Sayfalar

833 ) ÇOBAN !..



"Raiyye" (çoğulu : reâya) Kur'ansal bir tabirdir ve "davar sürüsü" anlamındadır. Raiyyeyi güdene "râi" denir ki "çoban" anlamında kullanılmaktadır. Bütün krallık-sultanlık sistemleri birer raiyye sistemidir.  Nitekim, bir padişahlık sistemi olan Osmanlı düzeninde halkın genel adı "raiyye"dir. 
Mondros Mütarekesi'nin ardından işgal edilen İstanbul'un o günkü manzarası içinde padişah Vahdeddin'i ziyaret edip ona Türk milletinin ayaklandığını ve işgalcileri ergeç topraklarımız dışına atacağımızı, bundan emin olması gerektiğini bildiren ulema ve subaylara Vahdeddin'in söylediği sözler tarih ve Kur'an mesajı açısından ibret ve dehşet vericidir. Olay şu şekilde gelişmiştir :
Osmanlı Mebuslar Meclisi 16 Mart 1920 günü işgal kuvvetlerince basıldığında, Celalettin Ârif, Rauf Orbay, Balıkesirli Müderris Abdülaziz Mecdi Efendi, Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca (Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti geçici heyeti reisi, Konya Müftüsü, daha sonra Konya Milletvekili, TBMM 1. Reis Vekili, Şer'iye Vekili) durumun vahametini anlatmak üzere Padişah Vahdeddin'i ziyaret ederler. Aralarında şu konuşma geçer :
Vahdeddin : "Ecnebiler her şeyi yapabilecek vaziyettedirler. Meclis-i Mebusan müzakerelerinde sözlerinize fazlaca dikkat etmelisiniz."
Vehbi Hoca : "Şevketmeâb ! Millet azimlidir ; vatanını da, sizi de kurtaracaktır."
Padişah : "Hoca, Hoca ! Sözlerinize dikkat ediniz ! Fiili hadiseler meydandadır. Akıl için yol birdir. Bu adamlar isterlerse yarın Ankara'ya girerler."
Abdülaziz Mecdi (Sarayın penceresinden gözüken düşman donanmasını göstererek) : "Bu kâfirlerin kudreti, şu denizdeki toplarının menzili içindedir. Millet demir gibidir. Onu yıkamayacaklardır. Padişahım, müsterih olunuz. Millet sonuna kadar mücadele edecektir."
Vehbi Hoca : "Millet, vatanını son damla kanına kadar müdafaa edecek ve Cenabı Hakk'ın inayetiyle muzaffer olacaktır. Padişahım, buna itimat ediniz."
Rauf Bey : "Hoca efendiler, zat-ı şahanelerine hakikati arz ediyorlar. Padişahım ! Millet, hudutları dahilinde istiklalini ve makamınızı kurtarmaya azmetti. Millet sizden bir muahedeye imza koymamanızı istirham ediyor. Aksi taktirde akıbet çok tehlikeli görünüyor. Siz, mahsur vaziyette olduğunuz için imza etmeye mecburiyetiniz de yoktur.."
Sinirlenen Padişah, sert bir şekilde ayağa kalkar ve soğuk bir ses tonuyla şöyle cevap verir :
"Bu millet koyun sürüsü, bir çoban lazım. O da benim."
Ve konuşmayı sona erdirir. Saraydan çıkacakları sırada Vehbi Hoca (altta), arkadaşlarına dönerek şu tarihi sözleri söyler :
"Bu adam nefsini ıslah etmezse akıbeti fenadır. Allah büyüktür. Bu millet halaskârını bulacaktır. Milleti koyun sürüsü addetmek Allah'ın rızasına aykırıdır. Yaşarsak çok şeyler göreceğiz."

    

Vahdeddin nefsini asla ıslah etmedi, memleketini işgal edenlerle işbirliği yaptı, sonra da onlara sığınarak ülkesini terk etti. Onun hakkında büyük bir ferasetle bir tahminde bulunan Vehbi Hoca, daha sonra, 1 Kasım 1922'de, onun saltanattan indirilmesine ilişkin fetvayı yazma işini, Şer'iye Vekili olarak üstlenecektir. Fetvanın kısmen sadeleştirilmiş şekli şöyledir :
"Müslümanların padişahı ve halifesi olan kişi, düşmanın, bütün Müslümanlar aleyhinde mahva sebep olan ağır tekliflerini hiçbir mecburiyeti yokken kabul ile Müslümanların haklarını müdafaadan aczini ortaya koyarak ve Müslümanların mücahitçe savaşlarında düşman tarafına muvafakat ederek Müslümanların çözülme ve mağlup olmasını hazırlayan hareketlere fiilen teşebbüs ve bu tür yıkıcı hareketlere devam, ısrar ve daha sonra da ecnebi himayesine iltica ederek hilafet makamını terk ve hilafetten bilfiil feragat etmekle makamından şer'an indirilmiş olur mu ? El cevap : Olur." 

Onun hakkında tarihin ve Türk milletinin hükmü açık ve nettir : Korkak hain.



Millet ve tarih, mesela, Abdülmecid hakkında böyle bir hüküm vermemiştir. Oysa ki Abdülmecid de Osmanlı'nın veliahtlarından biridir, halife unvanı almıştır. Mesele, Osmanlılık meselesi değildir. Milletin kurtuluş mücadelesine karşı olup olmama meselesidir. Abdülmecid millete düşmanlık yapmamıştır, milletin istiklali için canını ortaya koyanlar aleyhinde çalışmamıştır, onları aforoz etmemiştir. Ama Vahdeddin, Milli Mücadele kahramanlarını aforoz ederek onlar hakkında ölüm fetvası verdi. Ankara'da Rıfat Börekçi de hutbeleri onun adına değil, millet adına okutarak onu millet adına aforoz etti.. 



TBMM'nin Milli Mücadele günlerindeki zabıtlarına bir bakın, Vahdeddin adının her geçtiği yerde Meclis'ten şu sesler yükselmektedir
"Kahrolsun, hain, Allah cezasını versin !.."
Bu sesleri yükselten Meclis'in yarıya yakını sarıklı din adamlarından oluşmaktaydı : Hocalardan, müftülerden, müderrislerden.. Dahası var : Aynı Meclis'te, konuşmacılar, Milli Mücadele'ye karşı sergilenen hıyanetlere ve bu hıyanetleri sergileyen hainlere isim vermeden değindiklerinde salondan çoğu zaman "Vahdeddin, Vahdeddin ! Allah kahretsin !" sesleri yükselmiştir.



Hırsları, çıkarları uğruna Osmanlı'ya ihanet ederek İngilizlerle işbirliğine giden Şerif Hüseyin gibi bir adam bile, yeri geldiğinde İngilizleri sorgulayabilmiş, onlara kuşkuyla bakabilmiştir. Türklerin padişahı ve Müslümanların halifesi unvanını taşıyan Vahdeddin ise bu kadarını bile yapamamıştır. "İngiliz Devlet-i Fahîmânesî" diye andığı, tarihin en büyük İslam düşmanı İngiltere'ye aralıksız ve tereddütsüz bağlı kalmış, Türk milleti ile İngiltere'nin hesabı her çeliştiğinde İngilizlerin yanında yer almıştır. Sonra da, hain Şeyhülislam Mustafa Sabri'ye kaleme aldırtıp yayınladığı "Beyanname" adlı hezeyannamesinde, vatanını terk edip İngilizlere sığınmasını anlatırken vicdan ve izanı sızlamadan kendisinden şöyle bahsedebilmiştir :
"Müvekkil-i zîşanı olduğum Peygamber'in hicret sünnetini izledim."
  


(YAŞAR NURİ ÖZTÜRK, "Allah İle Aldatmak" ; CEMAL KUTAY, "Kurtuluşun Kuvvacı Din Adamları" ; ORHAN KOLOĞLU, "Gazi'nin Çağında İslam Dünyası")
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder