve Mısır'ın İskenderiye limanına giden kişiler arasında Sadrazam Kâmil Paşa'nın oğlu Amiral Sait Paşa da vardı. Kendisi bu isyanın çıkmasında başlıca sorumlulardan biriydi. Herkesten önce o kaçmıştı. İsyan ortamını yaratanlardan Mizancı Murat Bey ve Prens Sabahattin yakalanıp Harbiye Nezaretine hapsedildiler. İttihat ve Terakki Cemiyeti İstanbul merkezi tekrar çalışmaya başlamıştı. Kara Kemal Bey Cemiyet'e saldırı yapanları fişlemekle meşguldü. Özellikle kendileri lehine yayın yapan "Tanin" ve "Şurayı Ümmet" gazetesini yakanları tespit etmişlerdi. "Volkan" ve "Serbesti" gazetesi taraftarları da fişleniyordu. Harbiye Nezareti alanında bulunan Bekir Ağa Bölüğü binası tıkış tıkış dolmuştu ve yer yoktu. Yeni tutuklananlar Hassa Ordusu binasının bodrumuna konuluyorlardı..



25 Nisan 1909 Pazar günü İstanbul'da hiçbir gazete yayınlanmadı. O gün Hareket Ordusu'nun şehre gelişinin ikinci günüydü. Pazar günü Cağaloğlu, Taksim, Elmadağ ve Harbiye'de çok yoğun çatışmalar olmuştu. İnsanlar evlerine çekilmiş, dükkanlar çatışmalar yüzünden hemen kepenk indirip kapanmışlardı. Halk ne olup bittiğini merak ediyordu. Hareket Ordusu insanları bilgilendirmek için bir bildiri yayınlamıştı. Sokaklarda dağıtılan bu bildiride Hareket Ordusu'nun şehre gelmesine sebep olan olaylar ve bu gerekçe ile neler yapıldığı anlatılıyordu. "Üç beş Bulgar" dedikodusunu kırmak için ordunun bir Türk ordusu olduğu ve kumandanlarının da Türk olduğu, herkesin işine ve gücüne normal olarak devam etmesi gerektiği söyleniyordu. İstanbul, İzmit ve Çatalca'da Sıkıyönetim ilan edildiği, toplumun huzur ve adabını bozacak hareketlerin de derhal cezalandırılacağı ihtar ediliyordu..
Hareket Ordusu Kurmay Başkanlığı her subaya birer görev vermişti. Mesuliyetleri verilen hedefleri ele geçirmek ve sonra bu bölgelerde emniyeti ve sükunu sağlamaktı...

    

Kurmay Binbaşı Enver Bey, Taşkışla'yı ele geçirmek için oldukça zorlanmıştı. Taşkışla alındıktan sonra tüm kuvvetlerini toplayıp Yıldız Sarayı'na karşı yürüyüşe geçti. Bu cüretkâr hareket Mahmut Şevket Paşa'yı çileden çıkardı. Sonuçta Hareket Ordusu düşünce olarak Sultan Abdülhamid'i tahttan indirmek istiyordu ; ama herkesin aklında bu konu olsa da, henüz bu hedef dile getirilmiyordu. Mahmut Şevket Paşa, Meşrutiyet Meclisinin bu yönde bir karar alıp kendisine iletmesini bekliyordu. İşlem, usulüne uygun yürütülmeliydi. Büyük ihtimalle bu görevi, ordu kumandanı olarak, Mahmut Şevki Paşa üstlenecekti. Bir binbaşının kendi kafasına göre harekete geçmesi doğru değildi. Bütün sorun ordu içinde bulunan İttihatçı subaylardan çıkmaktaydı. Bu işler askerlik düzeni ile bağdaşmıyordu ; ancak, Paşa sert bir tutum alsa, yarın İttihat ve Terakki'yi karşısında bulacaktı ve bunu da gözü yemiyordu !..

    

25 Nisan 1909 Pazar günü Binbaşı Enver Bey'in kuvvetleri Yıldız'a yaklaşmıştı. Toplar saraya karşı konuşlandırıldı. Resne ve Manastır gönüllüleri saray istikametine doğru yürümeye başladılar. Yıldız Tepesi kuvvetlerce kuşatılmaya başlamıştı. Saray nöbetçileri bu hareketlenmeyi haber aldılar. Saray içinde telaş başladı. Asker elbisesi giymiş olan ve "piştar" denilen öncü kuvvetlerinin büyük çoğunluğu subaylardı. Bunlar arasında Sandanski ve Paniçe kumandasındaki Bulgar komitacıları da vardı. Gelenlerin arasında Bulgarların olması sarayda maneviyatı epey bozdu. Sultan Abdülhamid, öncesinde, Mahmut Şevket Paşa ile karşılıklı telgraflaşması sonucu rahatlamışken şimdi gördüğü tablo onu huzursuz etmişti. Bulgar çetecilerin sarayı çevirmesi geleceği için endişe vericiydi. İlk tahta çıktığı günden beri padişahın yanında olan Tüfekçibaşı Tahir Paşa, silahhaneyi açtırmış herkese silah dağıtıyordu. Bunu duyan padişah hemen Tahir Paşa'yı çağırdı, bu işi hemen durdurmasını ve dağıttığı silahları toplatmasını emretti. Ardından tüm adamlarını topladı ve tek bir silah patlamayacak, gelmek isteyene kapımız açıktır, diye tembihte bulundu...
Bu olaylar olurken, sarayda, padişahın has adamları diyebileceğimiz "bendegân" takımından kimse kalmamıştı. Otuz üç yıl padişahın büyük nimetlerinden yararlanmış olan bu insanların hepsi ortadan yok olmuştu.. 
O koskoca sarayda, tek yaver, Süvari Binbaşısı Çerkes Mehmet Ali Bey ve Esvapçıbaşı İsmet Bey'in oğlu Yarbay Tarık Bey'den başka kimse kalmamıştı..
Yaver Binbaşı huzura çağrıldı ve ona, gelen kuvvetlere gidip durumu anlatması emri verildi. Saray kapısı açıktı, çünkü saray kimseyle çatışmak istemiyordu. Yaver hemen atına atlayıp karşı tarafa doğru yol aldı. Gördüğü ilk tabur komutanına padişahın mesajını iletti. Tabur Komutanı, "biz yaptığımız işi biliyoruz, kimsenin aklına ihtiyacımız yoktur." cevabını verdi. Yaverin saraya getirdiği bu cevap Sultan Abdülhamid'i büyük bir üzüntüye soktu. Artık hareket alanının kalmadığını anlayan padişah, üzüntü ile harem dairesine çekildi. Bulgar çeteciler ve gönüllülerden meydana gelen ekip sarayın girişini işgal etti. Yıldız Sarayı artık ele geçirilmişti..
Bu haber hemen Mahmut Şevket Paşa'ya ulaştırıldı ve Paşa bu habere çok sinirlendi. Bu konuda kafasında bir program vardı, ama Binbaşı Enver bey bu programı bozmuştu. Mahmut Şevket Paşa Beyazıt'ta Harbiye Nezaretindeki odasında sinirlenip, bir köşeden diğerine yürürken, Yıldız Sarayında işler çok karışık bir hale geldi.. Saray koltuk kapısından içeri giren Manastır ve Drama Taburları, saraydaki sivil muhafızları, aşçı, seyis, bahçıvan ve saray hademelerini birer ikişer tutuklayıp gönderiyordu. En sonunda sarayda Abdülhamid'in iki üç has adamı dışında kimse kalmadı. Bir süre sonra Binbaşı Enver Bey ve Resneli Niyazi Bey saraya ulaştılar. Bazı yanlış tutuklamaları hemen geri aldırdılar... Bu arada, sarayın gazı ve elektriği kesilmişti !...



TURAN AKINCI'nın "Selanik" adlı kitabından alıntıdır..      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder