Sayfalar

902) BİLİMSEL BİR ARAŞTIRMAYA KONU OLMUŞ İLK OSMANLI CASUSU

henri ii ile ilgili görsel sonucu   diane de france ile ilgili görsel sonucu

Osmanlı ve Avrupa belgelerinin titizlikle karşılaştırılmasıyla hikayesi bilimsel bir makaleye konu olmuş ilk Osmanlı casusu, esas adı Gabriel Defrens olan bir Fransızdır..
1554 ya da 1555'de Blois'da doğan Gabriel, Mısır'ın ticaret merkezi İskenderiye Limanı'ndaki Fransa konsolosunun oğludur. Fransa Kralı II. Henri'nin (üstte) gayrimeşru kızı Prenses Diane de France'ın (üstte sağda) maiyetinde yetiştikten sonra, genç yaşta, muhtemelen İskenderiye'ye babasının yanına giderken Dalmaçya'da "Morlak" adı verilen haydutlarca yakalanmış ve Osmanlılara esir olarak satılmıştır. Ardından, kölelikten bir şekilde kurtulmuş, Müslüman olmuş ve saray çevreleriyle yakın ilişkiler kurmayı başarmıştır. Hem saraya gerekli lüks metaları almaktan sorumlu bir hassa tüccarı, hem de Fransa elçiliğinde çalışan bir tercüman olması aslında ilk başta çelişkili bir durum olarak gözükebilir. Ancak esas faaliyet alanının espiyonaj ve diplomasi olduğu düşünülürse, tüccarlığın Defrens'in rahat dolaşması için bir kılıf oluşturduğu hemen anlaşılır. Osmanlı Sarayı ile ilişkileri sayesinde, efendisi Fransa Elçisi Germigny'nin de takdirini kazanmıştır. Elçi, 1580 yılında kendisine İkinci Vezir Lala Mustafa Paşa ile bir görüşme ayarladığı için onu övecek, bir sene sonra da Fransa'ya gönderilen Osmanlı elçisinin kılavuzluğuna onu layık görerek güvenini gösterecektir..
Defrens, İstanbul'da casuslukla diplomasiyi başarıyla harmanlayan tipik bir mühtedidir. Osmanlıca ve Fransızcanın yanısıra İtalyanca, Rumca ve idare edecek derecede Latince bilmektedir.
İstanbul ile Madrid arasında yüzyılın en uzun savaşını durduracak ateşkes anlaşması için görüşmelerin kazara da olsa başladığı 1579 yılının Şubat ayında, Defrens İspanya'ya gönderilecektir. 

İlgili resim

Burada ne yaptığı bilinmiyor, fakat daha sonra Fransa üzerinden İngiltere'ye geçtiğini ve Kraliçe I. Elizabeth'e (üstte) Sultan'ın mektubunu verdiğini biliyoruz. Doğu Akdeniz ticaretine doğrudan katılmak isteyen İngilizlerin William Harborne vasıtasıyla Sultan III. Murad'dan kapitülasyon almaya çalıştıklarını ve 1580'de bunu başardıklarını da ekleyelim. Defrens'in Londra'ya getirdiği mektuplar da bu konuyla ilgili olmalıdır..
Gabriel, 1580 Temmuz'unda İstanbul'a dönmüş ve İspanyollarla yapılan ateşkes görüşmelerine taş koymak isteyen efendisi Germigny'e Lala Mustafa Paşa ile bir görüşme ayarlamayı başardıktan sonra, Eylül'de, hassa tüccarı olarak saraya saat ve benzeri mekanik aletler almak bahanesiyle Ragusa'ya doğru yola çıkmıştır. Buradan, önce Venedik'e, ardından da Habsburglar egemenliğindeki Augsburg ve Nürnberg'e gideceği tahmin edilmektedir. Yolculuğunu, Sultan'ın mektuplarını kraliçeye vereceği İngiltere'de sonlandıracaktır..
Kasım ayında Londra'ya varmıştır bile ; İspanya Elçisi Bernardino de Mendoza'nın raporuna göre, yanında getirdiği mektuplarda, III. Murad İngiliz tüccarların Osmanlı topraklarında ticaret yapabileceğini belirtiyor ve Elizabeth'i, II. Felipe'ye karşı mücadele eden Portekiz tahtının müddeisi (hak iddia eden) Dom Antonio'ya yardım etmeye çağırıyordu. Portekiz Kralının 1578'de Fas'ta savaş meydanında ölmesi, annesi bir Portekiz prensesi olan İspanya Kralı ve Habsburg hanedanının başı II. Felipe'yi Portekiz tahtının varisi haline getirmişti. Aslında tahtın başka müddeileri de vardı. Bunlardan biri olan ve kısa bir süre tahta geçmeyi de başaran Dom Antonio (altta), dönemin meşhur komutanı Alba Dükü Fernando Alvarez de Toledo komutasındaki İspanyol kuvvetleri tarafından mağlup edilecek ve tüm umudunu Osmanlıların başını çektiği ve Elizabeth ile IV. Henry'nin de katılacağı bir ittifaka bağlayacaktı..
Bu ittifakın hiç gerçekleşmediğini, Dom Antonio'nun 1595 yılında hayal kırıklığı içinde Paris'te öldüğünü ve Portekiz tacının 1640 yılına kadar Habsburg Hanedanında kaldığını belirtelim.

İlgili resim

11 Aralık 1580'de Londra'dan ayrılan Gabriel buradan Hollanda'ya geçmiştir. Habsburgların baskıcı dini politikalarından bıkan, özerkliklerine çok düşkün Kalvinist şehirler Willem van Oranje (altta) liderliğinde ayaklanıp bir konfederasyon oluşturmuştu ; bugünkü Hollanda'nın da temelini atan bu konfederasyon sonradan "Birleşik Eyaletler / Pays Bas" adını alacaktı. Gabriel'in burada Willem ile ne konuştuğu az çok tahmin edilebilir. Muhtemelen, III. Murad'ın ve belki de I. Elizabeth'in mektuplarını vermiş ve her iki hükümdarın da isyanı desteklediğini belirtmiştir. Bu isyan Osmanlı stratejisi için kilit önem taşımaktaydı.Bölgenin coğrafi şartlarının zorluğu Habsburgların isyanı bir türlü bastıramamasına ve bu bitmek bilmeyen savaşa bir servet yatırmasına yol açmıştır. İsyan uzadıkça Akdeniz savunması aksamakta ve bu da doğuda Safevilere karşı uzun ve masraflı bir savaşa girmiş olan Osmanlılara rahat bir nefes aldırmaktadır..

willem van oranje-ottoman empire ile ilgili görsel sonucu

Venedik üzerinden İstanbul'a dönen Defrens, başkentte uzun süre kalmayacaktır. Siyavuş Paşa'nın isteğiyle, III. Henri'yi 1582'de düzenlenecek ve tam bir emperyal propagandaya dönüşecek olan sünnet törenine davet etmek için Fransa'ya gönderilen Osmanlı Elçisi Hasan Ağa'ya eşlik edecektir. Ragusa üzerinden Venedik'e gittikten sonra, Hasan Ağa bir müddet burada kalacak, Defrens ise sultanın mektup ve hediyelerini alarak tek başına Paris'e götürecektir. Eylül'de Fransa Kralının huzuruna çıkan Defrens, III. Henri'nin Fransa elçisine yazdığı bir mektupla Venedik'e geri dönecek, Hasan Ağa ve Ali adlı bir Divan-ı Hümayun tercümanıyla birlikte tekrar yollara düşecektir..
Osmanlı diplomatları Bergamo-Milano-Cenevre-Lyon-Orléans ve Bourg-la-Reine üzerinden 8 Kasım'da Paris'e varmıştır. Yanlarında yenilenen kapitülasyonu da getiren heyet yirmi gün Paris'te kaldıktan sonra gene Venedik üzerinden geri dönecek ve 29 Mart 1582'de İstanbul'a ulaşacaktır. 

İlgili resim

Susan Skilliter'in 1970'li yıllarda incelediği belgeler Defrens'in izini burada kaybediyor. Gene de ; renkli bir kariyerin sadece iki buçuk yıllık kısmı bile bize birçok şey anlatıyor. İlk olarak, Avrupa'nın birçok yerini dolaşan Gabriel Defrens'in görünürdeki iki mesleği olan tercümanlık ve tüccarlık dışında neler yaptığını tahmin etmek zor değildir. Tecrübeli diplomat Avusturya elçisi Joachim von Sinzendorff'un Viyana'yı ivedilikle bu casusa karşı uyarması boşuna olmasa gerek. 
Zaten daha önce de gördüğümüz gibi, ticaret ve diplomasi casusluğun üvey kardeşidir. Elçiler ve tüccarlar, özellikle Defrens gibi lüks meta ticareti yapanlar, mesleklerini rahatça dolaşmak, siyasi elitlerle iş tutmak ve para kazanmak için kullanmaktadır. Elçi espiyonaj dünyasının işvereni ise, tüccar da çalışanıdır. Eline para geçeceğini bildikten sonra, bilgiyi de buğday, kumaş veya mücevher gibi en çok para verene satmakta tereddüt etmeyecektir..
Kime çalıştığı pek de belli olmayan bu Fransız'ın kariyeri bize bu gibi siyaset ve diplomasi simsarlarının merkezi hükümetlerden bağımsız birer aktör olduklarını kanıtlamaktadır. Müslüman olup esaretten kurtulmuş ve Topkapı Sarayı'nda hassa tüccarı olarak çalışan Fransız asıllı bir tüccar nasıl aynı zamanda Fransa elçiliğinde tercüman olarak çalışıp III. Henri'den maaş almaktadır ?.. Bir yandan Fransa elçisine çalışırken, öte yandan nasıl III. Murad'ın mektuplarını Londra'ya, Kraliçe Elizabeth'inkileri ise Willem van Oranje'a taşımaktadır ?.. Fransa elçisi bir Osmanlı veziri ile görüşmek için niye kendi emrinde çalışan bir tercümandan yardım isteme ihtiyacı duymuştur ?..
Bu soruların cevabını çalışanlarının sadakatine ipotek koymakta henüz o kadar ısrarcı olmayan Yeniçağ hükümetlerinin doğasında aramak gerekir. Emekleme aşamasındaki merkezi bürokratik yapılar, bizim bildiğimiz anlamda rasyonel bürokrasilere dayana hükümetler gibi değildir ; "kapu" halklarından oluşan devlet de modern devlete benzemez. Her ne kadar ortak bir devlet çıkarı kavramı bulunsa da, aslında devlet kendisini oluşturan grupların çıkarlarının toplamından, daha doğrusu asgari müşterekinden ibarettir..

emrah safa gürkan casus ile ilgili görsel sonucu

      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder