Sayfalar

980 ) İSTİKLAL CADDESİ ADINI NASIL KAZANDI ?!...

       

Ünlü Sovyet edebiyatçısı Lev Nikulin (1891-1967) (üstte), "Stroim" (Kuruyoruz) adlı Rus dergisinin 1934 yılı Mayıs ayına ait sayısında, "İstanbul'da Bahar" başlıklı yazısında, İstiklal Caddesi'nin gerçekten İstiklal Caddesi olması öyküsünü anlatır..
Bağımsızlık için büyük savaş 1922 yılında İzmir'in geri alınmasıyla bitmiştir. Bağımsızlık için küçük savaş ise devam etmiş, muharebelerden biri 1933 yılında İstiklal Caddesi'nde cereyan etmiştir. "Yataklı Vagonlar ve Avrupa Ekspresleri Şirketi"nin (Wagon-Lits) Pera'daki ofisinde çalışanlardan Naci Bey, Türkçe konuştuğu için Belçikalı müdürü Sinyor Jannoni tarafından cezalandırılır. Bu cezayı ödemeyi reddedince de Naci Bey işten atılır. Türkiye'ye yeni gelen Sinyor Jannoni'ye göre Anadolu'da, İstanbul'un diğer semtlerinde Türkçe konuşmak mümkün ve serbesttir. Ancak Pera'da, hele hele uluslararası bir şirkette Batı diyalekti ile bir Batı dili konuşulmalıdır..
Kendi ülkesinde kendi dilini konuştuğu için işten atılan Naci Bey, İstanbul basınına başvurur. Ancak o dönemde İstanbul basını, "Nazire Hanım mı, yoksa Feriha Hanım mı Miss Turkey olmalı ?" meselesini tartışmaktadır. Naci Bey'in bu haberi, ancak küçük bir yer bulur..

1933 yılı vagon-li, naci bey,sinyor jannoni ile ilgili görsel sonucu    1933 yılı vagon-li, naci bey,sinyor jannoni ile ilgili görsel sonucu

Fakat Nikulin'in ifadesiyle gazetelerin yayınlandığı günün saat dördünde dikkatli Türk okuyucuları sahneye çıkacaktır. Üniversite gençliği, çalışan gençler, Naci Bey'in iş arkadaşları yolu kapatır ve onların bombardımanında Yataklı Vagonlar Şirketi'nin kırılmadık camı, parçalanmadık demir parmaklığı kalmaz. Belçikalı müdür ise gemisini terk etmeyen kaptan pozuna girmeden hemen çareyi yandaki bankaya saklanmakta bulur. Aynı dakikalarda şirketin Galata şubesinin camları da inmektedir..
Yarım saat içinde Pera'nın yerlileri evlerine kaçışmış, hep bir ağızdan "kalabalık"tan bahseder olmuştur. Anlamamışlardır Yataklı Vagonlar Şirketi'nde nelerin olup bittiğini. Gerçi anadilleri yerine Claude Farrer'in dilini tercih etmeleri, anlamalarının önünde bir engeldir. Zaten babaları ve dedeleri de anlamamışlardır saat dörtte İstiklal Caddesi'nde olanları..Geleneksel sokak kavgası zannetmişlerdir, ancak niye Tokatlıyan Hanı'nın değil de Yataklı Vagonlar Şirketi'nin camlarının indiğini yine anlayamamışlardır..
İşlerini bitiren gençler, bunun üzerine "Cumhuriyet" gazetesine giderler ve basına "Miss Turkey" tartışmalarını bırakmayı, Naci Bey'in davası üzerine düşünmeyi önerirler. Ertesi gün bütün gazeteler Pera'daki "kalabalıktan" bahseder, yazılar, fotoğraflar, anketler yayımlanır. Yabancı gazeteciler ise telefon ve radyo aracılığıyla Paris'e, Londra'ya ve Roma'ya Sinyor Jannoni'nin ofisinin camlarının acıklı hikâyesini haber olarak geçerler. Ancak dünya basını meseleye çok az yer verir. Onlar, Hitler'in Ortaçağ hikâyesi olan Reichstag yangınıyla, doların düşüşüyle ilgilenmektedirler..

Nikulin'e göre bu olayla Pera Caddesi gerçek anlamıyla "İstiklal Caddesi" olmuştur. Artık İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar ve Beyaz Ruslar, "basit ve kaba" Türk diliyle barışmak zorunda kalmışlardır. Camlarının hatırına Türkçeyi anlamaya, Türkçe sorulan sorulara cevap vermeye başlamışlardır..
Artık emperyalist tekellerin merkezinde mağazalarda Türk ürünleri de sergilenmektedir. Bağımsızlık ilkesi, gerçekten derin bir anlam kazanmaktadır. Türkiye, kendi sanayisini yaratmakta, siyasi ve ekonomik bağımsızlığını tam olarak sağlamaktadır. Bu yüzden 1933 Temmuz'unda başlayan Londra'daki "Bütün Dünya Ekonomik Konferansı"nda faşist Alman heyeti, Türkiye'nin millî ekonomisini oluşturmasını dünya krizine sebep olacak bir felaket olarak nitelemiş ve Türkiye gibi ülkelere karşı önlem alınması gerektiğini belirtmiştir..



Nikulin, bu olayın ardından yazısını şu satırlarla bitirmektedir :
"Bir Sovyet gezgininin, günümüzün insanının gözüyle İstanbul'a bakıyorum ve Boğaziçi'ni, Haliç'i, eski camilerin panoramasını yüz defa tasvir edilmiş İstanbul günbatımını görüyorum. Ama firuze renkli sular, Fatih Sultanların mızrakları gibi Avrupa kıyılarına saplanmış duran minareler hakkında çok yazmıyorum..
"1933 yılının İstanbul'una bakıyorum ve artık koyu kırmızı fesleri, tabelalarda Sultan Reşad'ın tuğralarını, at kılından yapılmış kara maskeleri, çarşafları görmüyorum. Açık yüzler, al yanaklar, parlayan gözler, Seraskerlik Meydanı'nda (Beyazıt Meydanı) kırmızı bereli kız öğrenciler görüyorum. Onlar, İstanbul gençliğiyle birlikte Pera'daki ofisi yerle bir etti, Arapça yazıları ve Reşad'ın tuğralarını İzmir caddelerinden indirdi..
"Tabelalarda Latin harfleri, Pera'da al bereli kalabalıklar ; bunların hepsi eski Türkiye'ye bir taarruzdur."

TÜRK-RUS DİPLOMASİSİNDEN GİZLİ SAYFALAR ile ilgili görsel sonucu



MEHMET PERİNÇEK'İN "TÜRK-RUS DİPLOMASİSİNDEN GİZLİ SAYFALAR" ADLI KİTABINDAN ALINMIŞTIR..


979 ) KARDEŞTEN DE ÖTE !...

İlgili resim     nuri conker ile ilgili görsel sonucu

Atatürk'ün erkek kardeşi yoktu ama, kardeşten de öte arkadaşı vardı : Nuri Conker.. Çocukluk arkadaşı, mahalle, okul, silah arkadaşıydı. Annesi ve eşinden başka "Kemal" diye hitap edebilen tek kişiydi..
Bir yaş küçüktü, can yoldaşıydı, sırdaşıydı.. Ömrü boyunca her yerde olduğu gibi Conkbayırı'nda da Mustafa Kemal'le omuz omuzaydı. Orada şakağından ağır yaralandı. "Conker" soyadını Mustafa Kemal verdi..

nuri conker ile ilgili görsel sonucu

(Conkbayırı'ndaki "conk" kelimesi "bir araya gelip sohbet edip gülüşmek" anlamına geliyordu. Çanakkale ve Balıkesir yörelerinde "conguldaşmak, conklaşmak" şeklinde kullanılıyordu. Çanakkale'nin en kanlı çarpışmalarından birine sahne olan, Nuri'nin büyük kahramanlık gösterdiği Conkbayırı, elbette sohbet edip gülüşmek kavramlarından çok uzaktı ama ; daima neşeli ve hoşsohbet olan Nuri'nin karakteri için katmerli biçilmiş kaftandı..)

Hareket Ordusu, Trablusgarp, Çanakkale, Muş Cephesi, Kurtuluş Savaşı.. Mustafa Kemal nerede, Nuri oradaydı..

Paşa olabilirdi, bakan olabilirdi, meclis başkanı bile olabilirdi ; istemedi, arkadaş kalmayı tercih etti, arkadaşlığını hiç suistimal etmedi..
Bulundukları ortamda elektrik kesilirse, ışıklar tekrar geldiğinde hep aynı manzara görülürdü : Nuri ayakta, tabancası elinde, gövdesini Mustafa Kemal'e siper etmiş olurdu..

   nuri conker ile ilgili görsel sonucu

Elli yaşına girdiği gece, kapı çalındı, açtılar.. Mustafa Kemal gelmişti. Önceden haber vermemiş, sürpriz yapmıştı. "Yaşgününü kutlamaya geldim," dedi, oturdu. Sonra da bütün gece boyunca, "benim ihtiyarlarla alakam yok, ben artık ihtiyarlarla konuşmuyorum," diyerek Nuri'yi çıldırttı... Aile fertleriyle neşeyle sohbet etti, gülmekten kırıldılar, Nuri ile tek kelime konuşmadı, söylediklerine cevap bile vermedi, geldiği gibi kıkırdaya kıkırdaya gitti.. 
Nuri'yi kızdırmayı çok severdi..
Poker oynarken kimsenin parasını almaz, Nuri kaybederse mutlak kuruşu kuruşuna alırdı, sonra da alay ederdi.. 
Bir gece, Nuri evine geldi, sırtında siyah bir pardösü, kolları neredeyse dirseklerinde, omuzları daracıktı. Eşi dayanamadı sordu, ne bu hal ? Meğer gene poker oynamışlar, Nuri gene kaybetmişti. Parayı ödemişti ama, Mustafa Kemal'in kahkahaları eşliğinde öfkeyle Köşk'ten ayrılırken "ben de senin pardösünü alırım ödeşiriz" demişti. Aradaki kilo farkı ve göbek nedeniyle anca bu kadar uymuştu ! 
Nuri'siz sofraya oturmazdı. Sadece Nuri'nin nazını çekerdi. Sadece Nuri'nin sesini yükseltme imtiyazı vardı. Zaten sesi davudiydi, gümbür gümbür bağırırdı, çok kafası bozulduğunda masaya yumruğunu vura vura konuşurdu..
Birlikte kafa çekerlerdi, birlikte şarkı söylerlerdi..
Mustafa Kemal bazen muhalifleriyle dalga geçmek için "Görevimi bırakmayı düşünüyorum, yerime Nuri'yi aday göstereceğim, mükemmel reisicumhur olur," diyordu.. Conker de, "Göreve hazırım, üstelik Kemal'in aldığı maaşın yarısına yaparım" diyordu !..



Mustafa Kemal'e sık sık çocukluğuyla ilgili soru sorarlardı. "Kim bilir çocukken ne müstesna insandınız, kim bilir ne olağanüstü, ne harikulade hatıralarınız vardır" diye merak ederlerdi.. Bu tür durumlarda hep Conker'i işaret ederdi ; "Nuri anlatsın" derdi.. Conker de her zamanki alaycı üslubuyla anlatırdı : "Bakla tarlasında karga çobanlığı ederdi !"
İkisinin arasındaki şifreydi..
Conker'in "karga çobanı" lafını duyanlar "aman efendim olur mu hiç öyle" filan demeye kalkışınca, Mustafa Kemal tekrar söze girerdi : "Bana insanüstü bir çocukluk yakıştırmaya kalkışmayınız" derdi, "ben de hepiniz gibi çocuktum.."
Neredeyse bütün Atatürk biyografilerinde yer alan "çocukken bakla tarlasında kargaları kovalardı" klişesinin kaynağı, işte buydu.. Mustafa Kemal'le Nuri Conker'in danışıklı dövüşünün neticesiydi..
Mustafa Kemal'in gerçekten "karga kovaladığını" değil, "herkes gibi bir çocuk" olduğunu anlatmaya çalışıyorlardı. Yağcılık yaparak abartılmaması gerektiğini anlatmaya çalışıyorlardı..Conker'in bu alaycı lafı döndü dolaştı, somut bir gerçekmiş gibi tarihi biyografilere girdi !..

nuri conker ile ilgili görsel sonucu

11 Ocak 1937.. Nuri kalp kriziyle vefat etti..
Mustafa Kemal yıkıldı..
Cenazesine katılmadı, evini görmemek için taziyeye bile gitmedi. Bir daha asla Nuri'nin oturduğu semte bile uğramadı. Nuri'yi hatırlatan her şeyden uzak durmaya çalıştı..
Bir akşam sofrada düşünceli düşünceli yemek yiyordu.. Aniden yerinden fırladı, otomobile bindi, şoföre nereye gidileceğini söylemeden "sağa dön, şuradan sola dön" diyerek yolu tarif etti. Cebeci'ye geldiler, "burada dur" dedi.
Nuri'nin kabrine gelmişti.. Mezarın başına yürüdü, sessiz sessiz durdu. Sonra da tek bir cümle kurdu : "Beni niçin yalnız bıraktın Nuri" dedi..
Bir süre daha sessizce durdu, bitkin halde otomobile döndü. Bir daha asla kabre de gelmedi.. 
Mustafa Kemal Atatürk'ün tabiriyle Nuri... "Hatırası, kalp ve vicdanından çıkmayacak kardeşi" idi.. 

nuri conker ile ilgili görsel sonucu

YILMAZ ÖZDİL'İN "MUSTAFA KEMAL" ADLI KİTABINDAN ALINTIDIR..

nuri conker ile ilgili görsel sonucu





978 ) "HÜRRİYET"E ATILAN İFTİRA !..


  1 mayıs 1948 hürriyet gazetesi ile ilgili görsel sonucu    türkiye türklerindir hürriyet ile ilgili görsel sonucu

Gazeteci yazar Tufan Türenç, "Babıâli'nin Öteki Yüzü" (Remzi Kitabevi, 2018) adlı kitabında ; gazetecilik ilke ve kurallarına ödünsüz bir şekilde bağlı olan Sedat Simavi'nin (1896-1953), yaşamı boyunca sorumlu gazetecilik ilkelerinden ayrılmadığını, bu yüzden de Babıâli'de saygın bir yeri olduğunu yazıyor..   
Sedat Simavi ilk olarak "Hande" isimli dergi ile yayın hayatına atıldığında henüz yirmi yaşındaymış.. Daha sonra "İnci" ve "Diken" adlı mizah dergilerini çıkarmış. Bunları da "Hanım", "Hacıyatmaz", "Yıldız", "Meraklı gazeteci", "Yeni Kitap" ve "Arkadaş" izlemiş.. 
Dergiler dünyasında lider duruma gelen Simavi, 1933 yılında büyük bir hamle yapmış ve yayın hayatı 1950'ye kadar sürecek olan ünlü "Yedigün" dergisini çıkarmış.. 
Bu arada Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kurucuları arasında yer alan ve 1949'a kadar cemiyetin başkanlığını da yapan Sedat Simavi'nin en büyük ideali, ilgi ile okunacak bir kitle gazetesi yaratmaktır. Adını "Hürriyet" olarak belirlediği gazetesi için 1948'de düğmeye basar ve yoğun bir çalışma başlatır..
Günlük gazetenin teknik kadrosunu kurma görevini büyük oğlu Haldun'a veren Sedat Simavi, 18 yaşındaki küçük oğlu Erol'u ise sürekli yanında tutuyor ve gazetenin nasıl çıkarıldığını görmesini ve bunun inceliklerini öğrenmesini istiyordu..   

sedat simavi ile ilgili görsel sonucu     

Gazete baskı makinesi için Yahudi olan Burla Biraderler ile anlaştı. Burla Biraderler baskı makinelerinin Türkiye temsilcisiydi. Türkiye'deki bütün baskı makineleri onlar tarafından ithal ediliyordu. 
Bu arada Haldun Simavi de boş durmuyor, gazetenin teknik kadrosunu hızla kuruyordu. Babasının mükemmeliyetçi olduğunu bilen Haldun, araştırmaları sonucunda, Cihan Baban'ın sahibi olduğu "Tasvir" gazetesinin mürettiphanesini tam kadro olarak transfer etmişti..  
Makineler geldi kuruldu. Prova baskıları yapıldı. Artık "Hürriyet"in düğmesine basmak için her şey hazırdı. Sedat Simavi, eksik kalan ufak tefek işleri halletmek için oğlu Erol'u da yanına alarak yataklı trenle Ankara'ya hareket etti. Baba oğul akşam yemeği için restorana geçtiklerinde "Tasvir" gazetesinin sahibi Cihat Baban ile karşılaştılar. Baban merakla gazete hazırlıklarının nasıl gittiğini sordu. Sedat Simavi hazırlıkların tamamlandığını, birkaç güne kadar düğmeye basacaklarını söyledi. Sonra da dürüstçe şu itirafta bulundu :
"Bak Cihat, başkasından duyma benden duy. Gazetenin teknik kadrosunu kurma görevini bizim Haldun üstlendi. O bu işlerden anlar biliyorsun. Bana söylediğine göre senin mürettiphane çalışanlarıyla anlaşmış. Haberin olsun ; hepsini transfer ettik, önlemini al.."
Cihat Baban'ın yüzü bir anda allak bullak oldu. Büyük bir öfkeyle şöyle dedi : "Bana bak Sedat, benim mürettiphanemi çökerttiniz. Bunun acısını sizden çıkarırım.."
Sedat Simavi sakin bir sesle yanıt verdi : "Bu kadar kızacak ne var ? Yeni bir kadro kurarsın olur biter. Biz büyük bir yatırıma girdik, o nedenle Babıâli'nin en iyi kadrosunu kurmaya çalışıyoruz. Bunu anlayışla karşılaman gerekir."
Cihat Baban (altta) kıpkırmızı olmuştu. Yüksek sesle şöyle dedi :
"Bana bak Sedat ! Bu yaptığını asla affetmem. Bak göreceksin sana öyle bir iftira atacağım ki ömür boyu ondan kurtulamayacaksın. O leke üstünde damga gibi kalacak.."
Sonra da hırsla restoranı terk etti..

İlgili resim

"Hürriyet"in dev baskı makinesinin düğmesine 1 Mayıs 1948 günü basıldı. Kısa zamanda Türkiye'nin en büyük gazetesi haline gelecek olan "Hürriyet" makinenin ağzından bir çağlayan gibi coşkuyla dökülmeye başladı..
Herkes sevinç içindeydi. Halk bu gazeteyi çok çabuk benimsedi ve "Hürriyet" her eve girmeye başladı. Ancak çok kısa bir süre sonra "Tasvir" gazetesinde çıkan küçük bir haber kafaları karıştırdı. Cihat Baban yapacağını yapmıştı !
Haber küçüktü ama atılan iftira o günkü ortamda altından kalkılmayacak kadar güçlüydü. Haberde Simavi ailesinin çıkardığı "Hürriyet"in Yahudi sermayesiyle kurulduğu iddia ediliyordu. 
Bu iftira kısa zamanda kulaktan kulağa tüm ülkeye yayıldı. Herkes "Tasvir" de çıkan ve aslı astarı olmayan iftirayı konuşuyordu. Bunun tamamen uydurma bir haber olduğu bir türlü anlatılamıyordu. Gerçekten de Cihat Baban'ın attığı iftira Simavi ailesinin üzerine bir damga gibi yapışmıştı..
Sedat Simavi'nin küçük oğlu Erol bu iftiranın yaygın bir şekilde konuşulmasından son derece rahatsızdı. İçi içini yiyordu. Bir gün dayanamadı ve muhasebeci Fahri Refiğ'in odasına girdi, kapıyı kilitledi ve büyük bir öfkeyle 70 yaşındaki emektar muhasebeciye sordu : "Şimdi sana bir soru soracağım. Bana gerçeği söylemezsen çocuklarının ölüsünü öp. Biz gazeteyi Yahudi sermayesiyle mi kurduk ?"
Bu soru, 70 yaşındaki Fahri Bey'i çıldırtmıştı : "Sen deli misin be ? Bu uydurma söylentilere nasıl inanıyorsun ? Defol serseri ! Burla Biraderler'e komisyonlarını bile son kuruşuna kadar ödedik. Kimseye borcumuz yok, bunu kafana yaz. Ne Yahudi sermayesiymiş.."
Gerçek buydu ama Cihat Baban'ın iftirası bugün bile "Hürriyet"e çamur atmak isteyenler tarafından zaman zaman hâlâ dile getiriliyor.
Sedat Simavi son derece dürüst bir insan olduğu için bu iftirayı hazmedemedi. Bir yazısında bunu şöyle yanıtladı : "Dört yüz yıllık Kütahyalı Germiyan soyundan gelen bir ailenin çocuğuyum. Yahudilikle ne işim olabilir ?"
Bununla da yetinmedi, "Hürriyet" başlığının sol yanına Türk bayrağı yerleştirtti ve altına da "Türkiye Türklerindir" yazısını koydurttu.
"Hürriyet"in başına Cihat Baban tarafından sarılan Yahudi sermayesi iftirasının gerçek öyküsü böyledir..   

tufan türenç babıali'nin öteki yüzü ile ilgili görsel sonucu

977 ) DİREKLERARASI..

fehim paÅŸa ile ilgili görsel sonucu    fehim paÅŸa ile ilgili görsel sonucu

Bir Ramazan gecesi Damat İbrahim Paşa Medresesi arkasında mektep sokağında Berlin Sefiri Galip Bey'in karısı Şehime Hanım'ın konağı önünde Sultan Abdülhamid'in seryaveri Fehim Paşa'nın (üstte solda) arabası görünür. O vakitler bu paşanın bir cambazhane müdürü olan Morgan'ın kızı (üstte sağda) ile macerası dillere destan, romanlara konu olmuştur. "Margarethe ve Fehim Paşa" diye eserler çıkmış, hele resimleri Avrupa'ya kadar yayılmıştır. Bu paşa Abdülhamid'in süt kardeşi Esvabçıbaşı Ahmet Bey'in oğludur. Padişaha yakınlığından hünkâr yaveri olmuş, şımardıkça şımarmış, aşk sahnelerinde at oynatmış, bu yolda şöhret kazanmış..
Bir gün Nureddin Sevin, annesi ve kendinden on yaş büyük ablası ile Şehime Hanım'ın konağına doğru ilerlerken, annesi birden oğlunun kolundan öyle bir çeker ki, çocuk yerlere yuvarlanır. Pantolonu boydan boya çamura batar. Buna da sebep, yetişkin ve alımlı ablasının Fehim Paşa'nın gözüne görünme korkusu. Çünkü o zamanlar Fehim Paşa'nın çapkınlıkları, cesareti son haddini bulmuştur. Yalnız oyuncu kızlar değil, nerede bir güzel kız görse, onu elde etmeye çalışır, olmazsa adamları vasıtasıyla kızı kaçırtırdı.. Bu olay 1906 yılına rastlar..


direklerarası ile ilgili görsel sonucu

O "kaçgöç" devrinde Direklerarası'nda, tiyatroların önünde kaçgöç kalmamıştır. Burada, erkekler ve kadınlar birbirlerine sürünür gibi geçerler. Uzaktan birbirini görenler burada yan yanadırlar. Son moda çarşaflar, en açık renkler, bayıltıcı kokular, şaşırtıcı bakışlar, gülüşmeler..
Burası sevmek, sevilmek isteyenlerin kaynaştığı bölge.. İğne atılsa yere düşmez. Genç kızlar, erkek denilen bilmeceyi çözmek için cesaretlerini artırmışlardır. Peçeler açılmıştır, yüzler parlak boyalarla boyanmış portrelere benzer..
Asıl oyunlar, tiyatrolar, burada, bu caddede oynanıyor. Gerçek jönprömiyeler, gerçek gözü yaşlı karasevdalılar, bu beş tiyatronun bulunduğu Direklerarası'nda. Bu sıkışıklık arasında sevgilisine gizlice mektup verenler, olmazsa çimdik atanlar az değildir..

direklerarası ile ilgili görsel sonucu

Kızlarına kısmet arayan analar için Direklerarası bulunmaz nimettir. Taşıp dökülen bu kısmet bolluğu mesirelerde bile görülmez. Kadın erkek her sevgili kalbindekini, rüyasında gördüğünü arar.
Yalnız genç kızlar değil, delikanlılar da son moda en süslü elbiseleriyle burada görünürler. O zamanın modası şılık fesler, plastron kravatlar, reye pantolonlar, süet iskarpinler, kumru renkli tozluklar, hatta gümüş saplı bastonlar..
Güzel olan her şey burada, hatta tiyatrodan çok, dışarıda..
Fakat 1910'da Direklerarası'nın tarihî direkleri yıkıldı. İstanbul'un Türk sanatını tutan bu direkleri, elektrikli tramvay uğruna feda edildi. Yol açıldı, ama Direklerarası'nın da sadece adı kaldı. Bu yol özelliğini hatta güzelliğini kaybetti, mimari şekli bozuldu. Fakat zamanla buna da alışıldı, eskisi gibi geleneklere bağlı oyunlara devam edildi..

direklerarası ile ilgili görsel sonucu

MALİK AKSEL'İN "İSTANBUL'UN ORTASINDA" ADLI KİTABINDAN DERLENMİŞ BİR YAZIDIR..             

Hürriyet

KAYNAK OLARAK KULLANDIĞIM KİTAPLAR..
-------------------------------------------------------
1.DEVLET-İ ALİYYE.I...HALİL İNALCIK 2.OSMANLILAR..HALİL İNALCIK
3.İMP.'UN EN UZUN YÜZYILI..İLBER ORTAYLI
4.SON İMP. OSMANLI..İLBER ORTAYLI
5.TARİHİN IŞIĞINDA..İLBER ORTAYLI
6.OSM. TOPLUMUNDA AİLE..İLBER ORTAYLI
7.OSM.'YI YENİDEN KEŞFETMEK..İ.ORTAYLI
8.BATILILAŞMA YOLUNDA..İLBER ORTAYLI
9.OSMANLI TARİHİ..A.DE LAMARTINE
10.OSMANLI..CAROLİNE FİNKEL
11.OSM.İMP.TARİHİ..NICOLEA JORGA
12,BÜYÜK TÜRK..NICOLEA JORGA
13.YENİLMEZ TÜRK...NICOLEA JORGA
14.TÜRKİYE TARİHİ..ED.SİNA AKŞİN
15.OSM.DÜNYASI VE İNSANLARI..GÜLGÜN ÜÇEL
16.OSMANLI ORDUSU..GÜLGÜN ÜÇEL-AYBET
17,BU MÜLKÜN SULTANLARI..NECDET SAKAOĞLU 18.YENİÇERİLER..REŞAT EKREM KOÇU
19.SON PADİŞAH..YILMAZ ÇETİNER
20.SORULARLA OSM. ..ERHAN AFYONCU
21. SOKOLLU ...RADOVAN SAMARCIC
22. OSM.İMP.TARİHİ...A.CEVDET PAŞA
23. OSM.GERÇEĞİ..ERDOĞAN AYDIN
24. FATİH VE FETİH..ERDOĞAN AYDIN
25.KADINLAR SALTANATI..A.REFİK ALTINAY
26.DOĞU'YA BAKIŞ..GERALD MACLEAN
27.AT SIRTINDA ANADOLU..FREDERIC BURNABY
28.ABDÜLMECİD..HIFZI TOPUZ
29.ŞAH SULTAN ..İSKENDER PALA
30.FLORANSA BÜYÜCÜSÜ..S.RUSHDIE
31.TARİHİMİZLE YÜZLEŞMEK..EMRE KONGAR
32.PARİS'TE BİR OSM.SEFİRİ..ŞEVKET RADO
33.TARİHİN SAKLANAN YÜZÜ..ÇETİN ALTAN
34.OSM.İMP.'DA SON 300 YIL..ALAIN PALMER
35.KONSTANTİNİYYE..PHİLİP MANSELL
36.TÜRKİYE'NİN SİYASİ İNTİHARI..CENGİZ ÖZAKINCI
37.BU VATAN BÖYLE KURTULDU..EROL MÜTERCİMLER
38.16.YÜZYILDA İSTANBUL..METİN AND
39. ERKEN MODERN OSMANLILAR.. VIRGINIA H. AKSAN-DANIEL GOFFMAN
40."POPÜLER TARİH" VE "NTV TARİH " DERGİLERİ
41.İKİNCİ ADAM..Ş.SÜREYYA AYDEMİR
42.HAYAT..AYŞE KULİN
43.DEVRİM VE DEMOKRASİ..NUMAN ESİN
44.BİR NUMARALI TANIK..KURTUL ALTUĞ
45.İHTİLALİN MANTIĞI..Ş.S.AYDEMİR
46.KUTSAL İSYAN...HASAN İZZETTİN DİNAMO
47.KUTSAL BARIŞ...HASAN İZZETTİN DİNAMO
48.ÇÖL KRALİÇESİ...JANET WALLACH
49.YÖNETMENLER,FİLMLER,ÜLKELER..A.DORSAY
50.AY HIRSIZI...SUNAY AKIN
51.ONLAR HEP ORADAYDI...SUNAY AKIN
52.KULE CANBAZI...SUNAY AKIN
53.LÜZUMSUZ BİLGİLER ANSİKLOPEDİSİ..TAMER KORUGAN
54.PRENS..NİCCOLO MACHİAVELLİ
55.İSTANBUL'DA BİR ZÜRAFA..SUNAY AKIN
56.KIZ KULESİNDEKİ KIZILDERİLİ..S.AKIN
57.AH BEYOĞLU,VAH BEYOĞLU..SALAH BİRSEL
58.İSTANBUL-PARİS..SALAH BİRSEL
59.YAVUZ'UN KÜPESİ..ERHAN AFYONCU
60.OSMANLI PADİŞAHLARININ HAYAT HİKAYELERİ...YILMAZ ÖZTUNA
61.BİZİM DİPLOMATLAR..BİLAL N.ŞİMŞİR
62.KİM VAR İMİŞ BİZ BURADA YOĞ İKEN..CEMAL KAFADAR
63.RÜZGARIN GÖLGESİ..CARLOS RUIZ ZAFON
64.MELEĞİN OYUNU..CARLOS RUIZ ZAFON
65.ORTA DOĞU..TAYYAR ARI
66.ABD-ORTA DOĞU-TÜRKİYE..HALUK GERGER
67.ORTA DOĞU.. BERNARD LEWIS
68.ON BİR CUMHURBAŞKANI ON BİR ÖYKÜ.. CÜNEYT ARCAYÜREK
69.ÖFKELİ YILLAR...ALTAN ÖYMEN
70.ATATÜRK'TEN SONRA BUGÜNLERE NASIL GELDİK ?..CÜNEYT ARCAYÜREK
71.ÇANKAYA...CÜNEYT ARCAYÜREK
72.DEMOKRASİNİN İLK YILLARI..C.ARCAYÜREK
73.YENİ İKTİDAR,YENİ DÖNEM..C.ARCAYÜREK
74.BİR İKTİDAR,BİR İHTİLAL..C.ARCAYÜREK
75.NEREDEYSE BİR BALİNA..STEVE JONES
76.MOSSAD GİZLİ TARİHİ...GORDON THOMAS
77.BARIŞA SON VEREN BARIŞ...DAVID FROMKIN
78.SULARIN GETİRDİĞİ PADİŞAH..CAHİT ÜLKÜ
79.TANK SESİYLE UYANMAK..HASAN CEMAL
80.BİR MANİNİZ YOKSA.. ...AYFER TUNÇ
81.ALATURKAFRANKA..ERCAN ÇİTLİOĞLU
82.SUÇUMUZ MÜKEMMEL OLMAK..S.DUMAN
83.DARBE...STEPHEN KINZER
84.ÖZAL HİKAYESİ..HASAN CEMAL
85.TURGUT NEREDEN KOŞUYOR ? ..E.ÇÖLAŞAN
86.YEDİ TEPE ANADOLU...ALİ CANİP OLGUNLU
87."K", "DERBEDER BİR KAHİN"...CANSU YILMAZÇELİK
88.LATİFE HANIM...İPEK ÇALIŞLAR
89."K",YIKIK BİR SARAYDIR DÜNYA..PERİHAN ÖZCAN
90.BEYAZ PERDEDE KIRMIZI FİLMLER.. ATİLLA DORSAY
91.TEK ADAM..Ş.SÜREYYA AYDEMİR
92.DAHİLER VE AŞKLARI...ÖZCAN ERDOĞAN
93.HAYATIM KİTAP..YAŞAR AKSOY
94.BOĞAZİÇİ ŞINGIR MINGIR..SALAH BİRSEL
95.BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI...JOHN PERKİNS
96.CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI 1. VE 2. CİLT...SİNAN MEYDAN
97. KOMPLO TEORİLERİ..EROL MÜTERCİMLER
98.ÖNCE KADINLAR VE ÇOCUKLAR..SUNAY AKIN
99.BİR ÇİFT AYAKKABI..SUNAY AKIN
100. BENİM CUMHURİYET'İM..EMİNE UŞAKLIGİL
101.DARAĞACINDA ÜÇ FİDAN..NİHAT BEHRAM
102.NEREYE..CAN DÜNDAR
103.İSTANBUL'DAN SAYFALAR..İLBER ORTAYLI
104.BİZİM İZMİRİMİZ..MELİH GÜRSOY
105.GİZLENEN TARİH..BRİAN HAUGHTON
106.BERGAMA DÜŞLERİMİN ŞEHRİ,İZMİR SEVDAM..SELAHATTİN TURAL
107.GÖLGEDEKİLER..CAN DÜNDAR
108.KIRMIZI BİSİKLET..CAN DÜNDAR
109.YAKAMDAKİ YÜZLER..CAN DÜNDAR
110.GEÇMİŞ AYRINTIDA SAKLIDIR..CEMİL KOÇAK