Sayfalar

900 ) ŞAHESER BİR LATERNANIN BAĞNAZLIĞA KURBAN GİDEN YOLCULUĞU !..

 

İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth (altta), ünlü org ustası Thomas Dallam(üstte) yanına çağırdı. Dallam'dan otomatik çalışabilen dev bir org-saat yapmasını istedi. Bu org-saat, sanattan anlayan, şiir de yazan Padişah III. Murad'a hediye edilecek, karşılığında İngiltere Krallığı ticari özel ayrıcalıklar elde edecekti.. İşte bu nedenle gerek müzikal, gerek sanatsal açıdan olağanüstü güzellikte ve o güne kadar görülmemiş özellikte olmalıydı bu org-saat..
Dallam uzun zaman boyunca nasıl bir org yapacağını tasarladı. Ardından atölyesine kapandı ve bu eseri bir buçuk yılda tamamladı. Ortaya beş metre boyunda (3,5 metre ?), klavyesi sayesinde hem geleneksel biçimde hem de kendiliğinden çalınabilen, daha önce hiç tasarlanmamış bir alet ortaya çıkaracak ve bu, dünyanın ilk laternalarından biri olacaktı (üstte solda). Önceden ayarlanan saat, vakti geldiğinde silindirdeki programlanmış ezgilerin çalmasını sağlıyordu. Teller, körükler, tekerlek ve çarklardan oluşan bu karmaşık sistem repertuvarı kusursuzca çalıştırıyordu. Bununla da kalmayıp, şakıyan kuşlar, borazan çalan heykelcikler ve dönen gezegenler de görsel bir şölen sunuyordu. Aletin dokuz hareket şekli vardı. Bunlar saati, ayın ve güneşin günlük konumunu gösteriyordu. Her çeyrek saatte ziller çalıyor ve her saat başı en tepede bulunan horoz ötüyordu. Ayrıca çanlar sayesinde melodiler işitilebiliyor, üzerindeki sekiz heykelcik kraliçenin figürüne doğru dönerek selam veriyor, o da asasıyla cevap veriyordu.. Orgun üzerinde değerli taşlarla süslenmiş, Kraliçe I. Elizabeth'i tasvir eden bir heykelcik ve ayrıca gezegenlerin konumunu gösteren bir de güneş sistemi modeli bulunuyordu..

   

Dallam muhteşem bir tasarım yaratmanın heyecanıyla Kraliçe I. Elizabeth'e org-saati tanıtacağı günü bekliyordu. Kraliçenin görmesi için Londra Whitehall'daki zengin yemek davetlerinin verildiği Banqueting House'a kurulan bu karmaşık ama aynı zamanda dönemin en gelişmiş teknolojik müzik aleti, 550 Pound'a  mal olmuştu. Levant Company tarafından masrafının karşılanması özel sektörün sanata ve sanatsal eserlerin yaratılışına sponsor olmasının 16. yüzyıl için de geçerli olduğunu gösteriyordu..
Kraliçe, bu devasa müzik aleti ve marifetleri karşısında büyülenmişti. Org artık sahibine gitmek için hazırdı. Yirmi yıldır tahtta olan III. Murad 49 yaşında ölecek ve Kraliçenin tasarımı üzerinde uzun yıllar düşündüğü org, III. Murad'a yetişmeyecek ve yerine geçen oğlu III. Mehmed'e (altta) gönderilecekti. 

 

Tahtı garantilemek için bazıları kundakta on dokuz şehzade kardeşini boğduran ve Osmanlı döneminin en kanlı padişahı olarak anılan III. Mehmed dünyada ender sayıdaki şaheserden biri olan bu orgun da sahibi olacaktı. 
Bu müthiş org, parçalara ayrıldı, paketlendi, gemiye yüklendi. Parçaları birleştirmesi ve padişaha sunması için Dallam da aynı gemideydi. Dallam yolculuk sırasında performans düzeyi düşmesin diye, parmaklarının antrenmanı için gemiye ayaksız, klavyeli bir müzik aleti olan "virginal"i de ekledi. "Hector" adlı 300 tonluk gemiyi uzun ve fırtınalı bir yolculuk bekliyordu. Şiddetli fırtınalar nedeniyle Hector iki kez karaya oturacak, korsanların saldırısına uğrayacak ve bu zorlu yolculuk altı ay sürecekti.. 



Yorgun ve yıpranmış Hector bir yaz günü İstanbul sularına girdi. Yedikule açıklarında demir atıldı ve burada gemi padişahın görüş menziline girmeden önce boyandı. Ertesi gün hediye, Pera'da bulunan İngiliz Elçiliği binasına taşındı. Binada orgu kurmak için yeterince yüksek bir oda bulunmadığından Elçi Henry Lello'nun emriyle elçiliğin avlusuna yeni bir oda inşa ettirildi. Dallam orgunu bu odada kuracaktı. Fakat Dallam sandığı açtığı an ortalığı yoğun bir küf kokusu sardı. Orgun ahşap bölümlerini küf kaplamıştı !.. Contalar gevşemiş, paneller çatlamış, boyalar kabarmıştı. Orgun bu halini gören Dallam, eski göz kamaştırıcı haline getireceğine söz verdi. Beraberinde getirdiği mekanikçi, ressam ve marangoz yardımcılarıyla birlikte orgu yenilemeyi başardı. Kusursuz çalıştığından emin olduktan sonra tekrar parçalara ayrılan org, Topkapı Sarayı'na götürüldü. Org on gün içinde sarayda, on dokuz şehzadenin boğdurulduğu köşkte kuruldu. Dallam, saati 22'ye kurdu. Osmanlı heyeti salona girer girmez 16 çan birden çınlayacak, ardından dört bölümlük bir ezgiyi çalmaya başlayacaktı. Bu ezgi bitince köşelerden fırlayan iki heykelcik gümüş borazanlarıyla şenliğe katılacak, bunu orgun iki kez yinelediği beş bölümlük bir şarkı izleyecekti. Orgun tepesindeki karatavuk ve ardıç kuşlarının şakıma ve kanat çırpmalarıyla şenlik noktalanacaktı. 




Padişahın karşısında her şey planlandığı gibi kusursuz oldu. Bu armağan padişahı büyüledi. Hatta tuşların hareket ettiğini görünce şaşırdı. Dallam manuel olarak da çalınabileceğini söyleyince, Padişah sarayda çalan birisinin olup olmadığını sordu. Olmadığı yanıtını alınca Dallam'ın çalmasını istedi. Dallam heyecanla ve coşkuyla orgun tuşlarında parmaklarını gezdirdi. Padişah parmak hareketlerini görmek için ayağa kalktı ve onu dikkatle izledi..
Padişah bu eşsiz armağan karşılığında Dallam45 altınla ödüllendirdi. Topkapı Sarayı'nın girilmesi yasak olan bölümlerine bile girmesine izin verdi (?).. Sonra da orgu sahillerdeki köşklerden birisine kurmasını istedi. Dallam orgu padişahın istediği köşke kurmayı kabul ettiği için Hector'un dönüşüne yetişemedi ve Karamürsel isimli Türk gemisiyle ülkesine döndü. Tabii İngiltere Krallığı'na sağlanan ekonomik ayrıcalıklarla da.. 
III. Mehmed orgu dört yıl boyunca büyük bir keyifle dinledi. Saltanatı sekiz yıl, on ay, 25 gün sürdü. Yolda karşılaştığı bir meczup dervişin, "56 gün sonra başına gelecek kazadan kurtulamazsın. Gafil olma padişahım !.." demesi III. Mehmed'i çok etkiledi. Yemeden içmeden, hatta sağlıklı düşünmeden uzak aylar geçirdi. Korku, hayatının tek belirleyicisi olmuştu. Benzersiz orgunun ezgileri, saat başındaki her biri görsel şölen şeklindeki çalışları bile padişahı mutlu etmiyordu. 
37 yaşında geçirdiği kalp krizi onu hayattan kopardı, hemen ertesi gün apar topar yapılan cülus töreniyle, bir pazar sabahı yerine Sultan Ahmed tahta çıktı. Yeni padişah daha dindar, daha içe kapalı, dünya zevklerine daha uzak bir hükümdardı. Her saat başı kuşlar fırlayan, borazanlar çalan orgu bir türlü sevememişti. Dallam ülkesine döndükten sonra zaman zaman bazı parçaları bozulan org, gözden düşmüş, unutulur olmuştu. Bir öfke nöbeti sırasında hıncını karşısına çıkan "gavur icadı" dediği bu orgdan almak isteyen Sultan Ahmed, verdiği emirle orgun ahşap kısımlarını baltayla parçalattı. Dünyanın ilk laternalarından biri "gavur icadı" olduğu için tarihin bilinmezleri arasında kayboldu. Yıllar yıllar sonra Thomas Dallam'ın anıları yeniden kaleme alındığında, Türkiye, izi kalmamış bu eşsiz orgu hüzünlü bir öykü olarak hatırlayacaktı.. 



METİN UCA'NIN, "KAFA" DERGİSİNİN ŞUBAT/2018 SAYISINDA YAYIMLANAN AYNI BAŞLIKLI YAZISINDAN ALINMIŞTIR..      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder