Sayfalar

813 ) YA ÇERKES ETEM ATATÜRK'Ü ÖLDÜREBİLSEYDİ ?!...



Çeşitli derlemelerde anlatılan fakat tarihi belli olmayan Çerkes Etem'in bir suikast girişimi vardır. Niyazi Ahmet Banoğlu'nun "Nükte ve Fıkralarla Atatürk" kitabında olayın kısaca ayrıntıları şöyle anlatılıyor :
Çerkes Etem, asiliğini açığa vurmadan önce, Mustafa Kemal'i kendi icraatına engel olarak kabul ediyor, bilhassa, kendisini bir "baş"a bağlamak hususundaki direnmesini hazmedemiyordu. Bu sınırsız ihtiras dolayısıyla Mustafa Kemal'i ortadan kaldırmak için zaman zaman planlar tertip etmiştir. Bu cümleden olmak üzere bir gün, hasta olan Mustafa Kemal'in istasyondaki evinin etrafını fedaileri ile sardırıyor ve merdiven başlarını tutturuyordu. Kendisi de güya Mustafa Kemal'i ziyaret perdesi altında doğruca onun odasına giriyor.. 
Randevu almadan yapılan bu tepeden inme ziyaretten Paşa derhal kuşkulanıyor ve Etem'e sezdirmeden yastığı altında bulunan tabancasına elini uzatıyor ; aynı zamanda gözlerini Etem'in gözlerine dikiyor..
Bu sırada Mustafa Kemal'in aşağıda bulunan adamları da, binanın çevrilmiş ve merdiven başlarının tutulmuş olmasından şüphelenerek gereken tedbirleri alıyorlar. 
Etem, Atatürk'ün yüzündeki fütursuz ifadeden ve sofadaki ayak seslerinden kuşkulanıyor ve bazı havadan sudan sözlerden sonra hemen uzaklaşıyor..
Lord Kinross, "Atatürk" adlı kitabında, olayın devamını şöyle aktarmaktadır :
Arkadan, yaverlerinin olayı tartışmasını dinleyen Mustafa Kemal, içinden acı acı güldü. Etem'le aralarında bir kurşunluk mesafe kalmıştı. Kendisinin de özel muhafızları olması gerektiğini anlayarak hemen İsmail Hakkı Bey'i çağırttı ve bir muhafız birliği kurmasını söyledi. Muhafızlar Giresun'dan, Karadeniz dağlarının savaşçı Lazlarından seçildi..
Tarih tam olarak belirtilmemekle birlikte Etem'in öldürme planı düzenli ordu kurma girişim sürecine denk gelmektedir. 

    

Mücadelenin daha ilk başlangıcında subay kadrosu beş kişiden oluşmaktadır : Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir )üstte), Rauf Orbay (altta, en sağda), Ali Fuat Cebesoy (altta, en solda) ve Refet Bele (altta, soldan ikinci)..
Savaşın yapılabilmesi için planlama aşamasında gereksinme duyulan kurmay heyeti ise şu kişilerden oluşuyordu : İsmet Bey (Anadolu'ya daha sonra geçmiştir), Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir Paşa ve Refet Bey.. Bunlar Mustafa Kemal'in kendilerine güvenebileceğini düşündüğü komutanlardı. Dönemin önemli komutanlarından birisi olan Fevzi (Çakmak) Paşa'nın (altta, sağdan ikinci) tutumu ise netlik kazanmamış, kimden yana olduğu pek belli değildi..
Durum böyleyken ve hiç beklenilmediği halde bir gün Fevzi Paşa, Ali Fuat Paşa'nın karargâhına çıkageldi. Yolculuğu gizli ve zor olmuştu. Ali Fuat'a, "Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur" dedi. Oturduktan sonra,  "Biz de kavuştuk ama, sanırım biraz geç oldu," diye ekledi. 

             

Ali Fuat Paşa, Fevzi Paşa'nın geldiğini Mustafa Kemal'e telgrafla bildirdi. Fakat aldığı yanıt şu oldu : "Fevzi Paşa'yı geldiği yere geri gönderin." Bununla birlikte birkaç karşılıklı telgraftan sonra, Mustafa Kemal, "Fevzi Paşa'yı hemen trenle Ankara'ya yollayın. Kendisine sezdirmeden peşine muhafız takınız," diye telledi. 

Ankara'ya gelişi büyük gürültü koparan Fevzi Paşa, Büyük Millet Meclisi'nde heyecanlı bir konuşma yaptı. Milli Müdafaa Vekili ve daha sonra İcra Vekilleri Heyeti Reisi, yani Başbakan oldu. Onun ağırlığı, Mustafa Kemal'in birbirlerine rakip komutanlar arasında dengeyi kurmasına yardım etti. Mustafa Kemal, İsmet Bey'i Genelkurmay Başkanı yapmıştı. Ancak yaradılışları ondan çok daha farklı olan Ali Fuat Paşa ile Refet Bey'in İsmet Bey'le araları açıktı. Kendileri baştan beri Mustafa Kemal'in yanı sıra Anadolu'ya geçtikleri halde, bu göreve onun atanmasına, aralarına sonradan katılmış olduğunu ileri sürerek, şiddetle karşı koydular. Ancak Mustafa Kemal bu atamada ısrar etti ve onlar da, bu zor anlarda becerikli birer eylem adamı olarak daha yararlı olabilecekleri kıta hizmetinde kaldılar. Ali Fuat Paşa, yine de İsmet Bey'i bir türlü hazmedemiyordu..
Kurtuluş Savaşı'na liderlik etme konusunda güçlü bir isim Kâzım Karabekir'dir. Bu nedenle, kendisinin düşüncesine bakmalıyız. Ona göre ne yapılabilirse ancak "doğu"da yapılabilirdi. Türlü kuruluşları orada birleştirmeli, hazırlanmalı, olayların gelişmesini beklemeli idi. Ülkenin öteki bölgeleri milli hareket için elverişli değildi.
Mustafa Kemal, Anadolu'ya giden Ali Fuat (Cebesoy) gibi onunla da görüştü. Mustafa Kemal'e göre de Anadolu'da hazırlanmak, fırsat gözetmek, eğer barış şartları ağır olursa girişilecek milli hareketin şartlarını sağlamak lazımdı. Ama O, memleketi doğu ve batı diye ikiye ayırmayı doğru bulmuyordu. Vatan bir bütün olarak ele alınmalıydı ve kurtuluş için milletçe yurt ölçüsünde önlemler ve çareler aranıp bulunmalıydı..



Falih Rıfkı Atay, "Çankaya"da anlatır :
Karabekir daima kendi üstünde gördüğü Mustafa Kemal'e söz verdi ama, komutan o, kuvvet onda idi. Mustafa Kemal'in kendinden başka dayanağı olmadığı, Erzurum Kongresi'ne gelecek olanların da ancak kendisine bağlı kalacakları fikrine saplanmıştı. Mustafa Kemal ise askerlikten çekildikten sonra milletin başına geçmiş olmak durumunda ve davranışı da bu yolda idi..
Karabekir, "Ben şahısların milleti kurtaracaklarına ve kurtuluşun şahısları sivriltmekte olduğuna inanmam," diyordu. 
Sebebi, bir toplantıda : "Milli harekete bir lider lazımdır. Hareketin başına Mustafa Kemal geçmeli, arkadaşlar ona yardımcı olmalıdır," diye bir karar verilmiş olması ve bu fikir etrafında propaganda yapılması idi. Karabekir liderliğe "şahısçılık" damgası vurduğu vakit düşündüğü Mustafa Kemal'i başa geçirmemek ve kendi, açıkça meydanda görünmeksizin, başta bulunmak olduğuna şüphe yoktu. Erzurum'a gelen delegelerden bazıları ile Erzurumlulara verdiği bir çadır yemeğinde, "Bu size birinci yemeğim. İkincisini inşallah İstanbul'da Yuşa Tepesi'nde yiyerek şükran namazını da Eyüp Camii'nde kılacağız," demişti..



Erzurum Kongresi sırasında Kâzım Karabekir'in de Rauf Orbay'ın da kongre başkanlığı için tavrı net olarak ortaya çıkar. Her ikisi de Mustafa Kemal'in başkan olmasını istemez. Fakat öteki delegelerden bazılarının çabasıyla başkanlığa Mustafa Kemal seçilir. Sivas Kongresi'nde de (üstte) Rauf Orbay, Mustafa Kemal'i başkanlığa seçtirmek istemez. Daha Ulusal Kongreler döneminde bile Mustafa Kemal'e karşı şiddetli bir muhalefet olmuştur.
Savaş sonrası siyasal ve toplumsal devrimler sürecinde de muhalefet devam etmiştir. Anılar ve olaylar gösteriyor ki, Mustafa Kemal'in dışındakiler Batılı devrimlere taraftar değillerdir. 
1918-1923 arası Anadolu'da bir Mustafa Kemal Paşa olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi ? Bu sorunun yanıtı "hayır"dır. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün 29 Ekim 1923'e dek gerek kendi grubu içinde gerekse tüm toplumsal ve siyasal yapı içinde karşılaştığı düşmanlık ve muhalefet düşünülürse, bu "hayır" yanıtı daha anlam kazanır. Bırakınız Halife Sultanı ve onun yandaşlarını ; bırakınız dış güçleri ve Anadolu toprağını işgal etmiş olan yabancı düşmanı, Kurtuluş Savaşı'nın sivil ve asker kadrosu bile Cumhuriyet konusunda Mustafa Kemal ile aynı düşünmüyordu. Sivil kadroyu bir kenara itsek bile, zafer kazanmış ordu komutanlarının ve Atatürk'ün en yakın silah arkadaşlarının tutumu açıkça, Cumhuriyet'e karşıdır. Üstelik bu muhalefet, Mustafa Kemal Paşa'nın varlığına, başarısına ve yadsınmaz liderlik yeteneklerine rağmen böylesine şiddetli ve etkilidir.. 
Bütün bu tarihsel koşullar düşünüldüğünde, Mustafa Kemal Atatürk'süz bir Türkiye Cumhuriyeti'nin düşünülemeyeceği ortaya çıkar..



EROL MÜTERCİMLER'in "Komplo Teorileri / Aynanın Ardında Kalan Gerçekler" adlı kitabından derlenmiş bir yazıdır..    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder