ÖZLEM KUMRULAR ve MEHMET PERİNÇEK'in "Zaman Treni" adlı kitaplarında ORHAN SAKİN ile "Osmanlıca" üzerine yaptıkları söyleşiden...
MEHMET PERİNÇEK : Cumhuriyet öncesi Osmanlı'da yazı ve alfabe değişikliği tartışmaları olmuş mudur ?
ORHAN SAKİN : Bu yöndeki tartışmalar Osmanlı'da 19. yüzyılın ortasına dayanır. Arap alfabesinin zorluklarını aşmak konusunda birtakım değişiklikler ve yenilikleri kapsayan öneriler getirildiğini biliyoruz. Bu konuda 1860'lara ait belgeler var mesela. Söz konusu tartışmalar "Arap harflerinin Türkçedeki ünlü sesleri ifade etmedeki yetersizliği ve matbuatta doğurduğu zorluk" çerçevesinde yoğunlaşıyor. Dolayısıyla öneriler, alfabe ve yazı sisteminin ıslahı yönünde. Başta Encümen-i Dâniş yazarları olmak üzere özellikle Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye kurucularından Münif Paşa, ıslahatı gerekli görenlerin başında yer alır..
ÖZLEM KUMRULAR : Arap harflerinin ıslah edilerek kullanılması konusu nedir ?
ORHAN SAKİN : Münif Paşa (altta solda), 1862 yılında alfabenin ıslah edilerek harflerin ayrı ayrı yazılmasını sağlayacak bir sistem geliştirmişti ama önerisi kabul görmeyip "şimdilik" kaydıyla proje rafa kaldırılmıştı..
MEHMET PERİNÇEK : Alfabe konusundaki tartışmalar ve yenilik girişimleri sadece Osmanlı ile mi sınırlıydı ?
ORHAN SAKİN : Hayır. İslam dünyasının çeşitli yerlerinde benzer fikirler ve öneriler söz konusuydu. Mesela Azerbaycanlı Ahund-zade Mirza Fethali (üstte sağda) bunlardan birisidir. Ülkesinde eserleri ile tanınmış olan ve Doğu dilleri tercümanlığı görevini yürüten Ahund-zade, 1863 senesi Temmuz ayında İstanbul'a gelerek geliştirdiği yeni yazı sistemi ve alfabeyi Babıâli'ye sunmuştu. Ona göre, mevcut yazı sistemi, kelimeleri doğru okumaya uygun değildir. Her kelimenin beş-on şekilde telaffuzu mümkün olduğundan bu durum sürekli zorluklara neden olmaktadır. Özellikle İslam dünyasında okuryazar sayısının az olmasının temelinde mevcut yazı sisteminin zorluğunun yattığını söylemektedir. Bu zorluğu ortadan kaldırmak için de kendisinin yeni bir sistem geliştirdiği iddiasındadır ve bu yeni sistemle bilgi ve eğitimin yaygınlaşmasına katkı sağlayacağına inanmaktaydı. Ancak önerisi, imparatorluğun mevcut durumu göz önüne alınarak ve uygulamanın zorluğu öne sürülerek geri çevrilmiş, kendisi madalya ile taltif edilmekle yetinilmişti..
MEHMET PERİNÇEK : Tanzimat da ayrı bir süreç olsa gerek bu konuda.
ORHAN SAKİN : Kesinlikle. Arap harflerinin ıslah edilerek kullanılması doğrultusunda Münif Paşa ile başlayan tartışma Tanzimat devrinde devam etti. Yenişehirli Avni Bey, Namık Kemal, Şinasi, Ali Suavi, Ahmet Mithat Efendi, Şemseddin Sâmi, Macid Paşa, Elhac İbrahim Efendi ve Ali Sedat Bey gibi önemli isimler, bu tartışmada taraf veya karşıt görüşler ileri sürerek yer aldılar. Harflerin ıslahının gerekliliğini savunanlar olduğu gibi karşı çıkanlar da vardı. Mesela Arap alfabesinin doğurduğu zorluğun eğitim ve bilimsel gelişmeye engel olduğu yolundaki görüşlere karşı çıkanlardan birisi de Namık Kemal idi. Hatta bu tartışmalar Meşrutiyet döneminde de devam etti. Yenişehirli Avni, Dr. İsmail Hakkı, İsmail Baltacıoğlu, Celal Sahir ve Ali Nusret gibi isimler etrafında gelişen değişiklik düşüncesi dolayısıyla, "Islah-ı Huruf (Harflerin Islahı) Cemiyeti"nin kurulduğunu görüyoruz..
ÖZLEM KUMRULAR : Enver Paşa'nın da bu konuda bir rolü var mı ?
ORHAN SAKİN : Münif Paşa'nın başlattığı harflerin ıslahı fikrine en büyük destek Enver Paşa'dan geldi. "Enver Paşa yazısı" olarak da adlandırılan sistem, doğrudan doğruya Münif Paşa ile başlayan ve Islah-ı Huruf Cemiyeti'nin öneri ve çalışmalarıyla sistemli hale gelen harflerin ayrı ayrı yazılması esasına dayanıyordu.
Enver Paşa, "huruf-ı munfasıla / ayrı harfler" fikrini uygulamaya koyarken "Tanin" gazetesinde neşredilen Ahmed Hikmet Müftüoğlu ve Celal Esad Arseven'in önerilerini temel almıştı. Buna göre Arap harflerinin sadece baştaki şekilleri esas alınmış ; "elif", "kaf", "vav" ve "ye" harfleri üzerinde bazı değişiklikler yapılmıştı. Balkan Savaşı yıllarında uygulamaya konulan ve daha çok ordu yazışmalarında kullanılan bu imla çeşidi, "Hatt-ı Cedid", Hatt-ı Enverî", "Ordu Elifbası" ve "Alman Yazısı" gibi isimlerle anılmıştı. Ancak Enver Paşa'nın bu yeni uygulaması (altta), zamanlama açısından itirazlarla karşılaştı. Uzun sürmeden de Birinci Dünya Savaşı yıllarında, yine Enver Paşa tarafından uygulamadan kaldırılmıştır..
MEHMET PERİNÇEK : Bu süreçte Latin harfleri veya daha farklı alfabe önerileri olmuş mudur ?
ORHAN SAKİN : Konu hakkındaki etkili görüşlerden birisi de Latin harflerinin kabul edilmesini savunan görüştü. Latin harflerin geçilmesi fikri daha 18. yüzyılın sonlarında Fransız Volney tarafından dile getirilmişti. Bu düşünce Falih Rıfkı, Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Mahmut Esat Bozkurt, Şükrü Saracoğlu, Ahmed Cevad Emre gibi birçok önemli isim tarafından savunuldu. Dr. Abdullah Cevdet de "İctihad" dergisindeki yazılarıyla, Latin alfabesinin en ateşli ve sistemli savunucuları arasında yer alır. Alfabe ve yazı tartışmalarının hızlandığı bir zamanda bazı Arnavutlar 36 harften oluşan Latin alfabesi kökenli bir alfabe kullanmaya başlamışlardı. Bu alfabe 1908 yılında gözden geçirilerek ufak tefek değişiklikler yapıldı ve Müslüman Arnavut ileri gelenlerince Şeyhülislamlığa başvurularak bunun şeriatça uygun olup olmadığı soruldu. Cevap olumsuzdu ; "Latin harfleri ile İslam mekteplerinde eğitim yapılmasının asla uygun olmayacağı" şeklinde fetva verilmişti. İttihat Terakki'nin en tanınmış yazarlarından Hüseyin Cahit (Yalçın) ise harflerin Türklük ve Müslümanlıkla ilgisi olmadığını, bu itibarla Arnavutlar Latin alfabesini alırlarsa kısa bir zamanda ilerleyeceklerini savunmaktaydı. Arnavutların Latin alfabesini kullanmalarına engel olunmamasını, hatta imkânı varsa bunu "bizlerin de" kabul etmesi gerektiğini ileri sürmekteydi..
ÖZLEM KUMRULAR : Bir de yanılmıyorsam Ermeni alfabesinin kullanılması önerisi var.
ORHAN SAKİN : Evet, harflerle ilgili diğer bir öneri de Macit Paşa tarafından dile getirilen Ermeni harflerini kullanma fikriydi. Bu sistem pek taraftar bulmadı ama aslında yüzlerce yıllık bir uygulamaya sahipti. Ermeni harfleriyle Türkçe metinlerin yazılması, sadece Türkiye'deki Ermeniler tarafından değil, 11. yüzyıldan beri Karadeniz'in kuzeyinde "Kıpçak Ermenicesi" adıyla kullanılıyordu. Bu yazı türüyle çok sayıda tarihi, hukuki ve dinsel metin günümüze kadar gelmişti. Mesela Leiden'da basılmış ilk Türkçe kitap, Ermeni harfli Kıpçak Türkçesi ile yazılmış bir dua kitabıdır. Bunlardan başka Orhun veya Uygur alfabesinin kullanılması, hatta tamamen yeni modern bir alfabe yaratmak fikrini savunanlar dahi çıkmıştı. Ancak bu öneriler de pek taraftar bulamamıştır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder