Sayfalar

976 ) ÇİZMEYİ AŞAN OSMANLI !..

   

İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethini izleyen yıllarda, Arapların yerine İslam'ın bayrağını taşıyan Osmanlıların hazırladığı dev bir donanma 1480 yılı yazında İtalya hedefine doğru yola çıktı. 40 kadırga, 60 yelkenli savaş gemisi (barça) ve 40 yük gemisinden oluşan donanmada 18 bin savaşçı ve 300 sipahi bulunuyordu. İtalyan karasularına yaklaşan donanma önce Brindisi'ye yöneldi ; sonra da Otranto'ya yönelerek 28 Temmuz günü şehri kuşattı. 11 Ağustos günü Osmanlılar Otranto'nun yeni hakimleriydiler..
Fethin çarçabuk gerçekleşmesi ve savaşta 800 kişinin ölmesi, Hristiyan devletlerde hem bir panik havası estirdi hem de bu devletlerin karşılıklı olarak birbirlerini pasiflikle suçlamalarına yol açtı. En büyük suçlama Venedik Cumhuriyeti'ne yöneltiliyor, Venediklilerin İstanbul'la işbirliği içine girdikleri ileri sürülüyordu. Gene de bu kargaşa döneminin ardından Hristiyanlar örgütlenmeye başladılar. 

    

Aragonlu Ferrante kısıtlı bir askerî gücün koruduğu Otranto'yu kuşattığında, şehrin kansız biçimde geri verilmesini istedi. İstanbul'dan gelen karşılık ağır ve ürkütücü oldu : Fatih Sultan Mehmet hem Otranto'dan çekilmelerini hem de bunun yanı sıra Brindisi, Lecce ve Tarente şehirlerini kendisine teslim etmelerini istiyordu. İstekleri yerine getirilmezse İtalya üzerine sefer düzenleyeceğini, 100 bin kişilik piyade gücünün yanı sıra 18 bin atlıyı ve toplarını bölgeye sevk edeceğini bildiriyordu Sultan.. Bu tavır bütün Avrupa'da bir dehşet havası yarattı. Papa, bu alarm çanları karşısında yeni bir Haçlı seferi düzenlemeye karar verdi...
Napoli ve Macaristan kralları, Milano ve Ferrare dükleri, Floransa ve Cenova Cumhuriyetlerinin de katılmasıyla büyük bir ordu hazır ettiler. Bir tek Venedik Cumhuriyeti bu toplanmaya katılmamakta direndi. Amaç yalnızca Osmanlıları Otranto'dan çıkartmak değildi ; İstanbul'u yeniden alma fikri gündemdeydi. Ama bütün yapabildikleri 10 Eylül 1481'de Otranto'yu geri almak oldu. Fatih Sultan Mehmet büyük bir sefer için yola çıktı ve hedefi gizli tutulan bu seferin henüz başlangıcında vefat etmesi, hem Avrupalılara rahat soluk aldırdı hem de ölümü hakkında çeşitli söylentilerin doğmasına yol açtı.. Otranto'da Osmanlıların varlığı topu topu bir yıl sürmüştü. 

    

Kuzeybatı İtalya'daki Türk tehdidi daha uzun süreli oldu buna karşılık.. Yaklaşık otuz yıl boyunca, 1472'den 1499'a kadar, oldukça düzensiz bir biçimde Türk akıncılar bölgede varlıklarını duyurdular. Şüphesiz Venedik yöresindeki bu sürekli tehdit bir fetih hazırlığı niteliği taşımıyordu : Venediklilerin Avrupa'nın kapısında sağlam bir işbirliği merkezi olarak tutulması daha önemliydi. Nitekim o dönemde Batılılar Venedik'i düpedüz "Osmanlı İmparatorluğu'nun metresi" olmakla suçlayacaktı !..
On altıncı yüzyıl başında Padova ve Verona'ya Arnavut ve Türk akıncıları pek çok sefer düzenlediler. Kanuni Sultan Süleyman, Fransa Hükümdarı I. François ile bir antlaşma yaptı aynı yıllarda.. Fransızlar kuzeyden, Osmanlı ordusu güneyden İtalya'yı ele geçirmek için ortak bir sefer yapacaklardı. Ancak Fransızlar planlarını değiştirmek zorunda kalınca bu tasarı da askıda kaldı..
1537'de, Barbaros Hayreddin Paşa'nın emrindeki Lütfü Paşa, donanmayla tek başına bu girişimi üstlenmekle görevlendirildi. Koşullar elverişli değildi : Lütfü Paşa ancak Castro, Urgento gibi şehirlerle, ikincil önemde birkaç kaleyi fethedebildi ; sonra da birdenbire donanmayla birlikte geri çekildi. 
İslâm'ın İtalya üzerindeki son resmî seferi sayılır bu..



ENİS BATUR'UN, #TARİH DERGİ'NİN MART 2019 SAYISINDA YER ALAN, "SİCİLYA VE İTALYA'DA ÖNCÜ MÜSLÜMANLAR" BAŞLIKLI YAZISINDAN DERLENMİŞTİR..

975 ) HATIRALAR HAYÂL OLDU !...



Her şey kuşkusuz ki hep güzel, hep olumlu, hep iyi değildi eski yaşamlarımızda. Darlıkla, yoklukla, kıtlıkla boğuşurduk çoğu zaman. Eve kömür almak bile bir sorundu, sözgelimi. Kuruçeşme'ye gidilir, kimi günler bir ton kok kömürü için saatlerce, bazen günlerce beklenirdi. Karneyle alınırdı kömür.. Dünyada savaş bitmişti, ama darlıklar, kıtlıklar sürüyordu.. Havagazıyla yanardı mutfak ocaklarımız.. Fakat gazdan çok hava gelirdi borulardan.. Musluklarımızdan Terkos suyu, Elmadağ suyu akardı. İyi sular ise hasır sepetler içindeki cam damacanalarla taşınırdı evlerimize.. Hamidiyeler, Taşdelenler, Kocataşlar..

     

"Bol köpüklü, nefis kokulu" Puro Tuvalet Sabunu kullanırdık 
banyolarımızda. Başımız ağrıdığında Gripin alırdık. Diş macunumuz "miçam"Radyolin'di.. İpana'yı daha sonra, 21 puan bilgi yarışmalarından tanıyacaktık. Sunucumuz Orhan Boran, güreş spikerimiz ise Eşref Şefik'ti. Futbol maçlarını Halit Kıvanç'tan (1963'deki Garbis Zakaryan-Wene Brune müsabakasından itibaren boks spikerimiz de Orhan Ayhan oldu) dinlerdik.. Akbaba, Hafta, Yelpaze, Hayat, Ses "mecmuaları" okunurdu evlerimizde.. Dünyayı Hikmet Feridun Es'in röportajlarından tanırdık. Daha çok şey bilmek isteyenler bir de aylık "Bütün Dünya" alırlardı.. Herkes "gazete" okurdu : Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Yeni Sabah, Vatan, Son Posta, Son Havadis, Dünya... Hiç kimse "kupon" nedir, "sertifika" nedir bilmezdi..

hayat-ses-yelpaze-akbaba dergileri ile ilgili görsel sonucu    hayat dergisi ilk yıl ile ilgili görsel sonucu   Ä°lgili resim

"En bol ışık veren", "en fazla dayanan" "en az cereyan sarf eden" Tungsram ampulleriyle aydınlanırdı evlerimiz.. Annelerimizin dikiş makineleri Singer'di, Minerva idi.. Magic Chef sobaları yeni gelmişti Türkiye'ye. Türkiye Umum Mümessili Koç Ticaret T.A.Ş. "tediyatta kolaylık" gösterirdi müşterilerine.. Hoover elektrikli çamaşır makinesi sayesinde neşe girerdi evimize, ayda 25 lira taksitle.. Çikletlerimiz Golden ya da Mabel'di. Artist resimleri çıkardı içlerinden.. Parker dolmakalem "rakipsiz bir hediye" idi.. "Günde 5 terkip" PA-RO çocuk maması yerdi bebekler, "ana sütüne en yakın" çocuk maması diye..

koç ticaret magic chef soba 1960 ile ilgili görsel sonucu  hoover çamaşır makinesi 1960 ile ilgili görsel sonucu

Tiyatrolara, sinemalara gidilirdi.. İyi filmler bir yıl, iki yıl geç gelirdi Türkiye'ye.. Heyecanla beklerdik.. Sinemaların beş dakika aralarında Frigo, Eskimo, Kasata yenirdi. Taksilerin cam altlarında boydan boya siyah-beyaz damalı şeritler bulunurdu. Gislaved lastik giyerlerdi köylüler ayaklarına.. Mahalle bekçileri düdük çalarlardı geceleri.. Yol kavşaklarında güler yüzlü polisler yönetirdi trafiği. Hilton Oteli açılır, olay olurdu. Nat King Cole İstanbul'a gelir, büyük olay olurdu.. Gazeteci İlhan Demirel, Terry Moore'un külotsuz fotoğrafını çeker (altta), çok büyük olay olurdu.. Necdet Elmas, ilk banka soygununu yaptığında günlerce çalkalanmıştı Türkiye..
Yılbaşı gecelerinde fırdöndü, tombala oynanır, kuruyemiş yenirdi. Bayram sabahlarında erkenden kalkar, büyüklerimizin ellerini öperdik.. Beyaz mendillerin içine konurdu bayram harçlıklarımız. Yerli Malı Haftası kutlanırdı okullarımızda. Kuru incirler, üzümler, mandalinalar, portakallar sergilenirdi sepetlerde. Sokaklardan patates soğancılar değil, çıngıraklı yoğurtçular geçerdi. İstop oynardık.. "Bir iki üçler / Yaşasın Türkler / Dört beş altı / Polonya battı / Yedi sekiz dokuz / Almanya domuz / On on bir on iki / İngiltere tilki.." diye (daha sonra "Almanlar" domuzluğu Ruslara devretti, son dizeler de, Marshall Yardımı sahibi ABD'ye yazıldı : "On üç on dört on beş / Amerika kardeş.." !)...

terry moore ilhan demirel ile ilgili görsel sonucu

Konken henüz girmemişti evlere. Bezik oynanırdı daha çok.. Kadınlar, dantel örerlerdi kabul günlerinde.. Beyaz çamaşırlar mavi Kocabaş çivitle yıkanırdı. Nacet'le, Job'la tıraş olurduk sabahları.. PeReJa Limon Kolonyası sürerdik yüzümüze.. Markası Ice Blue Aqua Velva idi eczanelerde satılan ilk tıraş losyonunun. Nedense hep kravatla çıkmak isterdik Beyoğlu'na. Ütülü ceketlerle, yakaları balinalı temiz gömleklerle, tiril tiril pantolonlarla.. Nacar marka, Tissot marka, Omega marka saatler takardık bileğimize..
Kesinlikle bugünkü kadar özgür değildik. Yasaklarla yaşardık. Fakat her şeye rağmen yaşamımız sanki daha sıcak, daha sevimli, daha huzurluydu.. Belki de olan biten her şeyi bilmediğimizden, bilemediğimizden.. Ne televizyon, ne bilgisayar, ne de internet vardı o yıllarda.. Uydular daha fırlatılmamıştı gökyüzüne. İstanbul Radyosu ile yetinir, eğer uzun dalgadan bir de Ankara'yı çıkartabiliyorsak, çok sevinirdik.. Marconi, Newton, Aga, Philips, sonra da Grundig markaydı eski radyolarımız.. 78'lik taş plak dinlerdik önceleri. Sonra 45'likler, arkasından da 33'lükler geldi. Daha sonra da büyük makaralı teypler.. Grundig TK 24'ler. Ama kaç kişi alabilirdi ki bunları ? Daha yoksul, daha yoksun insanlardık o zamanlar.. Ama pek de yakınmazdık bundan. Daha ölçülü, daha özenli, daha tutumlu yaşardık. Ağırbaşlı, çalışkan, yorgunluk nedir bilmeyen insanlardı anne babalarımız. Onur, erdem, namus ortak değerleriydi toplumumuzun. Onursuzluk, erdemsizlik, namussuzluk ayıplanırdı. İnsanlar birbirlerine karşı daha saygılı, daha sevecendi. 1950'li yıllarla birlikte değişmeye başladı yaşamlarımız.. Daha iyiye, daha güzele gideceğimizi sandığımız, umduğumuz, umutlandığımız o yıllarla birlikte bozulmaya başladık.. Her şey hızla altüst oldu, bir karmaşanın içinde bulduk kendimizi.. Yozluklarla, çirkinliklerle, kötülüklerle sarıldık, kuşatıldık..

ice blue aqua velva-1960 ile ilgili görsel sonucu   Ä°lgili resim   Ä°lgili resim

DENİZ KAVUKÇUOĞLU'NUN "ALAGEYİK SOKAĞI BİR LİMAN MIYDI ?" ADLI KİTABININ (CAN YAYINEVİ, 2008) ALINTIDIR..   

 grundig tk 24-1960 ile ilgili görsel sonucu        78 plak ile ilgili görsel sonucu  

974 ) İSPANYOL GELENEĞİ, ANADOLU MALZEMESİ : SEFARAD MUTFAĞI

   

Sene 1492, aylardan Nisan. Yer, Ferdinand ile Isabella'nın ülkesi İspanya.. Yahudilere "Ya sev ya terk et !" denildiği dönem. Meşhur Elhamra Fermanı (yukarıda solda) 31 Mart 1492'de imzalanmış. Katolik olurlarsa kalabilecekler, yoksa üç ay içinde yanlarına altın veya gümüş, değerli bir şey almadan gideceklerdi ; çünkü fermanın yürürlüğe gireceği tarih 31 Temmuz 1492.. 
Yola çıkan 200 bin Sefarad Yahudisinin 90 bini, İkinci Bayezid'in daveti ile Osmanlı topraklarında yurt tuttular (üstte sağda). Bayezid gelenlerin nitelikli zanaatkârlar olmasından memnundu ; Ferdinand'a "Nasıl bir kraldır ki, kendi ülkesini fakirleştirip benim ülkemi zenginleştirdi" diye laf dokundurmuştur..
Selanik, Edirne, İstanbul, Çanakkale ve Bursa'da yerleşen göçmenler, yemek alışkanlıklarının ana hatlarını koruyarak, bu topraklarda buldukları malzemeler ve öğrendikleri bazı tarifler ile bunları birleştirerek değişik bir sentez oluşturdular..
Çok sade, malzemenin özünü ve lezzetini öne çıkartan, karmaşaya yer vermeyen, mevsimleri yakından izleyen bir mutfaktır Sefarad mutfağı. Yeşil erik çıktığında kimsenin rağbet etmediği gelincik balığını erikle pişirirler ("gaya kon avramila") (altta sağda)... 
Baharat, acı, soslar, garnitür, yoğurt, sarımsak, mayonez ve krema kullanılmaz. "Bunlarsız nasıl lezzet olur" derseniz, çok güzel olur.. 

sefarad mutfağı ile ilgili görsel sonucu   gaya kon avramila ile ilgili görsel sonucu

Sefarad mutfağının lezzetli birçok değişik yemeği anneden kıza geçerek bugüne dek eksiksiz ulaşmıştır. Baharat kullanımı az olduğu için ekşi ile lezzetlendirilen yemeklerde domates, limon, sirke veya mevsiminde can eriği kullanılır.. 
Bu mutfak israfı da sevmez. Kabak böreği yapılacaksa, kabakların kabuklarından da ekşili kabak yemeği "kaşkarikas" (üstte solda) yapılır. Limon veya domates ve yumurta ile terbiyeli ekşiler (agristada)(altta solda), kızartma (albondigas)(altta sağda), fırınlama (fritada) ve dolmalar (reynadas) mutfağın ana pişirme yöntemleridir..

agristada ile ilgili görsel sonucu    Ä°lgili resim

Et ve süt bir arada yenmez, pişirilmez, saklanmaz. Etli ile sütlü malzeme koyulan kaplar, bunlara ait mutfak alet edevatı, dine tam riayet eden evlerde buzdolapları bile ayrıdır. Hattâ et ve süt tüketen iki kişi aynı sofrada oturmaz. Bir tek balıklar "et" sınıfına girmez ama onların da yalnızca yüzgeçli ve pullu olanları yenir. Dört ayaklı kara hayvanları içinde sadece geviş getiren ve çift toynaklılar yenebilir. Sürüngenler, av hayvanları, böcekler, midye, istiridye, vb. yenmez.. 
"Kaşer" kesim kuralları nettir. Kanın tamamen akıtılması ve hayvanın acı çekmeden öldürülmesi şarttır. Buna rağmen kaşer bir et parçası bile önce suda bekletilip sonra kurallara uygun şekilde tuzlanıp, sonra yine üç kere yıkanarak yenebilir. Bir tek açık ızgarada etin suyun akıtarak pişirmek, kanı gidermenin geçerli bir yöntemi olarak kabul edilir. Kesilen hayvanın hangi parçalarının yeneceği bile belirlenmiştir..
Yahudi geleneğinde aile sofralarının önemi büyüktür. "Artmazsa yetmez..", "Mide doyar, göz doymaz.." denir. Her Cuma akşamı ve birçok dinî bayram, düğün, sünnet, yaş dönümleri, hep aile ile yemek sofrasında kutsanarak dualarla başlar. Dinî kurallara göre alkol yasağı yoktur. Hattâ cennetteki bilgi ağacının asma olduğuna inanılır. Bu ağaç doğru ile yanlış arasında seçim hakkını insanlara bırakır. Bu nedenle dinsel törenlerde şarap bolca kullanılır. Cuma akşamları yemekten önce şükran duası ile ekmek (hallah) kutsanıp, şarap ile yenir..

biskoços de raki ile ilgili görsel sonucu

Ortadoğu ve Arap kültürünün etkisi ile rakı da Cuma akşamları ve dinî bayram ve törenler hariç sofralara buyur edilmiştir. Özellikle cenaze sonrası verilen kahvaltıda sıcak içecekler yerine ve sonrasında çeşitli zamanlarda yapılan anmalarla alkol derecesi yüksek olduğu ve acıyı yatıştırdığı için rakı sunulur ve rakılı (anasonlu) kurabiyeler (biskoços de raki) (üstte) ikram edilir..
Yahudilerin bayram sofralarında yiyeceklere sembolik anlamlar yüklenmiştir. Her bayramın kendine özgü yiyecekleri vardır. "Hamursuz" (Pesah) bayramında ortaya konan bir "seder" tepsisinde hamursuz ekmek "matsa" ; Mısır'daki kölelikleri sırasında duvar örerken kullandıkları harcı temsilen elma ; hurma ile yapılan "haroset" ; Mısır'da çekilen acıyı simgeleyen marul veya turp gibi acı bir ot ; gözyaşını simgeleyen ve tuzlu suya batırılarak yenen haşlanmış yumurta ve fırınlanmış bir koyun kemiği masada yerini bulur..
"Purim"de karşılıklı tatlı tabakları yollanır, kulaklı kurabiyeler yapılır, "şamliyas" tatlısı pişirilir.. En kutsal bayram sayılan "Yom Kippur"da günahlardan arınmak için bir tam gün oruç tutulur. Oruç zeytinyağına banılan bir dilim ekmek ile açılır, domatesli tavuk yenir, kavun çekirdeğinden yapılma "sübiye" içilir.. Hasat bayramı olan "Sukot"ta bahçelere çardaklar kurulup yenip içilir.. Doğa bayramı "Tu Bişat"da bahar yaklaşırken taze meyveler ve sebzeler hazırlanır. Haşlanmış buğday ve cevizle aşure benzeri "Trigo koço" (altta) tatlısı yenir.. (Bu arada, "Trigo"nun da İspanyolcada buğday anlamına geldiğini ekleyelim..)

photo (2)

Selanik Sefaradlarının mutfağından pek az tarif bize ulaşmıştır. Boyoz (bollos), börekitas, pırasa köftesi (albondigas de prasa) (altta) gibi birkaç sevilen yemek haricinde çok azı bilinir..   
Sefarad mutfağı tam anlamıyla karakterini korumayı başarmış bir mutfaktır. Aynı malzemelerle ne kadar farklı lezzetlere ulaşabileceğini gösteren bir kültürel zenginliktir. 

İlgili resim

PETEK ÇIRPILI'NIN, #TARİH DERGİ, ARALIK 2018 SAYISINDA YER ALAN "SEFARAD MUTFAĞI" BAŞLIKLI YAZISINDAN ALINTIDIR..   

sefaradların ispanyadan kovulması 1492 ile ilgili görsel sonucu

Engizisyonlar zamanında İspanya'da gizli bir Pesah Seder'i. Moshe Maimon tarafından resmedilmiş..

   

973 ) İSTİKLÂL MAHKEMELERİ NASIL KURULDU ?!..

ilk istiklal mahkemesi ihsan eryavuz ile ilgili görsel sonucu    ilk istiklal mahkemesi ihsan eryavuz ile ilgili görsel sonucu

Osmanlı'nın 10. Kolordu Topçu Kumandanı, Teşkilat-ı Mahsusa'nın ve Karakol Cemiyeti'nin kurucu üyesi, ilk İstiklâl Mahkemeleri reisi, Büyük Millet Meclisi'nin Osmaniye milletvekili, Mustafa Kemal Atatürk'ün silah arkadaşı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Denizcilik Bakanı İhsan Eryavuz'un anılarını yazdığı üç ciltlik kara kaplı defterlerinden (üstte)...

ilk istiklal mahkemesi ihsan eryavuz ile ilgili görsel sonucu

Bir gün Ali Fuad Paşa'nın Moskova'ya "sefir-i kebîr" (büyükelçi) olarak gönderileceğini duymuştum.O ana kadar aralıksız askerî üstünlüklerinden bahsedilen bu generalin ordunun düzenlenmesiyle Batı Cephesi'nin takviyesi zaruri görüldüğü bir zamanda cepheden ayrılmasının doğru olup olmayacağını Mustafa Kemal Paşa'dan sormuştum. Reis Paşa, "Ali Fuad Paşa da (Halk Ordusu) cereyana kapılmış, cephede apoletlerini çıkarmış, eline bir tüfek alarak halk kumandanları gibi gezdiğini söylüyorlar.. Batı Cephesi'ne İsmet Bey gelecek. O daha esaslı olarak bu düzenleme işini yapar," dedi. İsmet Bey'i iyi tanırdım. İmkân ve zamanın elverişliliği nispetinde gerektiğinde bütün engellerle mücadele ederek kıtaların eksiklikleri ve ihtiyaçlarını tamamlama, talim, terbiye ve disiplin sağlayacağına ; kısacası artık Batı Cephesi'nin de esaslı ve ciddi bir düzenleme göreceğine emindim..
Ali Fuad Paşa Moskova Büyükelçisi olmuştu. İstasyon binasında birçok milletvekillerinin de katılımıyla mutantan (görkemli) bir ayrılık ziyafeti verildi. Sabahlara kadar içildi. Ali Fuad Paşa'nın meziyetlerinden ; ihtilâlden, ihtilâle bağlılığından bahsediliyordu.. Oradan o yeni vazifesine, Rusya'ya gitti. Batı Cephesi'nin kumandasını da Kurmay Albay İsmet Bey üstlenmişti..
Ordu düzenlenecekti. Binlerce zorluk ve yokluk içerisinde yeniden donatılan ve silahlanan askerler ile kıtalar imkân nispetinde noksanlarını tamamlayacak ve bir kıymet haline gelecekti. Fakat kaçış müthişti. Halifenin Anadolu içerisine fetvalar, "İngiliz Muhipleri Cemiyeti", "Hürriyet ve İtilâfçılar", "Nigehbân Grubu" (kelime anlamı "bekçi" olan, dönemin bozguncu bir grubu) üyeleri bazı saray memurlarının aralıksız yaptığı propagandalar, birçok halkı, saf köylüyü zehirlemiş olacak idi ki, bin bir fedakârlıkla Ankara'nın silahlandırıp ve donatıp cepheye gönderdiği askerlerin az bir zaman sonra silahıyla, cephanesiyle, elbisesiyle kaçtıklarını duyuyorduk..



Otuz kırk milletvekili arkadaş Yenigün Matbaası'nın bulunduğu dairede hususi olarak toplanmış, bu hale karşı ne yapabileceğini, kaçışın önünü almak için alınacak tedbirlerin ne olması lazım geleceğini konuşuyorduk. İstanbul'dan düşman propagandasının Anadolu'ya gelmesine engel tedbirler almak, Dürrîzâde fetvasını çürütecek Anadolu ulemasından karşı fetvalar almak, harekâtımızın yasallığına dair ulemadan, ağzı söz yapan kimselerden "heyet-i irşâdiye"ler oluşturup köylere göndermek.. Bunların hemen hepsine girişilmiş, fakat beklenilen fayda sağlanamamıştı. Konuşmalar, fikir alışverişleri, nihayet bizi cephe gerisinde meclis üyesinden, fevkalade yetkiye sahip, fevkalade mahkemeler teşkili zaruretini kabule sevk etti. Bu fikir daha sonra mecliste, Heyet-i Umumiye'de de etraflıca görüşüldükten sonra 11 Eylül 1920'de kaçaklar hakkındaki kanun çıkarılmış oldu.. Bu kanun, "Görevli veya gönüllü olarak asker'i hizmeti yerine getirmekteyken kaçan ve sevk etmekte tekâsül gösteren (tembellik eden) ; kaçakları gizleyen, yediren, içiren, giydirenler," hakkındaydı. Bunun için BMM üyelerinden İstiklâl Mahkemeleri oluşturuluyordu. Bu mahkemeler siyasi, askerî bilumum mevzû kanunlara bağlı değildiler. Bu kanunlarla beraber gerek duyulması halinde diğer ceza kararlarının da bağımsız olarak hükmünü yürütmek yetkisine sahip oluyorlardı. Bu mahkemelerin kararları kesin ve uygulanmasına bütün silahlı kuvvetler ve silahsız devlet memur idi. İstiklâl Mahkemelerinin emir kararlarını uygulamada bahane uyduranlar aynı mahkeme tarafından yargılanacaktı..
Birinci BMM ilk olarak, "Birinci İstiklâl Mahkemesi"ni oluşturdu ve üye olarak beni, Antep Milletvekili Kılıç Ali, Kütahya Milletvekili Cevdet ve Elazığ Milletvekili Hüseyin Beyleri tayin etmişti. Bu arkadaşlar da kendilerine başkan olarak beni seçtiler.. On beş gün sonra yani 26 Eylül 1920'de, İstiklâl Mahkemeleri Kanunu'nun Birinci Maddesine ek bir kanun maddesi ile, Büyük Millet Meclisi'nin emellerine ve amaçlarına ek olarak düşmanın maksat ve menfaatini tervîc (kabul ettirmek) yollu kışkırtmalar, teşvikler, kötülüklerde bulunanlar, memleketin maddi-manevi kuvvetlerinin -her ne şekilde olursa olsun- kırılıp eksilmesine çalışanlar düşman hesabına askerî ve siyasi casusluk edenlerle 29 Nisan 1920 tarihli "Vatana İhanet Kanunu"nun içerdiği maddelerden dolayı zanlı bulunanlar hakkında mahkemelerin icra ve hükümlerin infazı yetkisi İstiklâl Mahkemesi oluşan yerlerde bu mahkemelere verilir idi..
Anadolu'da başlangıçta yalnız Ankara'da "Birinci İstiklâl Mahkemesi" oluşmuş ve aylarca böyle kalmıştı. Ankara, devletin idare merkezi olduğu için kanunda açıkça bildirilmiş suçlular memleketin dört tarafından mahkememize sevk olunuyor veya biz bilgimize ulaşmış bu gibi suçluları nerede bulunursa bulunsun doğrudan doğruya yargılama yetkisi taşıyorduk... Yetkilerimiz çok geniş, hükmetme alanımız, diğer mahkemeler oluşuncaya kadar, Erzurum'dan Geyve'ye, Mersin'den Trabzon'a kadar bütün Anadolu'ya yayılmıştı..

İlgili resim

Mahkememiz Askerî Ceza Kanunu'nun cepheden düşman karşısından kaçanlar hakkındaki ağır hükmünü genellikle kaçaklar hakkında uyguluyor kanaatini uyandırarak ve fakat yalnız memleketin huzur ve güvenliğini bozmayı alışkanlık, haydutluğu ve yol kesiciliğini fırsat edinmiş olan kötü kimselere uygulamak istiyorduk. Yakalanan elli kaçak haklarında mahalli hükümetleri ile askere almadan sicillerle bunlardan dört tanesinin devamlı haydut mensubu iken daha sonra affedilmiş olmakla cepheye sevk edilmiş oldukları biliniyordu. Onları asarak idam ettirdik.Asılanların sehpadaki resimlerini çıkartarak "Yenigün" gazetesiyle orduya ve bütün memlekete göstermiştik..
Aynı zamanda pişmanlıkla kendi kendine teslim olacak asker kaçakları hakkında on günlük bir af müddeti ilan ettik. İcraatimiz hemen etkisini gösterdi. Asker kaçakları akın akın teslim olmaya ve taburlar halinde cepheye, kıtalarına sevk edilmeye başlanmıştı. İstanbul Hükûmeti ve Düşman Devletleri tarafından gönderilen iki casus yakalanmıştı. Suçları sabit olunca bunları da sallandırdık. İşledikleri suçu, uğradıkları cezayı darağacındaki resimleri ile "Yenigün"de yayınlatarak memleketin dört bir tarafına bildirdik..
Memleketi asırlarca kasıp kavuran yol kesicilik, eşkıyalık belasından kurtarıyor, eşkıya unsurları temizliyor ; ihanete, casusluğa yatkın vatansızları da hakikaten titretiyorduk..   

İlgili resim

Hürriyet

KAYNAK OLARAK KULLANDIĞIM KİTAPLAR..
-------------------------------------------------------
1.DEVLET-İ ALİYYE.I...HALİL İNALCIK 2.OSMANLILAR..HALİL İNALCIK
3.İMP.'UN EN UZUN YÜZYILI..İLBER ORTAYLI
4.SON İMP. OSMANLI..İLBER ORTAYLI
5.TARİHİN IŞIĞINDA..İLBER ORTAYLI
6.OSM. TOPLUMUNDA AİLE..İLBER ORTAYLI
7.OSM.'YI YENİDEN KEŞFETMEK..İ.ORTAYLI
8.BATILILAŞMA YOLUNDA..İLBER ORTAYLI
9.OSMANLI TARİHİ..A.DE LAMARTINE
10.OSMANLI..CAROLİNE FİNKEL
11.OSM.İMP.TARİHİ..NICOLEA JORGA
12,BÜYÜK TÜRK..NICOLEA JORGA
13.YENİLMEZ TÜRK...NICOLEA JORGA
14.TÜRKİYE TARİHİ..ED.SİNA AKŞİN
15.OSM.DÜNYASI VE İNSANLARI..GÜLGÜN ÜÇEL
16.OSMANLI ORDUSU..GÜLGÜN ÜÇEL-AYBET
17,BU MÜLKÜN SULTANLARI..NECDET SAKAOĞLU 18.YENİÇERİLER..REŞAT EKREM KOÇU
19.SON PADİŞAH..YILMAZ ÇETİNER
20.SORULARLA OSM. ..ERHAN AFYONCU
21. SOKOLLU ...RADOVAN SAMARCIC
22. OSM.İMP.TARİHİ...A.CEVDET PAŞA
23. OSM.GERÇEĞİ..ERDOĞAN AYDIN
24. FATİH VE FETİH..ERDOĞAN AYDIN
25.KADINLAR SALTANATI..A.REFİK ALTINAY
26.DOĞU'YA BAKIŞ..GERALD MACLEAN
27.AT SIRTINDA ANADOLU..FREDERIC BURNABY
28.ABDÜLMECİD..HIFZI TOPUZ
29.ŞAH SULTAN ..İSKENDER PALA
30.FLORANSA BÜYÜCÜSÜ..S.RUSHDIE
31.TARİHİMİZLE YÜZLEŞMEK..EMRE KONGAR
32.PARİS'TE BİR OSM.SEFİRİ..ŞEVKET RADO
33.TARİHİN SAKLANAN YÜZÜ..ÇETİN ALTAN
34.OSM.İMP.'DA SON 300 YIL..ALAIN PALMER
35.KONSTANTİNİYYE..PHİLİP MANSELL
36.TÜRKİYE'NİN SİYASİ İNTİHARI..CENGİZ ÖZAKINCI
37.BU VATAN BÖYLE KURTULDU..EROL MÜTERCİMLER
38.16.YÜZYILDA İSTANBUL..METİN AND
39. ERKEN MODERN OSMANLILAR.. VIRGINIA H. AKSAN-DANIEL GOFFMAN
40."POPÜLER TARİH" VE "NTV TARİH " DERGİLERİ
41.İKİNCİ ADAM..Ş.SÜREYYA AYDEMİR
42.HAYAT..AYŞE KULİN
43.DEVRİM VE DEMOKRASİ..NUMAN ESİN
44.BİR NUMARALI TANIK..KURTUL ALTUĞ
45.İHTİLALİN MANTIĞI..Ş.S.AYDEMİR
46.KUTSAL İSYAN...HASAN İZZETTİN DİNAMO
47.KUTSAL BARIŞ...HASAN İZZETTİN DİNAMO
48.ÇÖL KRALİÇESİ...JANET WALLACH
49.YÖNETMENLER,FİLMLER,ÜLKELER..A.DORSAY
50.AY HIRSIZI...SUNAY AKIN
51.ONLAR HEP ORADAYDI...SUNAY AKIN
52.KULE CANBAZI...SUNAY AKIN
53.LÜZUMSUZ BİLGİLER ANSİKLOPEDİSİ..TAMER KORUGAN
54.PRENS..NİCCOLO MACHİAVELLİ
55.İSTANBUL'DA BİR ZÜRAFA..SUNAY AKIN
56.KIZ KULESİNDEKİ KIZILDERİLİ..S.AKIN
57.AH BEYOĞLU,VAH BEYOĞLU..SALAH BİRSEL
58.İSTANBUL-PARİS..SALAH BİRSEL
59.YAVUZ'UN KÜPESİ..ERHAN AFYONCU
60.OSMANLI PADİŞAHLARININ HAYAT HİKAYELERİ...YILMAZ ÖZTUNA
61.BİZİM DİPLOMATLAR..BİLAL N.ŞİMŞİR
62.KİM VAR İMİŞ BİZ BURADA YOĞ İKEN..CEMAL KAFADAR
63.RÜZGARIN GÖLGESİ..CARLOS RUIZ ZAFON
64.MELEĞİN OYUNU..CARLOS RUIZ ZAFON
65.ORTA DOĞU..TAYYAR ARI
66.ABD-ORTA DOĞU-TÜRKİYE..HALUK GERGER
67.ORTA DOĞU.. BERNARD LEWIS
68.ON BİR CUMHURBAŞKANI ON BİR ÖYKÜ.. CÜNEYT ARCAYÜREK
69.ÖFKELİ YILLAR...ALTAN ÖYMEN
70.ATATÜRK'TEN SONRA BUGÜNLERE NASIL GELDİK ?..CÜNEYT ARCAYÜREK
71.ÇANKAYA...CÜNEYT ARCAYÜREK
72.DEMOKRASİNİN İLK YILLARI..C.ARCAYÜREK
73.YENİ İKTİDAR,YENİ DÖNEM..C.ARCAYÜREK
74.BİR İKTİDAR,BİR İHTİLAL..C.ARCAYÜREK
75.NEREDEYSE BİR BALİNA..STEVE JONES
76.MOSSAD GİZLİ TARİHİ...GORDON THOMAS
77.BARIŞA SON VEREN BARIŞ...DAVID FROMKIN
78.SULARIN GETİRDİĞİ PADİŞAH..CAHİT ÜLKÜ
79.TANK SESİYLE UYANMAK..HASAN CEMAL
80.BİR MANİNİZ YOKSA.. ...AYFER TUNÇ
81.ALATURKAFRANKA..ERCAN ÇİTLİOĞLU
82.SUÇUMUZ MÜKEMMEL OLMAK..S.DUMAN
83.DARBE...STEPHEN KINZER
84.ÖZAL HİKAYESİ..HASAN CEMAL
85.TURGUT NEREDEN KOŞUYOR ? ..E.ÇÖLAŞAN
86.YEDİ TEPE ANADOLU...ALİ CANİP OLGUNLU
87."K", "DERBEDER BİR KAHİN"...CANSU YILMAZÇELİK
88.LATİFE HANIM...İPEK ÇALIŞLAR
89."K",YIKIK BİR SARAYDIR DÜNYA..PERİHAN ÖZCAN
90.BEYAZ PERDEDE KIRMIZI FİLMLER.. ATİLLA DORSAY
91.TEK ADAM..Ş.SÜREYYA AYDEMİR
92.DAHİLER VE AŞKLARI...ÖZCAN ERDOĞAN
93.HAYATIM KİTAP..YAŞAR AKSOY
94.BOĞAZİÇİ ŞINGIR MINGIR..SALAH BİRSEL
95.BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI...JOHN PERKİNS
96.CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI 1. VE 2. CİLT...SİNAN MEYDAN
97. KOMPLO TEORİLERİ..EROL MÜTERCİMLER
98.ÖNCE KADINLAR VE ÇOCUKLAR..SUNAY AKIN
99.BİR ÇİFT AYAKKABI..SUNAY AKIN
100. BENİM CUMHURİYET'İM..EMİNE UŞAKLIGİL
101.DARAĞACINDA ÜÇ FİDAN..NİHAT BEHRAM
102.NEREYE..CAN DÜNDAR
103.İSTANBUL'DAN SAYFALAR..İLBER ORTAYLI
104.BİZİM İZMİRİMİZ..MELİH GÜRSOY
105.GİZLENEN TARİH..BRİAN HAUGHTON
106.BERGAMA DÜŞLERİMİN ŞEHRİ,İZMİR SEVDAM..SELAHATTİN TURAL
107.GÖLGEDEKİLER..CAN DÜNDAR
108.KIRMIZI BİSİKLET..CAN DÜNDAR
109.YAKAMDAKİ YÜZLER..CAN DÜNDAR
110.GEÇMİŞ AYRINTIDA SAKLIDIR..CEMİL KOÇAK