Sayfalar

828 ) BÜYÜLÜ BİR YAŞAM İÇİN BÜYÜLÜ BİR ÖLÜM !..

   

"Özgürlük mücadelesi veren halklar için tek çözüm olarak silahlı mücadeleye inanıyorum ve ben inançlarımın bir sonucuyum. Pek çok kişi bana maceracı diyecek, öyleyim, yalnızca farklı biriyim ve inandığı gerçekleri göstermek için postunu ortaya koyanlardanım. Bu benim sonum olabilir. Sonumu aramıyorum ama olasılıkların mantıklı hesabı içinde bu da var. Eğer böyleyse, bu son kucaklaşmamız olacak. Sizi çok sevdim, yalnızca sevgimi nasıl ifade edeceğimi bilemedim, davranışlarımda aşırı derecede katıyım, sanırım bazen beni anlamadınız. Beni anlamak kolay değildi, öte yandan, bugün bana yalnızca güvenin. Şimdi, sanatsal bir hazla parlattığım bir tutku iki güçsüz bacaktan ve yorgun ciğerlerden destek alacak. Onu gerçekleştireceğim (...) Arada sırada yirminci yılın bu küçük condottiere'sini (Ortaçağ İtalya'sında gezgin şövalye) hatırlayın.." 



Che Guevara tarafından ailesine gönderilen bu satırlar, yok oluşundan kısa bir süre sonra, Buenos Aires'e ulaştı, ancak annesi Celia oğluyla iletişim kuramadan ölmüştü. Bu "son kucaklama"yı, bütün dünyayı heyecanlandıracak bir haberi içeren bu vedayı alamadı. 
"Bizim zahmetli devrimcilik mesleğimizde ölüm çok sık yaşanan bir kazadır," diye yazmıştı bir keresinde, yakın bir arkadaşının ölümü üzerine ; Tricontinental'e yazdığı mektup, "yeni savaş ve zafer çığlıklarını" haber verdiği sürece, gelecek olan ölümü selamlayarak biter. Ölümün ne kadar olası ve ne kadar önemsiz olduğunu bin sefer söyledi. Bunu çok iyi biliyordu : Art arda ölümleri ve dirilişleri yüzünden kendisi de yedi canlı olduğunu kabul ediyordu. Söz verdiği gibi yedinciyi de tüketti : İzin ya da özür dilemeden ölümün içine girdi. Yuro'nun tozlu sarp geçitlerinde ordu tarafından kovalanan adamlarının başında kurşunların buluşmasına çıktı : Makineli tüfek ayaklarını taradı, o oturarak, birazcık daha, dövüşmeye devam etti ; çok yakınındaki bir patlama elindeki M-1'i uçuruncaya kadar. Yanındaki birkaç gerilla akşamın ortalarından sabahın ilk ışıklarına kadar yaralıyı korumak için savaşma cesaretini gösterdilerse de, sayıca çok fazla olan askerler onu daha canlıyken yakaladılar : Dipçik darbeleriyle parçalanmış kafaları ve süngü darbeleriyle defalarca delinmiş bedenleriyle sonradan onun yanında sergilenen Che'nin yoldaşları göğüs göğüse çarpıştılar. Çatışmadan sonra, bir gece ve bir günün sonunda Higueras çukurundaki askeri kampta bekleyiş dayanılmaz olmuştu. Sonunda Hükümet Sarayı'ndan mahkûmu öldürme emri geldi..

    

Bulutsuz gökyüzünde, bir helikopter, iniş takımlarına bağlı henüz soğumamış cesetle, dağların Amazon havzalarına doğru açıldığı yerdeki güneşten çatlamış tekinsiz topraklar üzerinde yükseldi. Che, Vallegrande köyündeki Senyor de Malta hastanesinde bir grup gazeteciye ve fotoğrafçıya gösterildi. Sonra, İngilizce emirler veren şişman bir dazlağın içeriyi purosundan çıkan dumanlarla doldurmasıyla beraber ortadan kayboldu.. Cesede bir litre formol enjekte edilmişti. Barrientos, Che'nin gömüldüğünü söyledi ; Ovando (bunu yapacak teknik imkanların olmadığı bir yerde ) yakıldığını söyledi. Ellerinin kesildiğini bildirdiler. Sonunda, Bolivya hükümetine mumyalanmış birkaç parmak ve gerilla günlüğünün fotostatikleri kaldı ; bedeninin ve günlüğün aslının kaderi ise sır ya da efsane.. Ardından zamanımızın bu kahramanının yaşamı ve ölümü hakkında halüsinasyonlar ve gizemlerle dolu sayısız efsane ortaya atıldı : Bazıları, çok azı, yaşayan Che'nin bakışlarına dayanacak güçte olmadıkları halde ölü Che'nin anısı üzerine kargalar gibi üşüşen bildik rezillerin alçaklık haznesinden taşan meyvelerdi ; diğerlerinin neredeyse hepsi Latin Amerika'nın sonsuz görünmez mihraplarında düşenin ölümsüzlüğünü kutsayan halk fantazilerden geliyordu..

    

Küba'da Allegria del Pio denilen bir yerde, ateşle vaftiz edildiği gün, Che kesin olarak kaderini belirleyecek kararı aldı : "Önümde ilaç dolu bir çanta ve bir mühimmat sandığı vardı, ikisi birlikte taşımak için çok ağırdı, beni sazlıklardan ayıran düzlüğü geçmek için yola çıkarken ilaç çantasını bırakıp mühimmat sandığını aldım."
Ailesine (yazının başında yer alan) bahsi geçen vedasında Che şöyle diyordu :
"Bundan yaklaşık on yıl önce size bir başka veda mektubu yazmıştım. Hatırladığım kadarıyla iyi bir asker ve iyi bir doktor olamamaktan yakınıyordum ; ikincisi beni artık beni ilgilendirmiyor ; asker olarak da fena sayılmam.." 
Devrimin ilk ateş hattında bir yer seçti ve o yeri kendisine şüpheye düşme yetkisi ve pişmanlık hakkı tanımadan sonsuza dek seçti : Bu, bir adamın bir avuç çılgınla birlikte gerçekleştirdiği bir devrimi, alışılmadık bir biçimde, yeni bir devrim mücadelesine girişmek için terk etmesi demekti.. Zafer için yaşamadı, yalnızca kavga için, onursuzluğa ve açlığa karşı hiç bitmeyecek her zaman gerekli bir kavga için yaşadı ; kendi yaktığı gemilerden yükselen o güzel ateşi seyretmek için başını geriye çevirmek lüksünü bile sunmadı kendisine..

    

Dayanışma çıraklığı Che'nin hayatında kolayca izlenebilir ve bu kelime, "dayanışma", sistemin yazıcılarının sözlüğünde görünmese de, onu anlamak için tek anahtardır.. Cordoba dağlarından Buenos Aires asfaltına yeni gelen genç Che'nin gözlerinde sonsuz sayıda olasılıklar yelpazesi açılıyordu. Günde on iki saat çalışıyordu, altısı yaşayabilmek için, altısı gönüllü olarak ; parlak bir tıp öğrencisiydi, ama aynı zamanda karmaşık yüksek matematik kitaplarını da okuyordu, şiir yazıyordu ve anlaşılması zor arkeolojik araştırmalara dalıyordu. On altı yaşında bir "felsefe sözlüğü" yazmaya başladı ; çünkü öğrencilerin ve kendisinin buna ihtiyacı olduğunu fark etmişti..
Zeki ve çok yönlü, sonraki yaşamının da açıkça olumlayıp beslediği gibi doğuştan ikna gücüne sahip genç Ernesto Guevara alıngan bir hanım evladı değildi ; o, tehlikelere açık, net politik fikirleri olmayan, "elinden gelmeyen her şeyi yapabileceğini" en başta kendine ispatlamaya bariz bir eğilimi olan genç bir adamdı : Babasını onca yıl oğlu geceyi kucağında uzanarak geçirsin diye başucunda oturarak uyumaya zorlayan sürekli astım krizleri, Che'yi futbol ve rugby oynamaktan alıkoymadı ; maçların sonunda arkadaşları onu kucaklarında taşımak zorunda kalsa da.. Astım dördüncü yıldan itibaren okula devam etmesini engelledi, ama evde kendisi çalışarak sınavlarını verdi ve daha sonra lisede de mükemmel notlar alarak astımın üstesinden geldi. Astıma karşı savaş Che'nin giriştiği ve kazandığı ilk savaş oldu : Astımın onun yerine karar vermesine asla izin vermeyerek kazandı..  

  

Che, 7 Temmuz 1953'de yola çıkarak, Bolivya, Peru, Ekvador, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, Honduras ve El Salvador'dan sonra, aralık ayının son günlerinde Guatemala'ya vardı. İşin tuhafı, onu kesin sosyalist tutkusunun açığa çıkacağı Orta Amerika'ya United Fruit şirketinin "Beyaz Filo"sundan bir gemi getirmişti !..
Buenos Aires, Barrio Norte'de seçkin bir doktor, kan ya da deri hastalıklarında saygın bir uzman, profesyonel bir politikacı ya da üst düzey bir teknokrat olabilirdi ; kafelerde alaycılığı ve abartılarıyla parlayan büyüleyici bir şarlatan olabilirdi, ya da sırf macera olsun diye macera yaşayan müsrif bir maceracı olabilirdi.. Ama Che, devrimciliğin ; kardeşliğin ve insan onurunun en saf, aynı zamanda en sağlam ve en zor biçimi olduğunun canlı örneğidir. 
Günümüz tarihinde çok az insan kendisi için hiçbir şey istemeden, bir ya da iki umut karşılığında bu kadar şeyden, böyle tekrar tekrar vazgeçti.. Kendisi için fedakarlık ve tehlike saatinde ilk sırada ; ödül ve güvenlik saatinde son sırada olmaktan başka bir şey istemeden.. Günümüz tarihinde çok az insanın vicdanını susturacak bu kadar iyi bahaneleri vardı ; onu, ateşkessiz kovalayan astım ve Küba'da sosyalizmin kuruluşunda oynadığı çok önemli rol...



Mesleki ve dünyevi başarılara kapıları bu kadar açık olan bu adam Batılı devrimci yöneticilerin en püritenine dönüştü. Küba'da devrimin jakobeniydi : "Dikkat et, Che geliyor" diye uyarırlardı Kübalılar, şaka yollu ama ciddi.. Bu bütünlük ve saflık ihtiyacı, o zamanlar, aşılmaz bir kişisel adanma yetisine dönüştü ; diğerlerinden üst düzey taleplerini sağlam temellere dayandırabilmek için, tek bir zayıflığa, tek bir uzlaşmaya izin vermeyecek kadar uzlaşmaz bir tavır içindeydi kendisine karşı. Dağlarda ve kırlarda kazanılan iktidarı ele geçirmeden önce, tanrı ve şeytanla anlaşma yaptığı zamanlardan beri politik anlaşmalar için yeteneğini defalarca kanıtlayan Fidel Castro'nun esnekliği yoktu onda. Gerillalık yaptığından beri, anlaşıldığı kadarıyla Che, "ya hep ya hiç" sloganı ile yaşadı : Bu rafine aydının sonunda bu çelikten kesinliği, bu şaşırtıcı bükülmezliği kazanmak için sık sık şüpheye düşmeye eğilimli bilincine karşı vermek zorunda kaldığı tüketici savaşları hayal etmek çok zor değil..
"Belki de Latin Amerika'nın Eldorado'dan sonra en büyüleyici efsanesi" yazmıştı "Times", Londra'dan..


EDUARDO GALEANO'nun "Biz Hayır Diyoruz" adlı kitabında yer alan, 1967 tarihli bir yazısından derlenmiştir.. 


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder