Sayfalar

811 ) YİTİP GİTMİŞ BİR İMPARATORLUĞUN LÜKS TORTUSU İSTANBUL'DA !..



1920 sonbaharında General Vrangel'in (üstte) "Beyaz Gönüllü Ordusu", Bolşeviklere karşı savaşı kaybetti ve İstanbul'daki Rus sığınmacıların ülkelerine dönme umutları kırıldı. Kızıl Ordu, Ekim 1920'de Polonya'yla yapılan bir ateşkesten sonra, askeri güçlerini güneyde toplayabilmiş ve Beyazları, Kırım Yarımadası'nın içlerine, Karadeniz kıyılarına doğru sürmüştü. Tek kaçış yolu denizdendi. Kasım başlarında Vrangel, eski İmparatorluk Rusya'sına ait savaş ve nakliye gemilerinden yolcu vapurları, ticaret gemileri ve özel yatlara ve başka gemilerce çekilen mavnalara dek her türlü deniz aracını içeren 130 gemiden oluşan bir donanma devşirdi. Yalpa vurarak Karadeniz'i geçen bu küçük karma filo, 19 Kasım'a gelindiğinde, İstanbul'a demir atmış ve Boğaz, yüzen insan sefaletinden bir adaya dönüşmüştü..
Gemilerde yaklaşık 150.000 kişi vardı ve koşullar korkunçtu. Bu gemilerin hepsi de tıklım tıklım doluydu, hatta bazıları tehlikeli bir biçimde yan yatmıştı. Temizlik imkanları yetersiz kalmış, su ve erzak tükenmişti. Yolcular kendi istekleriyle evlilik yüzüklerini ve boyunlarındaki altın haçları, Rus gemilerinin çevresine üşüşmüş olan girişimci Türklerin kayıklardan uzattıkları su testileri ve ekmek somunlarıyla takas ediyorlardı. Gemilerde çok sayıda hasta ve yaralı vardı. Sığınmacıların büyük çoğunluğunun mal varlığı sırtındakinden ibaretti. 
Beyaz Gönüllü Ordusu'ndan geriye kalanların sayısı 100.000 kadardı. Gemilerde ayrıca 20.000'i kadın, 7.000'i çocuk olmak üzere çok sayıda sivil de bulunuyordu. Sonraki günler ve haftalarda, Fransızlar, askerlerden üçte ikisini bölgedeki geçici kamplarda gözaltına aldılar. Savaş sırasında İtilaf Devletleri'nin feci sonuçlanmış çıkartmalarına sahne olan Gelibolu Yarımadası da bu geçici kampların bulunduğu yerler arasındaydı. Ancak, hem sivil hem asker, on binlerce sığınmacı İstanbul'a akın etti ve burada bir insanlık felaketine yol açtı..



Kasım'da havalar çoktan soğumuştu ; engin Rus ovasından gelen kış rüzgarları Karadeniz'i geçmeye başlamıştı ; barınacak yer, gıda, giyecek ve tıbbi bakım yetersizdi. İtilaf Devletleri makamları, Amerikan Kızıl Haç'ı, Rus Büyükelçiliği ve diğer sivil örgütlenmeler ellerinden geleni yaptılar. Sığınmacıların bir bölümü, sürü halinde, alelacele barınak olarak tayin edilmiş yerlere, terk edilmiş kışlalara ve kısmen yıkık dökük başka binalara yerleştirildiler. Buralarda neredeyse dondurucu bir soğuğa ve açlık sınırında yaşamaya katlanmak durumunda kaldılar. Şanslı olanları, kendilerine Dolmabahçe Sarayı ahırlarında yer buldular. Ancak, birçoğu kendi başının çaresine bakmak ve aklını kullanarak hayatta kalmak zorundaydı. El atmadıkları iş kalmadı. Dil bilenler, bu dilleri öğretmeyi veya İtilaf Devletleri bürolarında çalışmayı denediler. Bazıları, Galata rıhtımında kömür ve çimento torbaları taşıdılar ; Pera'nın sokaklarında tablada ayakkabı bağcığı ve şeker sattılar ; ikramiye çarklarını çevirdiler ; müstahdem, bulaşıkçı ve hizmetçi olarak iş aradılar ; veya düpedüz dilencilik yaptılar. Ordu görevlileri, Galata Köprüsü'nde yoldan geçenlere madalyalarını satmaya çalıştılar (en altta) ..



Yazar John Dos Passos, sokakta tek bacaklı bir Rus askeri görmüştü ; ayakta durmuş, elleriyle yüzünü kapatmış, hıçkırarak ağlıyordu. Bazı subaylar çaresizlikten kendilerini vurdular. Pek çok Rus kadın, Grande rue de Pera'da, bugün bile "Çiçek Pasajı" olarak bilinen bir pasajda çiçek sattı. Biraz parası olan herkes bir iş kurmaya çalıştı : Küçük Rus restoranları, yağmur sonrasında olduğu gibi, mantar gibi bittiler. Eskici dükkanlarının vitrinlerinde, şanslı olanların yanlarında getirmeyi başardığı, yitip gitmiş bir imparatorluğun lüks tortusu sergileniyordu ; mücevherat, saatler, ikonalar, kürkler.. Klasik müzik eğitimi almış müzisyenler, ses sanatçıları ve dansçılar gösteriler düzenliyor ve Batı sanatı beğenisinin oluşmasında etkili oluyorlardı. Böylelikle, kentin kültürel manzarası ilelebet değişti. Vurguncular, Galata'dan Pera'ya çıkan dik merdivenlerde, döviz karaborsasının oluşmasına yol açtılar. Birkaçı bir gecede servet sahibi olduysa da ertesi gün hepsini kaybetti..



Başlangıçtan itibaren herkesin aklında tek bir fikir vardı : İstanbul'dan nasıl çıkmalı ; buradan daha iyi herhangi bir yere nasıl gitmeli. Vrangel ilk başta ordusunu fire vermeden korumaya çalışmıştı. Rusya'ya dönüp savaşmayı umut ediyordu. Ancak, İtilaf Devletleri artık onun Bolşeviklere karşı hareketini desteklemekle ilgilenmiyorlardı ve çok geçmeden askerlerini ve kentteki diğer Rusları dağıtmaya (üstte) ve onları kabul edecek herhangi bir ülkeye göndermeye başladılar ; Balkanlar'a, Batı Avrupa'ya, Amerika kıtasına, Kuzey Afrika'ya, Hindiçin'e gönderildiler..  



VLADIMIR ALEXANDROV'un "Siyah Rus" adlı kitabından alınmıştır..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder