Sayfalar

980 ) İSTİKLAL CADDESİ ADINI NASIL KAZANDI ?!...

       

Ünlü Sovyet edebiyatçısı Lev Nikulin (1891-1967) (üstte), "Stroim" (Kuruyoruz) adlı Rus dergisinin 1934 yılı Mayıs ayına ait sayısında, "İstanbul'da Bahar" başlıklı yazısında, İstiklal Caddesi'nin gerçekten İstiklal Caddesi olması öyküsünü anlatır..
Bağımsızlık için büyük savaş 1922 yılında İzmir'in geri alınmasıyla bitmiştir. Bağımsızlık için küçük savaş ise devam etmiş, muharebelerden biri 1933 yılında İstiklal Caddesi'nde cereyan etmiştir. "Yataklı Vagonlar ve Avrupa Ekspresleri Şirketi"nin (Wagon-Lits) Pera'daki ofisinde çalışanlardan Naci Bey, Türkçe konuştuğu için Belçikalı müdürü Sinyor Jannoni tarafından cezalandırılır. Bu cezayı ödemeyi reddedince de Naci Bey işten atılır. Türkiye'ye yeni gelen Sinyor Jannoni'ye göre Anadolu'da, İstanbul'un diğer semtlerinde Türkçe konuşmak mümkün ve serbesttir. Ancak Pera'da, hele hele uluslararası bir şirkette Batı diyalekti ile bir Batı dili konuşulmalıdır..
Kendi ülkesinde kendi dilini konuştuğu için işten atılan Naci Bey, İstanbul basınına başvurur. Ancak o dönemde İstanbul basını, "Nazire Hanım mı, yoksa Feriha Hanım mı Miss Turkey olmalı ?" meselesini tartışmaktadır. Naci Bey'in bu haberi, ancak küçük bir yer bulur..

1933 yılı vagon-li, naci bey,sinyor jannoni ile ilgili görsel sonucu    1933 yılı vagon-li, naci bey,sinyor jannoni ile ilgili görsel sonucu

Fakat Nikulin'in ifadesiyle gazetelerin yayınlandığı günün saat dördünde dikkatli Türk okuyucuları sahneye çıkacaktır. Üniversite gençliği, çalışan gençler, Naci Bey'in iş arkadaşları yolu kapatır ve onların bombardımanında Yataklı Vagonlar Şirketi'nin kırılmadık camı, parçalanmadık demir parmaklığı kalmaz. Belçikalı müdür ise gemisini terk etmeyen kaptan pozuna girmeden hemen çareyi yandaki bankaya saklanmakta bulur. Aynı dakikalarda şirketin Galata şubesinin camları da inmektedir..
Yarım saat içinde Pera'nın yerlileri evlerine kaçışmış, hep bir ağızdan "kalabalık"tan bahseder olmuştur. Anlamamışlardır Yataklı Vagonlar Şirketi'nde nelerin olup bittiğini. Gerçi anadilleri yerine Claude Farrer'in dilini tercih etmeleri, anlamalarının önünde bir engeldir. Zaten babaları ve dedeleri de anlamamışlardır saat dörtte İstiklal Caddesi'nde olanları..Geleneksel sokak kavgası zannetmişlerdir, ancak niye Tokatlıyan Hanı'nın değil de Yataklı Vagonlar Şirketi'nin camlarının indiğini yine anlayamamışlardır..
İşlerini bitiren gençler, bunun üzerine "Cumhuriyet" gazetesine giderler ve basına "Miss Turkey" tartışmalarını bırakmayı, Naci Bey'in davası üzerine düşünmeyi önerirler. Ertesi gün bütün gazeteler Pera'daki "kalabalıktan" bahseder, yazılar, fotoğraflar, anketler yayımlanır. Yabancı gazeteciler ise telefon ve radyo aracılığıyla Paris'e, Londra'ya ve Roma'ya Sinyor Jannoni'nin ofisinin camlarının acıklı hikâyesini haber olarak geçerler. Ancak dünya basını meseleye çok az yer verir. Onlar, Hitler'in Ortaçağ hikâyesi olan Reichstag yangınıyla, doların düşüşüyle ilgilenmektedirler..

Nikulin'e göre bu olayla Pera Caddesi gerçek anlamıyla "İstiklal Caddesi" olmuştur. Artık İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar ve Beyaz Ruslar, "basit ve kaba" Türk diliyle barışmak zorunda kalmışlardır. Camlarının hatırına Türkçeyi anlamaya, Türkçe sorulan sorulara cevap vermeye başlamışlardır..
Artık emperyalist tekellerin merkezinde mağazalarda Türk ürünleri de sergilenmektedir. Bağımsızlık ilkesi, gerçekten derin bir anlam kazanmaktadır. Türkiye, kendi sanayisini yaratmakta, siyasi ve ekonomik bağımsızlığını tam olarak sağlamaktadır. Bu yüzden 1933 Temmuz'unda başlayan Londra'daki "Bütün Dünya Ekonomik Konferansı"nda faşist Alman heyeti, Türkiye'nin millî ekonomisini oluşturmasını dünya krizine sebep olacak bir felaket olarak nitelemiş ve Türkiye gibi ülkelere karşı önlem alınması gerektiğini belirtmiştir..



Nikulin, bu olayın ardından yazısını şu satırlarla bitirmektedir :
"Bir Sovyet gezgininin, günümüzün insanının gözüyle İstanbul'a bakıyorum ve Boğaziçi'ni, Haliç'i, eski camilerin panoramasını yüz defa tasvir edilmiş İstanbul günbatımını görüyorum. Ama firuze renkli sular, Fatih Sultanların mızrakları gibi Avrupa kıyılarına saplanmış duran minareler hakkında çok yazmıyorum..
"1933 yılının İstanbul'una bakıyorum ve artık koyu kırmızı fesleri, tabelalarda Sultan Reşad'ın tuğralarını, at kılından yapılmış kara maskeleri, çarşafları görmüyorum. Açık yüzler, al yanaklar, parlayan gözler, Seraskerlik Meydanı'nda (Beyazıt Meydanı) kırmızı bereli kız öğrenciler görüyorum. Onlar, İstanbul gençliğiyle birlikte Pera'daki ofisi yerle bir etti, Arapça yazıları ve Reşad'ın tuğralarını İzmir caddelerinden indirdi..
"Tabelalarda Latin harfleri, Pera'da al bereli kalabalıklar ; bunların hepsi eski Türkiye'ye bir taarruzdur."

TÜRK-RUS DİPLOMASİSİNDEN GİZLİ SAYFALAR ile ilgili görsel sonucu



MEHMET PERİNÇEK'İN "TÜRK-RUS DİPLOMASİSİNDEN GİZLİ SAYFALAR" ADLI KİTABINDAN ALINMIŞTIR..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder