Sayfalar

965 ) PARİS KOMÜNÜ'NDEKİ TÜRKLER !..



Dokuz kişiydiler : Reşad Bey, Nuri Bey, Agâh Efendi, Rıfat Bey, Mehmed Bey, Hüseyin Vasfi Paşa, Ziya Paşa, Ali Suavi ve Namık Kemal..
Avrupa'ya kaçmak zorunda kalmışlardı. 1867 Mayıs'ında İstanbul'dan ayrılmalarının nedeni, hürriyet aşkıydı. Meşrutiyetin ilan edilmesini istiyorlardı..
Avrupa'ya kaçtıklarında ilk yaptıkları gazete çıkarmak oldu. "Muhbir", "Hürriyet", "İttihat" vb. Ancak yıllar geçtikçe dokuz ihtilalci arasında kişisel ve ideolojik ayrışmalar yaşandı. Grup dağıldı. Kimi Londra'ya, kimi Cenevre'ye, kimi de Brüksel'e gitti..



Genç Osmanlıların ilk kurucuları ; Reşad, Nuri ve Mehmed birbirlerinden kopmadılar, Paris'te kaldılar.. 
Aslında bu üç isim başından beri diğerlerinden farklıydı. Öncelikle onlar, meseleyi sadece Saray'dan mevki kapmak olarak gören Mısırlı Prens Mustafa Fazıl'ın teklifiyle yurtdışına çıkmamışlardı. Bu nedenle Namık Kemal, Ziya Paşa ve diğerleri gibi Mustafa Fazıl'dan para/maaş almamışlardı. Onlar ihtilalcilik ile parayı birleştiremiyorlardı. Meseleyi sistem sorunu olarak görüyorlardı. "Sadrazamların veya bürokratların değişmesiyle sorun çözülemez," diyorlardı.
1870 yılında Genç Osmanlılar kendi sorunlarıyla boğuşurken, Fransa'yı da hiç iyi günler beklemiyordu. III. Napoléon'un başlattığı Fransa-Prusya Savaşı, Fransızların yenilgisiyle sonuçlandı. Prusyalılar Paris'i kuşattı. Parisliler Cumhuriyetçi General Louis Adolphe Thiers liderliğinde direnme kararı aldı. 
Paris'teki üç Jön Türk, Reşad, Mehmed ve Nuri bir akşam Saint-Michel'deki bir kahveye oturup ne yapacaklarını konuştular. Üçü de aynı fikirdeydi. Parisliler gibi onlar da Cumhuriyet'i koruyacaklardı. 4 Eylül 1870'de General Thiers'e mektup yazdılar. Üç mektubun da metni aynıydı :
"General, Türk'üm ve vatanıma Fransa'nın yaptığı hizmetleri unutmadım. Minnet duygusunun ve büyük bir millete zaruri olan demokratik ruhun heyecanıyla yazıyorum.
"General, sizden rica ederim ; Fransız Cumhuriyeti'nin düşmanlarıyla harp etmek için beni gönüllü olarak Fransız ordusuna alınız. 
"Vatanseverliğiniz hakkındaki hayranlığımı ve Cumhuriyetçi Fransa için beslediğim bağlılık duygularımı lütfen kabul ediniz General."
Yanıt olumluydu..



Böylece üç Jön Türk Fransız ordusuna katıldı. Prusya işgaline karşı direnen Parislilerin yanında üç de Türk vardı artık. Karargâhtan kendilerine askerî giysiler verildi. Üniformaları giydiler. Ama bir tek başlarındaki kırmızı fesleri çıkarmadılar. Onlara, "kırmızı fesli Türk gönüllüleri" adı verildi..
İşgal Paris'i gün geçtikçe zora soktu. Yemek ve su stokları tükenmişti. Prusyalılar kenti sürekli topa tutuyordu. General Thiers Prusya ile anlaşma imzalamak zorunda kaldı... Ve Paris düştü..
Ancak Paris'in bu kadar rahat elden çıkarılmasını yoksul mahalleler kabul etmedi. Direnişe devam kararı aldılar. 1871 Mart'ında "Paris Komünü" yönetimi devraldı.. Yoksulların, işçilerin Paris'i ele geçirmelerine karşı çıkan Fransız burjuvalar ise, Versay Ordusu ile Paris'e saldırdı !..  
Tüm bu kargaşalar sürerken Reşad, Nuri ve Mehmed, Brüksel'deki Jön Türk Agâh Efendi'nin yanına gitti. Yol parasını Reşad'ın baba yadigârı saatini satarak bulabilmişlerdi.. Sonraki aylarda yine Paris'e döndüler ama Paris, eski Paris değildi artık..

    

İstanbul'a dönüp dönmeme konusunda aralarında tartışma çıktı. Mehmed diğer ikiliden ayrıldı. Reşad ve Nuri Bey İstanbul'a dönmenin yollarını aramaya başladı. Yurda döndüklerinde cezaevine girmek istemiyorlardı. Akrabaları ikisi için seferber oldu..
Ama işler kolay yürümüyordu. Bekleme günleri geçmek bilmedi.. Reşad ve Nuri beş parasız kaldı. Paris'in o soğuk günlerinde sobasız bir odada ısınmak için güreş bile tuttular !..
Sonuçta affedilen Reşad ve Nuri İstanbul'a döndü. "İbret" gazetesinde Paris Komünü'nü destekleyen makaleler kaleme aldılar ve yine sürgüne gönderildiler. Ama hayatlarının sonuna kadar Paris Komünü'ne ve "Enternasyonal"e bağlı kaldılar. 
Mehmed Bey Paris'te kalmayı sürdürdü. Amcası Mahmut Nedim Paşa sadrazam olunca, iyi bir görev vereceği teminatıyla yeğenini İstanbul'a çağırdı. Mehmed Bey'in yanıtı tam bir ihtilalci yanıtıydı
"Meşrutiyet olmadıkça İstanbul'a gelmem !.."  
Jön Türkler arasında en radikali oydu. Paris'te gazetecilik yapmayı sürdürdü. Fransa'nın ünlü gazetesi "Liberté"de makaleler yazan tek Türk oldu..
1874 yılında, nedeni bilinmeksizin, İstanbul'a döndü. Aynı yıl vefat etti..

Bildik şiiri biraz değiştirerek yazımızı noktalayalım :
"Bizim de devrimcilerimiz var Che Guevara / Kendi topraklarında tanınmasalar da.."
Nasıl tanınsın, bilinsin kendi topraklarında ?..
İnsanlığın rönesansı için, dünya uygarlığı için ölümü göze alan ilerici aydınlarımızı bize hiç anlatmadılar. Gericilere karşı mücadele veren münevverlerimizi kaçımız tanıyoruz ?..
Jön Türklerden İttihatçılara ; İttihatçılardan Kemalistlere taşınan bu uygarlık savaşının simgelerinden bile haberimiz yok !..
Öyle olmasa İstanbul'daki Abide-i Hürriyet Anıtı'na sahip çıkmaz mıyız ?.. 
Anıtın neden yapıldığını bile çoğumuz bilmiyor artık. Oysa Türkiye'nin aydınlanma mücadelesinin simgesidir Abide-i Hürriyet... Ve Ankara'daki Anıtkabir gibi, bize mirastır..


siz kimi kandırıyorsunuz ile ilgili görsel sonucu

SONER YALÇIN'IN, KIRMIZI KEDİ YAYINEVİ  (2008) BASKISI, "SİZ KİMİ KANDIRIYORSUNUZ !" ADLI KİTABINDAN DERLENMİŞ BİR YAZIDIR..   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder