Sayfalar

845 ) KARINCAEZMEZ ŞEVKİ !..

   

Galatasaray tarihinin Metin Oktay gibi sembol figürlerinden Karıncaezmez Şevki, 1940-70 yılları arasında Türkiye'nin en çok tanınan simalarından biriydi. Onu gazete ve dergi sayfalarında görmek veya doğrudan kendisiyle karşılaşmak insanları mutlu ederdi. Sarı-kırmızı kıyafeti, sarı-kırmızı otomobili ve kendine özgü tavırlarıyla, İstanbul sokaklarında (30 kilometre süratle) dolaşırdı..
1919 doğumlu Karıncaezmez'in gerçek adı Şevki Güney'di. Ona "Karıncaezmez" namını, devrin İstanbul Emniyet Amiri, sonradan bakanlık da yapan Orhan Eyüboğlu vermişti. Çünkü hiç trafik cezası almayan Şevki, hayatı boyunca tek bir karıncayı bile incitmemişti. Yıllar boyu İstanbul'un "en kibar şoförü" seçilmesi boşuna değildi..
Asıl büyük özelliği, 40 yıl boyunca yakasında hep çiçekle dolaşmasıydı. Ord. Prof. Şükrü Baban gibi, sosyete gazetecisi Ümit Deniz gibi, o da piyasaya çiçeksiz çıkmazdı. Ceketinin cebine yerleştirdiği su dolu yassı bir şişe içinde daima çiçekler olurdu. Karısından boşanırken de yakasında çiçek vardı, stepneyi değiştirirken de. Yalnızca, çiçeği köylüler gibi kulağının arkasına takmazdı..
Dolmuş esnafı olmadan önce on beş yıl İETT'de direksiyon sallamıştı. Otobüsün şoför mahallini çiçek bahçesine çevirdiği için ve yakasından eksik etmediği çiçekleri yüzünden başına gelmedik kalmadı. İhtarlar, tekdirler, alaylar, azarlamalar.. Amirin biri hususi onunla uğraşıyordu.. "Mesai sırasında çiçek takmak yasak" diye !.. Kılık kıyafet nizamnamesine uygun değilmiş. Hiç çiçeksiz Karıncaezmez olur mu ! Bu yüzden işine son verdiler..
Bu tarihten itibaren Taksim-Dolapdere, Taksim-Karaköy, Karaköy-Topkapı hatlarında 1948 model Opel marka bir arabayla dolmuş-kaptıkaçtı şoförlüğüne başladı. Yalnız maç günleri güzergâh tanımaz, stada ücretsiz taraftar taşırdı. Arabasının kapılarını, farlarını, çamurlukları, dikiz aynalarını, farları, jant kapaklarını sarı-kırmızı boyamıştı..

  

O bildiğiniz amigolardan değildi, hatta ona amigo bile denemez. O, tribün korkulukları üzerinde sırtı seyirciye dönük olarak iki elinde iki bayrak, heykel gibi dikilir, soluksuz maçı izler, taraftarı coşturmak için bir şey yapmazdı. Yalnız takım atağa kalktı mı, tıpkı yan hakem gibi, takımla birlikte korkuluklar üzerine gider gelirdi, ofsayta düşmeden !..
İETT'deki işini kaybetmesi, onu çok zor bir hayatın beklediğine dair ilk sinyaldi. Çünkü sonrasında ihanetler, vefasızlıklar ve kabalıklar peş peşe gelmeye başladı. Önce eşi Bedia Hanım kızı Sıdıka ile oğlu Nuri'yi de yanına katıp onu terk etti. Hâkim, karşısında tepeden tırnağa sarı-kırmızı donanmış bir adam görünce, kararını huzur içinde davacı lehine verdi..



Artık Şevki hem işsiz, hem çocuksuz, hem de eşsizdi. Bu dönem Galatasaray'ın ligdeki durumu da pek parlak değildi. 3-2 yenildikleri bir Fenerbahçe maçında "uğursuz geliyor" diye onu tribün korkuluklarından aşağı attılar. Sağ kolu kırıldı. Aylarca kolu alçıda gezdi. Artık araba kullanamıyordu. O sezon boyu Karıncaezmez'i stada sokmadılar. Ne gam ! O da bunun üzerine her maç, stadın içini gören "beleş tepe"de heykel gibi dikilerek kar, yağmur dinlemeden, sol kolu havada (sağ kol alçıda olduğundan) doksan dakika selam durdu..
Taraftar kolunu kırmıştı, üstüne bir de meydan dayağı yedi, o da şöyle oldu : Dr. Ali Uras ile Semih Haznedaroğlu'nun Galatasaray Kulübü başkanlığı için çekiştiği kongreye gitmişti. Kongre başlamak üzereyken Şevki tepeden tırnağa sarı-kırmızı kıyafetiyle kürsüye çıkıp kongre üyelerini selamlamak istedi. Koca koca adamlar üstüne yürüdü, tüh, yuh, ıslık sesleri arasında kürsüden indirip bir güzel benzettiler. Suçu, elinde bayrakla selam durmak. Bu hoşgörüsüzlükler onu kahretmişti..

    

Karıncaezmez'in selamı, benzetmek gibi olmasın ama biraz Nazi selamı gibiydi. Kimlere ve nelere selam dururdu : Tabii tesadüfen de olsa yan yana gelmiş sarı-kırmızı her şeye, gördüğü her bayrağa, zabıtadan hemşireye, askerden polise, üniformalı herkese, meyhanelere, kahvehanelere, heykellere, yapılara, kapılara. Mesela Galatasaray Lisesi'nin tam karşısında kolunu kaldırıp caddenin orta yerinde bir selam durdu mu trafik kilitlenirdi. Trafiğin Beyoğlu'nda çift yönlü aktığı o yıllar, şoförler bu kavşakta Karıncaezmez'e rastladıklarında kızmazlar, bunu fırsat bilip camlarını siler, lastiklerini kontrol eder, radyatöre su koyar, bir sigara yakıp korna çalarak ona tempo tutarlardı. Şevki selamı bazen yarım saate kadar uzatabiliyordu. Yani tatmin oluncaya, ikna buluncaya kadar..
Bir başka örnek, Kapalıçarşı'dan ne zaman geçse, Şark Kıraathanesi'ne uğrar ve duvarları süsleyen tarihi portrelerden İran Şahı Pehlevi'nin babası Rıza Şah'ın resmi önünde, bir sandalye üstüne çıkarak 20-25 dakika selam durmadan edemezdi..



Karıncaezmez'in kırık kolu bir türlü kaynamadı. Çünkü bizimki içip içip meyhanelerde arıza çıkarıyordu. Kolu alçı içinde birkaç kere daha kırılmıştı. Sonunda çürüdü, kangren oldu. Paşabahçe SSK Hastanesi'nde görevli "renkdaşları" Dr. Ergun Dizdaroğlu ile Dr. Ali Uras "bedava tarafından" kolunu keserek Şevki'yi ölümden kurtardılar. Artık sağ kolu omuz başından itibaren yoktu, malûm selamını veremeyecekti. Bu yüzden yaşama iyice küstü ve sessizce huzurdan çekildi..
Karıncaezmez, Galatasaray'ın UEFA Kupası çeyrek turunda Mallorca'yı elediği maçtan bir gün önce, 23 Mart 2000 tarihinde, 81 yaşında hayata gözlerini yumdu. Turgay Şeren ve Beşiktaş amigosu Paşalı Birol'un da katıldığı bir törenle cenazesi Fatih Camii'nden kaldırılarak toprağa verildi. O gün çıkan bir gazete, "Son 90'ı göremedi" diye başlık atmıştı. Görseydi iyi olurdu, ama hiçbir başarı onun gözünde 1968-69 sezonu kazanılan şampiyonluk kadar kıymetli olamazdı. Çünkü bu onun tribünlerde kutladığı son şampiyonluktu ve şampiyonun 10 numaralı santrforu Metin Oktay futbola o sezon gol kralı olarak veda etmişti..

    

ÜMİT BAYAZOĞLU'nun "Uzun, İnce Yolcular" adlı kitabından alınmıştır..  
   
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder