Sayfalar

959 ) İSTANBUL'DAN YÜRÜYEREK HACCA GİTMEYE KALKAN MEKTEP TALEBELERİ !..

eski hayatlar eski hatıralar ile ilgili görsel sonucu

Malum olduğu üzere, İslam'ın beş şartı var : Kelime-i Şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek. Bu beş şartın son ikisi kişinin gelir durumuyla yakından ilgili. Yani zekât vermek ve hacca gitmek yükümlülüğü Müslümanlar için ancak belirli bir refah düzeyini yakaladıkları zaman farz haline geliyor. Zaten toplumun zekâtlarına muhtaç olduğu düşünülen fakir Müslümanların, zekât vermeleri gerekmiyor. Belirli bir servete sahip olmayanların ve sağlığı elvermeyenlerin de geçen yüzyılın başlarında çok pahalı ve çok meşakkatli bir seyahat olduğu anlaşılan hac yolculuğuna çıkması beklenmiyor..
Ancak, Müslüman Osmanlı toplumunda "hacı" olmak, yani hac yolculuğuna çıkmak ve hacı olmanın bütün dini gereklerini yerine getirmek çok önemli kabul ediliyordu. Hazreti Muhammed'in mezarını ziyaret etmek, ihrama girmek, Allah'ın evi olarak kabul edilen Kâbe'yi tavaf etmek, Arafat'a çıkmak, şeytan taşlamak, ilk Müslümanların yaşadıkları Mekke ve Medine'yi görmek, Hicaz'ın kutsal havasını teneffüs etmek, kutsal zemzem sularından içmek, büyük küçük her dindar Müslüman'ın rüyası..

1900 yılı istanbul hicaz hac güzergahı ile ilgili görsel sonucu

Anlatacağımız olay da yaşları küçük olmasına rağmen kalpleri ve imanları büyük olduğu anlaşılan Rehber-i Saâdet Mektebi talebeleri Abdullah (14), Sacit (11), Halim (11), Seyfeddin (11) ve İzzet (11) efendilerin hac yolculuğu girişimiyle ilgili.. Belgedeki (T.C. BOA, Dâhiliye Nezâreti Tasnifi, DH. EUM. VRK, Sıra :198, Dosya:3, Gömlek:35, Aded:1, 1328, C.18) dizilişlerine göre, 14 yaşındaki Abdullah, Nazmi Efendi Dergâhı Şeyhi Asaf Efendi'nin ; 11 yaşlarındaki Sacit, Maliye Kâtibi Neş'et Bey'in ; Halim, Adliye Nezâreti Başkâtibi Mehmed Sadık Bey'in ; Seyfeddin, Rüsümât-ı Deniz Memuru İbrahim Lütfi Efendi'nin ; ve nihayet İzzet de Koltukçu Süleyman Efendi'nin oğludur. Yani çocukların belgedeki dizilişi, babalarının ne iş yaptığı ile doğru orantılıdır.
Bu beş çocuğun ortak yönü, Rehber-i Saâdet Mektebi'nde öğrenci olmaları ve bu mektepte "ulûm-ı diniyye" yani "din bilgisi" derslerini veren Hafız Ahmed Efendi'nin derste hac konusunda anlattıklarından çok etkilenip 11 Temmuz 1908'de, "meşyen" yani yürüyerek hacca gitmeye kalkışmış olmalarıdır. Aralarında para toplayan beş kafadar, topladıkları 15 kuruş ile üç kıyye/okka (3,840 kilo) ekmek ve bir miktar da soğan almışlar ve bir çuvala doldurdukları bu mütevazı erzak ile Beyazıt'tan yola koyulmuşlardır. Hicaz'ın Anadolu Hisarı'ndan görünecek kadar yakın olduğunu sandıklarından, karşı yakaya geçmiş ve Anadolu Hisarı civarında elde çuval dolaşırlarken mahalle arasında devriye gezen bekçilere yakalanarak, Anadolu Hisarı karakoluna getirilmişlerdir...
Beş kafadarın gece karakolda verdikleri ifadelerden, okudukları okul ve yaşadıkları evlerin adreslerine ulaşılmış, Aksaray Karakolu'na telgraf çekilerek velilerine haber verilmiş ve 12 Temmuz 1908 sabahı Anadolu Hisarı Karakoluna gelen velilerine imza karşılığında teslim edilmişlerdir. Üsküdar Polis Müdüriyeti de bu bilgiyi aynı gün Emniyet-i Umumiye'ye bildirmiş ve dosya da böylece kapanmıştır..

1900 yılı surre alayı ile ilgili görsel sonucu

Beş kafadarın hac yolculuğuna çıkmaya kalkışmadan önce ellerine bir harita alıp, İstanbul ile Hicaz arasındaki mesafeyi neden gözden geçirmedikleri bilinmez. Ayrıca, hac zamanı her yıl Zilhicce ayının 9 ila 12. günleri arasındadır. Yani 2-5 Ocak 1909 günleri arasında gerçekleşecek hac için neden 11 Temmuz 1908 günü yola çıktıkları da bilinmemektedir. Üstelik, beş kafadarın Surre Alayı'nın ihtişamından etkilenmiş olması da mümkün değildir. Çünkü Sultan II. Abdülhamid'in Osmanlı İmparatorluğu'nun sultanı ve İslam dünyasının halifesi sıfatıyla Mekke'ye gönderdiği, hac sırasında kullanılacak altın işlemeli Kabe örtüsünü ve diğer kıymetli hediyeleri götürmek üzere İstanbul'dan 15 Şaban 1326 yani 12 Eylül 1908 günü kalabalık bir kafile eşliğinde yola çıkacak Surre Alayı henüz yola koyulmamıştı..
Yürüyerek hacca gidebileceğini zanneden ve hacca gitmek amacıyla evden kaçan bu beş kafadara velilerinin ne ceza verdiği de meçhul. Dahası, Rehber-i Saâdet Mektebi'nin "ulûm-ı diniyye" hocası Hafız Ahmed Efendi'nin çocukların imanlarını coşturan dersler verdiği için tebrik mi edildiği, yoksa talebelerin      evden kaçmalarına neden olduğu için tenbih mi aldığı da bilinmiyor. Ancak, insan kendisini "Hoca da amma hocaymış haa !" demekten bir türlü alıkoyamıyor...

1900 yılı surre alayı ile ilgili görsel sonucu

KAYNAKÇA :

YAVUZ SELİM KARAKIŞLA, "Arşivden Bir Belge (25) : İstanbul'dan Yürüyerek Hacca Gitmeye Kalkan Mektep Talebeleri", Toplumsal Tarih dergisi, Nisan 2001, s.22-23 ; SURAIYA FAROQHI, "Hacılar ve Sultanlar : Osmanlı Döneminde Hac (1517-1638)" ; NECDET SAKAOĞLU, "Surre Alayı" 

Ä°lgili resim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder