Sayfalar

932 ) KUMBARANIN TARİHİ..

   

Herkesin mutlaka kumbara ile bir anısı vardır. Kimimiz bankaların dağıttığı o klasik tiplerdeki kumbaraları görünce çocukluğumuza döneriz, kimimiz de içinden cımbızla para çekmeye çalıştığımız günleri hatırlar, tebessüm ederiz..
Günlük yaşamda kullandığımız her şey gibi tabii ki, kumbaranın da bir tarihi var ve MÖ 2. yüzyıldaki Antik Yunan yaşamına kadar dayanıyor. Hatta en eski buluntulardan biri Aydın'ın Söke ilçesindeki Priene antik kentinden çıkmış. Farklı kültürlerde rastlanan farklı tasarımlar arasında bazı istisnalar olsa da arkeolojik kazılarda genelde pişmiş topraktan yapılmış kumbara türleriyle karşılaşılıyor. Bu nedenle çok kültürde kumbara "ateş kutusu" olarak anılmış.
İlginçtir, kumbaranın bir başka yaygın adı da tarihsel süreç içinde "domuz kutusu" olmuş. Aslında bunun da pişmiş topraktan yapılmasıyla ilgisi var ; çünkü seramiğin közden çıkarıldığındaki hali geçkin bir portakala benzediği için, tüm Ortaçağ boyunca bu ton, domuz rengi olarak adlandırılmış..
Gerek ateş gerekse de domuz kutusu olarak bilinen kumbaralar, bankanın olmadığı, yüzyıllar öncesinde de, insanların birikimleri ve ufak tefek değerli eşyaları için ilk akla gelen korunaklı yer olmuş. İçine para atılacak bir küçük deliği dışında açılma mekanizması olmayan bu kumbara tiplerinin gerektiğinde boşaltılması için kırılması gerekiyormuş. İşte, o günlerden kalan, bu toprak kabın kırılarak içindeki paranın alınması işlemi, yani günümüz İngilizcesindeki "breaking bank" tabiri, bizdeki "kesenin ağzını açmak" gibi bir anlam ifade ediyor ve hâlâ yaygın olarak da kullanılıyor.. 



Sanayi Devrimi ile birlikte, yeni bir yaşam umuduyla büyük yerleşkelere akın eden köylüler için, zor koşullardaki yaşam şartlarına rağmen yeni fırsatlar, yaratıcılık ve girişimcilik gibi yeni kavramlar ortaya çıkmış. Tabii ki şehir yaşamının yalnızlığı içinde büyük hayallerin küçük tasarruflar ile yakalanabileceği inancıyla birikim yapanlar için kumbaralar tekrar gözde olmuş..
Bankaların özellikle çocuklara hitaben tasarruf bilincini yaymak amacıyla, bizim bugün anladığımız anlamda kumbara dağıtması ise 1920'li yıllarda bir İngiliz bankasının girişimiyle olmuş. Güvenli bir ortamda saklanan kilitli kumbara kutuları ile su damlalarının bir gün büyük bir göle dönüşebileceği savı bu yıllarda okullarda sık sık vurgulanmış ve kumbara o günden itibaren belki de dünyanın her yerinde çocuklarla özdeşleşmiş.Bu anlayışın kabul görmesi sonrasında da kumbaralar hep çocuklara yönelik olmuş, genelde ilgi çekici ve oyuncak formlarında tasarlanmış..

    

Birinci Dünya Savaşı'nın etkisinin sürdüğü ve başta gıda ürünleri olmak üzere çok şeyin zor bulunduğu bu yıllarda kumbaralara atılacak para bulmak herhalde çok zordu. Savaşın bitmesiyle zorluklar bitmedi ; bu defa da tüm dünya ekonomilerini derinden sarsan 1929 yılı ekonomik krizi kapıyı çaldı. İnsanların yaşama ve ayakta kalma mücadelesi birikimin önüne geçti ve gelecek güzel günlere olan beklentiler, kumbaraları boş bıraksa da herhalde umutsuz bırakmadı..
Büyük savaşın bitimi ve krizin sona ermesiyle birlikte İngiltere'den başlayan bankaların kumbara dağıtma sevdası çok kısa bir zaman içinde tüm dünya ülkelerine yayıldı ve çocuklara yönelik sevimli kumbara tasarımları dört bir yana dağıldı..



Kumbara biriktirmek, koleksiyoncuları peşinden koşturduğu gibi aynı zamanda nesiller arası kurulan bir bağın simgesi de oluyor. Kumbara denildiğinde artık herkesin aklına gelen klasikleşmiş modeller var. Kimi ev, sandık ya da araba şeklindeki kumbaraları hatırlıyor, kimi de farklı hayvan ve geometrik olarak tasarlanmış özgün tiplerini. Hangi tipi olursa olsun, kumbara çocukluğumuzu hatırlattığı gibi gelecek güzel günlere olan inancı da simgeliyor olmalı..  

İRFAN YALIN'IN "CUMHURİYET GAZETESİ"NİN 19 AĞUSTOS 2018 TARİHLİ "PA7AR" EKİNDE YAZDIĞI YAZIDAN ALINTIDIR..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder