Sayfalar
▼
878 ) İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NA NASIL GİRMEDİK ?!...
26 Aralık 1981'de kaybettiğimiz eski milletvekili, bakan, büyükelçi, senatör ve senato başkanı Suat Hayri Ürgüplü (1903-1981), 21 Eylül 1974'de TRT Televizyonu'nda, Hıfzı Topuz ile yaptığı söyleşide şöyle anlatıyor...
1943'de hükümete gençleri almayı tasarlayan rahmetli İnönü dört arkadaşımla bizi kabineye aldı. O yıllarda en önemli konu Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'na katılıp katılmamasıydı. Gayet iyi hatırlarım. Churchill ve Roosevelt tarafından İnönü Kahire'ye davet edildiği zaman bizi topladı ve aynen şunları söyledi :
"Arkadaşlar Kahire'ye gidiyorum. Beni almak için Churchill'in oğlu Randolf Churchill ile Roosevelt'in oğlu da geldi. Uçağı onlar kullanacak yani bir kazaya uğrarsam onlar da evlatlarını kaybetmiş olacaklar fakat bilin ki bir harp teklifi karşısında kalacağız. Onun için sizden tam yetki istiyorum. Onlara ben parti başkanıyım, Milli Şef'im ama yetki meclisindir diyemem. Bizim durumumuzu çok iyi biliyorlar. Bu konuda bana yetki verecek misiniz ?.."
Oybirliğiyle kendisine bu yetkiyi verdik. İnönü Kahire'ye gitti. Döndükten sonra gayet iyi hatırlıyorum, ben en genç bakan olarak her zaman masada en uzakta oturmayı tercih ederdim. İnönü birden beni çağırdı. "Gel yanıma otur," dedi. Bir iskemle alıp oturdum. Kahire'de tuttuğu tutanakların bazılarını bana uzatarak, "Sen yeni harfleri rahatça okuyorsun, sesin de müsait, bunları oku bakalım," dedi.. Notları okudum bitirdim. Bugünkü gibi hatırlarım, çünkü eve döner dönmez bunları not etmiştim. İnönü, Churchill ve Roosevelt arasında yedi toplantı olmuştu. Numan Menemencioğlu, Eden ve Hopkins yani Dışişleri bakanları arasında da on bir toplantı düzenlenmişti..
İnönü'ye savaşa katılma yetkisi vermiştik. O da bu yetkiye dayanarak ayrıntıları görüşmüş. Savaşa girmemiz için 1 Nisan tarihini önermiş. Ama Churchill bunu biraz uzak bularak 1 Mart'da savaşa katılmamızı teklif etmiş. Roosevelt araya girmiş ve 1 Nisan'ın nisan şakası olacağını belirterek 15 Mart tarihini önermiş. Ve böylece bizim 15 Mart'da kesinlikle savaşa katılmamız uygun görülmüş. İnönü bu kararı bize bildirdi. Teker teker düşüncelerimizi sordu. Biz de bu tarihi kabul ettik. Ama meclisten savaş kararı alınması gerekiyordu.
O sırada olağanüstü bir durum oldu. Benim sağımda Mareşal Fevzi Çakmak oturuyordu, solumda da İsmet İnönü. Toplantılarımız iki gün sabahın dördüne kadar sürdü. Tam kararın alınacağı sırada Mareşal elini masaya vurdu ve şöyle dedi : "Mademki savaş kararı aldınız, bundan sonrası askerlerin konuşacağı bir konudur. Ordunun ne durumda olduğunu biliyor musunuz ? Ben size bunu anlatacağım," . Mareşali dinlediğimiz zaman ordunun savaşa gidecek bir durumda olmadığını anladık.. Mareşal, Büyük Atatürk'ün kurduğu bütün kuruluşların Alman uçaklarının bombardımanıyla çok kısa bir zamanda büyük darbe yiyeceğini belirttikten sonra şöyle dedi : "Onlar isterse ben Kahire'ye giderim. İstemezlerse onlar buraya gelirler, konuşuruz. Adana Konferansı'nda bize askeri yardım sözü vermişlerdi. Ne oldu ? Sözlerini yerine getirdiler mi ? Onlar önce gerekli silahları, cephaneyi versinler, hazırlanalım. Yoksa bu halde savaşa girmemiz felaket olur.."
Mareşal'e hak vermemek söz konusu olamazdı. Durum İngilizlere ve Amerikalılara bildirildi. Onlar da olayın nasıl bir felakete yol açabileceğini anladılar. Ankara'ya yeni bir heyet gönderdiler : "Earl of Tunisia" denilen General Alexander, Akdeniz Filosu Kumandanı Lord Canningham ve General Paget.. Mareşal onlara durumumuzu anlattı. Onlar da, "Türkiye gerçekten bu durumda savaşa giremez. Girerse büyük karışıklıklar olabilir," dediler..
Bunun üzerine savaşa girmemiz ertelendi..
Savaş artık sona ermek üzereydi. Onlar istemediği halde biz gerek Japonya gerek Almanya ile siyasal ilişkilerimizi kestik, ardından onlara savaş ilan ettik. Ama bu savaş ilanı hiçbir sonuç vermedi. Müttefikler zaten savaşı kazanmış durumda idiler. Biz böylece harp musibetinden gerçekten kurtulmuş olduk..
Bu konuşmadan üç gün sonra, 24 Nisan 1974'de, Hıfzı Topuz, Şevket Süreyya Aydemir'den (altta), aşağıdaki mektubu alır :
"Televizyonda Suat Hayri Ürgüplü ile yapılan ilginç konuşmayı izledim. Sayın Ürgüplü tabii, açık ve yetkili konuştu. Fakat bir noktada, Kahire Konferansı ve orada Türkiye'nin harbe girmesi için gün tayin edilmesi konusunda olayların akışına bir başkalık getirdi ; o da, İnönü'nün Kahire Konferansı'nda Türkiye'nin harbe sokulmasını iyi bir taktikle önlediğidir. Bunu kendisinden de böyle dinledim. Hatta bu konuda bana, 'Kahire'den ayrılırken Churchill bana dargın gitti,' demişti. Rahmetli Cevat Açıkalın da bunu doğruladı. Zaten Churchill de İnönü'nün cumhurbaşkanlığından ayrıldığı zaman kendisine yazdığı bir telgrafta İnönü'nün bu başarısını över.
"Eliot Roosevelt 'İfşa Ediyorum' kitabında İnönü'nün, direnişini ve fazla olarak bu direnişi müttefiklere bir protokolle onaylattığını yazar.
"İnönü'nün her şeye rağmen harbe girmeyişi ise onun bütün siyasi hayatının zirve başarısıdır. Kabineden yetki almış ama onu kullanmamıştır.
"Sayın Ürgüplü'yü Ankara'da soruşturdum, kendisini bulamadım. 'İkinci Adam'ın üçüncü baskısı yapılıyor, işi aydınlatmalıyım.."
HIFZI TOPUZ'UN "GÜLÜMSEYEN ANILAR" ADLI KİTABINDAN ALINTIDIR..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder