Sayfalar
▼
889 ) DENİZLERİN GERİLLASI !..
Denizaltı denemeleri ve geliştirilme süreci bayağı eskilere dayanır, ama denizaltıların ciddi anlamda savaşlarda görülmesi, Amerikan İç Savaşı sırasında güneylilerin kuzey donanmasının ablukasını kırmak için kullanılması sırasındadır.
Su üstünü tarayan sonar gibi teknolojik aletlerin olmadığı dönemde denizaltı görünmeyen unsur olarak son derece stratejik bir silahtır. Osmanlı Devleti, donanma envanterine denizaltıyı alan ilk devletlerden biridir.. İlk denizaltılarımız ise Nordenfelt şirketine yaptırılmıştır.. George William Garrett (altta) adındaki İngiliz Mühendisin çalışmasının ticari potansiyelini fark eden İsveçli silah fabrikatörü Thorsten Wilhelm Nordenfelt'in sahibi olduğu bir şirkettir.
"Nordenfelt" serisi denizaltılardan dört adet üretilir. Biri Yunanistan'a, ikisi Osmanlı İmparatorluğu'na teslim edilir ancak dördüncüsü Rusya'ya teslime götürülürken yolda kaza geçirir. İki denizaltı, Taşkızak tersanesinde tamamlanır ; "Abdülhamid" adı verilen denizaltı 6 Eylül 1886 günü ve "Abdülmecid" adını alan ise 4 Ağustos 1887 günü denize indirilir..
Abdülhamid denizaltısının komutasına Yüzbaşı Halil Develioğlu getirilir. İngiliz mühendis William Garrett ile birlikte Aynalıkavak'tan Divanhane önüne kadar yapılan seyir dalışlarında, su altındaki düşük sürati ve yaşanan denge sorunu nedeniyle denizaltıların tam olarak dalarak su altında seyri riskli bulunur. Su altı sürati ve performansı başarılı bulunmaz. Gözcü kulesi su üzerindeyken su üstü gemisine yapılan torpido atışları dikkate alınarak hazırlanan ve padişaha sunulan raporda gemilerin su üstü seyirlerinin görevlerini icra etmesine uygun olduğu, zor görülebildiklerinden liman ağızları ve kıyılar gibi stratejik mahallerin savunulması bakımından kullanılmalarının faydalı olacağı belirtilir..
Osmanlı denizaltıları tarihte ilk defa torpido atarak bir su üstü gemisini batırma başarısına sahiptirler. Ancak "Abdülhamid" ve "Abdülmecid" denizaltılarının alınması Osmanlı'nın politik, mali ve askeri açıdan giderek gerilediği bir döneme rast gelir. Denizaltıların sorunlarının giderilememesi ve hizmet dışına çıkarılmalarının en önemli nedeni özellikle mali yetersizliktir..
Denizaltıların I. Dünya Savaşı öncesinde savaş sırasındaki gibi kullanımı söz konusu değildir. Bu konu esasında donanma tarihçilerinin ve savaş teknolojisi üzerine çalışan tarihçilerin hakkında saatlerce konuşabilecekleri bir konu. Ancak I. Dünya Savaşı sırasında gerek bağımsız gerek denizaltıların birlikte yaptıkları gerekse amfibi operasyonlarda kara kuvvetlerinin çıkarmalarına destek verme görevlerinde geniş ölçekli olarak ilk kez kullanıldıkları görülmektedir.
Çanakkale Cephesi'nde savaş teknolojisinin en son ürünlerinin mücadelede rol aldığını ve birtakım yeni gelişmelerin de yaşandığını söylemek mümkün. Denizaltı açısından bir gelişme yaşanıyor. İngilizlerin E11 denizaltısı ki (altta) Çanakkale Boğazı'nı geçerek üç kez Marmara Denizi'ne girip çıkma başarısı gösterir. 94 deniz taşıtını batırır..
Aslında İngiliz denizaltıları bu savaşın âdeta gerillası gibi hareket ediyorlardı sanki.. Vur kaç yapıyor, pusuya yatıp bekliyor, sonra tekrar vurup kaçıyorlardı.. Sürekli bir tedirginlik ve rahatsızlık vermesi söz konusu.. Fakat çok önemli bir sorunları vardı. Harekât alanları olan Marmara Denizi'nde hiç dost kara parçası olmadığı için ikmal yapmaları mümkün değildi. O yüzden çok iyi planlama yapmaları ve stratejik davranmaları lazımdı.. Denizaltıların ikmal yapmak için en yakın üsleri Limni Adası'ndaydı. Görev turlarını tamamladıktan sonra buraya gelip mühimmat, yakıt ve erzak takviyesi alırlar, liman üssünde gerekli onarımları yapılırdı. Ardından yeni görev turuna başlarlardı. Tabii Boğaz'dan her içeri giren denizaltı geriye dönecek kadar şanslı olamıyordu. Örneğin Boğaz'ı ilk kez geçme başarısını gösteren, Marmara'ya giren İLK İtilaf denizaltısı, Avustralya'nın AE2 (altta, Malta'da,Nisan 1915) denizaltısı, Osmanlı donanmasının Sultanhisar torpidobotu tarafından batırıldı ve hâlâ battığı yerde (altta, sağda)..
Boğaz'a İLK kez giren ve çıkan denizaltı ise İngilizlerin E14 denizaltısıdır..
E11 komutanı Kaptan Nasmith Çanakkale Boğazı'nı geçerek gerçekleştirdiği Marmara'daki ilk görev turunun ardından Limni'ye geldiğinde bir rapor hazırlar. İngiliz kaptan raporunda şunları söyler : "Birçok gemi ile karşılaştım. Fakat torpido çok pahalı bir silah ve geminin içerisinde 8 ya da 10 tane, yani çok az sayıda yedek bulundurulabiliyor. Daha fazla gemi batırabilirdim. Bazılarını durdurup tahrip kalıpları ile imha ettim."
Sonra da bir düşüncesini paylaşır : "Neden üst güverteye bir top yerleştirmiyoruz ?.."
Bu soru donanma komutanlarının dikkatini çeker. İngiltere Savaş Bakanlığı bu konuyu tartışıp isteği mantıklı bulur. İngiliz donanmasının bölgede görev yapan E11 ve E14 denizaltılarının üst güvertesine birer top yerleştirilir. Denizaltının tasarımına eklenen bu ikincil silah, torpidoyu birinci topu olarak düşünürsek, artık denizaltıların sadece deniz unsurlarına değil, kıyıya yakın bulundukları zaman tren istasyonlarına, iskelelere, ambarlara saldırmalarına da olanak tanır..
Hatta E7 denizaltısı Zeytinburnu'ndaki silah fabrikasını topa tutar. Bakırköy'deki trenyoluna denizaltılar birlikte top atışları gerçekleştirirler. Çanakkale Savaşları sırasında denizaltıların üst güvertelerine top konulmasıyla ortaya çıkan tasarım, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar standart denizaltı tasarımı olarak varlığını korur..
Özlem Kumrular-Mehmet Perinçek'in, "Zaman Treni" adlı kitaplarında, İlkin Başar Özal ile "Çanakkale Savaşları" üzerine yaptıkları söyleşiden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder