Sayfalar
▼
888 ) SIRRIN GÜCÜ !..
Dünyanın en zengin ülkeleri, büyük finans plazalarıyla iki küçük ülke olan, Lüksemburg ve İsviçre'dir. Daha küçük olan Lüksemburg hakkında çok az şey bilinir ya da hiçbir şey bilinmez. İsviçre, Giyom Tell'in nişancılığı, saatlerinin dakikliği ve bankerlerinin ketumluğu sayesinde evrensel bir üne sahiptir..
İsviçre bankalarının ünü çok eskiye uzanır. Yedi yüzyıllık bir gelenek bu bankaların ciddiyet ve güvenilirliğinin garantisidir. Ama İsviçre'nin büyük bir finansal güç olmaya başlaması İkinci Dünya Savaşı'na denk gelir. Uzun tarafsızlık geleneğine sadık kalan İsviçre savaşa katılmaz. Ama savaş ticaretine katılır, hizmetlerini çok iyi fiyata Nazi Almanya'sına satar. Parlak bir iş : Hitler'in işgal ettiği ülkelerden ve ele geçirdiği Yahudilerden -toplama kamplarındaki gaz odalarında ölenlerin altın dişleri de dahil- çaldığı altınları İsviçre bankaları uluslararası dövize çevirir. Nazilerin peşlerine düştüğü insanlar sınırdan geri çevrilirken, altın İsviçre'ye hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadan girer..
"Banka soymak suçtur ama banka kurmak daha da büyük suçtur," diyordu Bertolt Brecht. Savaştan sonra İsviçre, diktatörlerin, hırsız politikacıların, yargıdan kaçan hokkabazların, silah ve uyuşturucu tacirlerinin uluslararası Ali Baba mağarasına döndü. Zürih'teki Banhofstrasse'nin ya da Cenevre'deki La Correterie'nin ışıltılı kaldırımlarının altında, yağmaların ve sahtekârlıkların meyveleri banknot dağlarına ve külçe altınlara dönüşmüş bir halde gözden ırak uyuyor..
Banka sırları artık eskisi gibi değil ; skandallar ve hukuki araştırmalar sonucu zayıfladı, ama bu ulusal kazanç motoru iyi kötü faaliyetine devam ediyor. Maske ve peçe kullanma hakkından yararlanan para bütün yıl süren bir karnavalın keyfini çıkarırken, referandumlar nüfusun çoğunluğunun bunun kötü bir şey olmadığını düşündüğünü ortaya koyuyor.
İsviçre menşeli çamaşır makineleri yıkayınca, paranın taşıdığı pisliklerden, entrikalar sonucu oluşan komplike lekelerden en ufak bir iz bile kalmıyor geriye. Seksenli yıllarda Ronald Reagan Amerika Birleşik Devletleri'ne başkanlık ederken, Albay Oliver North'un üstlendiği çeşitli başlıklardaki manipülasyonların operasyon merkezi Zürih idi. İsviçreli yazar Jean Ziegler'in açıkladığına göre, Kuzey Amerikan silahları düşman ülke İran'a ulaşıyor, İran da bu silahların bir kısmının karşılığını kokain ve eroin olarak ödüyordu. Uyuşturucu Zürih'ten satılıyordu. Nikaragua'da okulları ve kooperatifleri bombalayan paralı askerlerin finansmanında kullanılacak olan para Zürih'te bankaya yatırılıyordu. O dönemde Reagan bu paralı askerleri Amerika Birleşik Devletleri'nin Kurucu Babalarıyla karşılaştırıyordu.
Yüksek mermer sütunlu tapınaklar ya da dikkat çekmeyen şapeller şeklindeki İsviçre kutsal mabetleri sorulardan kaçınıyor ve gizem sunuyor. Filipinler'in despotu Ferdinand Marcos'un, dört İsviçre bankasında korunan bir, bir buçuk milyar dolar arası parası vardı. Filipinler'in Zürih'teki başkonsolosu, Credit Suisse'in yöneticilerinden biriydi. Marcos'un düşüşünden on iki yıl sonra, 1998'in başlarında, pek çok davanın ve karşı davanın sonunda, Federal Mahkeme 570 milyon doların Filipin Devleti'ne geri verilmesine karar verdi. Paranın tamamı değildi bu ama yine de bir şeydi.
İstisnai bir durum : Normalde suçlu para iz bırakmadan kaybolur. İsviçreli cerrahlar yüzünü ve adını değiştirirler ve bu hayal mahsulü yeni kimliğe yasal bir hayat vermekle uğraşırlar.
Nikaragua'nın vampirleri olan Somoza hanedanlığının ganimetlerinden eser kalmadı.
Haiti'deki Duvalier hanedanlığının çaldıklarından neredeyse hiç iz yok, hiçbir şey iade edilmedi..
Kongo'nun kanını son damlasına kadar sömüren Mobutu Sese Seko Cenevre'deki bankerleriyle görüşmeye her zaman zırhlı Mercedes'ler eşliğinde geliyordu : Mobutu'nun 4-5 milyar dolar arası parası vardı. Diktatörlüğü devrildiğinde yalnızca 6 milyonu görünüyordu..
Mali diktatörü Moussa Traore'nin bir küsur milyar doları vardı, İsviçreli bankerler 4 milyonunu geri verdiler..
1976'dan beri terör uygulayarak vatan için kendilerini feda (!) eden Arjantinli askerlerin paracıkları da İsviçre'ye geldi. Yirmi iki yıl sonra hukuki araştırmalar bu "buzdağının" görünmeyen kısmını ortaya çıkardı. Hayali hesapların korunduğu sis bulutunda kim bilir kaç milyon dolar buharlaşıp yok olmuştu ?
Doksanlı yıllarda Salinas Ailesi Meksika'yı soyup soğana çevirdi. Başkanın kardeşi Raul Salinas'a, uyuşturucu mafyasının korunması ve kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi için cebine indirdiği komisyonlar nedeniyle "Bay Yüzde On" diyorlardı.. Basın bu dolar nehrinin Citibank'a, Union de Banque Suisses'e, La Société de Banque Suisse'e ve paranın Kızıl Haç'ının diğer akıntılarına karıştığını bildirdi. Ne kadarı geri alınabilecekti ? Para Cenevre gölünün büyülü sularında battı ve görünmez oldu !..
EDUARDO GALEANO'NUN "TEPETAKLAK / TERSİNE DÜNYA OKULU" ADLI KİTABINDAN ALINTIDIR..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder