Sayfalar

824 ) TAPINAK !...



İlk tapınağı Amazonların kurduğu ve tanrı diye ağaç kütüğüne (xoanon) tapındıkları söylenir. Kallimachus, Amazon Kraliçesi Hippo'nun kurbanlar sunuşunu ve diğer Amazonların da kalkanlarıyla dans edişlerini tasvir eder.. Pausanias, Amazonların aslında tapınak hizmetkarları olduğunu yazar..
İlk taş yapı, İ.Ö. 652'de dikilmiştir. Bu yapının duvarları yoktu ama kutsallığı ve tanrıçanın varlığı, bekçisi oluyordu. Ne var ki sonradan kutsal oluşunun sağladığı koruyuculuk yetmez oldu. 
Lidya Kralı Ardys'in (İ.Ö. 652-625) yönetimi sırasında, Batı Anadolu barbar olan Kimmerlerin Lygdamis önderliğindeki akınlarıyla sarsılmıştı. Bunlar Lidya'nın başkenti Sart'ı ele geçirip Magnesia'(Manisa) yakıp yıkmışlar, sonra Efes'e gelerek Efes tapınağını yağmalayıp yıkarak yerle bir etmişlerdi..
İ.Ö. 564-546'da büyük çapta bir yapıma başlandı. Yapılan bu büyük, etkin ve zengin tapınağın tasarımı Knossoslu Mimar Chersippon ve oğlu Metagenes eliyle hazırlanmış ; yapımına da yine kendileri başlamıştı. Lidya Kralı Kroisos (Krezüs), Efes'i ele geçirdiğinde tapınak henüz tamamlanmamıştı. Kroisos, kendisi de tapınağa sütunlar yaptırarak armağan etti.




Tüm Asya'nın katkılarıyla yapım aralıksız sürmüş ve Artemis'in hizmetkarı Mimar Demetrius ile Efesli Peonius'un çalışmaları ile 220 yılda tamamlanmıştır. Genç Pliny'ye göre bu görkemli yapı 190 metre boyunda, 55 metre genişliğinde idi ve 127 sütunundan 36'sı kabartmalı idi. Her bir sütun 15 metre yüksekliği buluyordu. Tapınak, dipteros tarzında (çift sıra sütunlu) ve hem önden, hem de yanlardan sekizgen stilinde idi. Parthenon'dan dört kez daha büyük ve bir bakıma da devrim yaratmış bir yapıydı. Bu nedenle, "Dünyanın Yedi Harikası"ndan biri sayılıyordu..
İ.Ö.450 yıllarında tapınak yanarak tamamıyla yok olma tehlikesi atlattı, restore edildi..Pliny'ye göre Artemision yedi kez yerle bir olmuştu (onun yaşadığı devir olan İ.S. 2. yüzyıla kadar).. Pliny sonraki kuruluşların tarihlerini vermez. 
Efes'e gelen en göz yıldırıcı saldırgan Xerxes olmuştur. Ama tapınağa el sürmemiştir. Ondan sonra Efes'e yürüyenler de hep onun gibi yapmışlar ve tapınağa dokunmamışlardır. Tarih olayları içinde tapınak böylece zarar görmeden kalmıştır. İ.Ö. 356 yılında, Büyük İskender'in doğduğu gece, Herostratus adında bir çılgının, adı tarihe büyük bir olayla geçsin diye, tapınağı ateşe verip yaktığı söylenir. Aslında tek bir adamın, hatta birkaçının bir arada tapınağı yıkıp yakabilmesi olası görünmez. Tapınak çevresini at üstünde dolanan kolcular vardı, ayrıca içinde de koruyucular hazır durumda bulunuyordu. Tapınağın hemen tümü taş yapıydı. Pek az bir bölümünü oluşturan ahşap işçilik yalnızca kapısını, merdivenlerini ve tavanının az bir bölümünü kapsıyordu. Mermer sütunların her biri 15 metre yüksekliğindeydi. Herostratus'un tapınağı ateşe verebilmek için elinde bir meşale ve bir de merdivenle gelmesi gerekirdi. Sonra, çıkan dumanın koruyucuların ya da tapınağın yakın çevresinde oturan halk tarafından görülmemesi olanaksızdı. Rahiplerden bazıları tapınağın mücevherlerini çalıp yangın çıkarmış, sonra da bu kıyımın suçlusu olarak savunmasız bir deliyi göstermiş olmalıydı. Tapınağın Herostratus eliyle yakılmasının, 2300 yıldan bu yana tartışma götürmez bir tarihsel gerçekmiş gibi kabul olunması şaşılacak şeydir. Bu durum, 1933 yılındaki ünlü Reischtag yangınının bir önce geleniydi sanki.. 
Efesliler, rahiplere tanrıçanın tapınağı neden korumadığını sorduklarında tanrıçanın o gece orada bulunmadığı, Büyük İskender'in doğumunda yardımcı olmak üzere Makedonya'da olduğu yanıtını aldılar !.. Bu düzmecenin kendisi de pek çok şeyi açık etmektedir zaten..

     

Otuz yıl kadar sonra Efesliler, öncekilerden çok daha görkemli, yeni bir tapınak yapmaya koyulmuşlardır. Ayakta kalmış bölümlerinden yararlanarak Kheirokrates ve Dimokrates adlı mimarlar (mimarların adlarını çeşitli kaynaklar başka başka verirler) yapım işini üstlenmişlerdir. Büyük İskender'in Anadolu'ya girdiği İ.Ö. 334'de tapınak daha tamamlanmamıştı. Büyük İskender, Artemision'a değerli armağanlar sunarak Kroisos'un yaptığı gibi yardım etmek istemiştir. Tapınak alınlığına adı oyularak yazılırsa tüm yapım giderlerini üstleneceğine dair de söz vermiştir. Gururlu Efesliler öneriyi, bir tanrının diğer bir tanrı adına tapınak dikmesinin uygun düşmeyeceğini öne sürerek nazikçe geri çevirmişlerdir. Efesli kadınlar mücevherlerini bağışlamışlar ve tapınak böylece Efeslilerin kendi çabalarıyla yeniden kurulmuştur..
İ.Ö. 300'de Antigonous'un oğlu Demetrius Poliorketes, zengin hazinesi nedeniyle tapınağı neredeyse yağmalayacaktı ama askerlerinin gözünden düşme çekincesi onu alıkoydu. Sonradan tapınak hazinesi İmparator Neron'un buyruğuyla yağmalandı. İ.S. 363'de tapınak, öfkeli Gotlar tarafından yerle bir edildi. 
Son yok oluşundan ise Hristiyanlar sorumlu tutulur.. Daha önceleri kıyıma uğrayan Efesli Hristiyanlar, imparatorluk buyruklarıyla da yüreklenerek tapınağa saldırdı. İ.S. 406'da tanrıçanın ünlü heykeli, Demeas adında deli bir Hristiyan tarafından parçalanmıştır. Tapınak, Konstantinopolis (İstanbul) Patriği Nestorius tarafından yıkılmıştır. İmparator Jüstinyen zamanında da mermer taş ocağı olarak kullanılmıştır. Jüstinyen, Konstantinopolis'teki yapılarda işe yarayacak ne varsa hepsini buradan kente taşıttırmıştır, ki Ayasofya'nın sekiz yeşil renkli porfir (billurlu) sütunu da böylece gelmiştir. Tapınağın mermerleri, Efes'teki St. John bazilikasının yapımında da kullanılmıştır..




Efes Tapınağı, ayrıca, dünyadaki en zengin "yatırım bankası" idi. Yatırım yapma hakkından yararlanabilen vatandaşlar, para ve değerli eşyalarını buraya koyarlardı. Senet karşılığı, ödünç para da dağıtılırdı. Bir çeşit Papa olan Megabyzos ve onun emrindeki bir grup rahip, tanrıçanın varlığını yönetirdi. Efes'in bir adı da "Genel Asya Bankası" idi. İşte böylece Artemision, bir yakarı yeri ve el emeği güzel şeylerin üretildiği pazar olmaktan başka aynı zamanda bir kredi kuruluşuydu ki, uluslararası niteliği ile de bu tür kuruluşların ilkini oluşturuyordu.Bugünkü bankacılığın öncüsüydü yani..
Jüstinyen devrinden sonra tapınağın zeminin bataklık bürümüştür. Birkaç yüzyıl boyunca bulunduğu yerle kimse ilgilenmemiş, 17. ve 18. yüzyılllarda arkeologlar yerini bulmak için boşa çıkan çabalar harcamışlardır. Sonunda, British Museum'un bir delegesi olan M. Wood, orada burada kazılar yaparken, beş metre toprak altındaki Artemision mermerleriyle karşılaşmıştır. Bulunan kalıntılar hep Londra'daki British Museum'a götürüldü (üstte). Üzerinde Kroisos'un adını kısmen taşıyan sütun da oradadır. 
"Bir Antika Meraklısının Yaşamındaki Kazalar" adlı kitabında D.G.Hogarth, tanrıça heykelinin kaidesinde pek çok mücevher, heykelcik vb. bulunuşunu anlatır...
Hiçbir şey yerinde kalmamış, dört bir yanı toprak yığıntısıyla çevrili bir toprak çöküntüsü görünümündeki bu yere "İngiliz Çukuru" adı kondu. Kış geldi mi yağmur suyu ile dolar, içinde kurbağalar vıraklayıp kaplumbağalar yüzer. Yaz geldi mi kurur. İç acıtan bir görüntüsü vardır. Bir kıyısında durup bir zamanlar bu yerin Dünyanın Yedi Harikasından birinin yükseldiği ve ölümsüz Efesli düşünür Herakleitos'un düşüncelerini kaleme aldığı yer olduğunu düşünüyor insan..
"Panta reyi".. Gün gelir her şey ilerler,değişir, geçip gider..



HALİKARNAS BALIKÇISI'nın "Altıncı Kıta Akdeniz" adlı kitabından derlenmiş bir yazıdır.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder