Sayfalar

981 ) KOMİK-İ ŞEHİR !...

   

Meşhur halk sanatçısı, "Komik-i Şehir" Kel Hasan eline geçen parayı kolay kolay harcamazdı. Bu huyunu varlıklı zamanına kadar sürdürmüştür..
Yalnız komikliği ile değil, bu huyu ile de meşhurdur. "Afrikana" adlı temsilde oyun icabı sahnede bir sepet dolusu meyve bulunacaktır. Hasan Efendi bunları tiyatrosunun yanındaki manavdan kira ile almıştır, oyun bitince geri gönderilecektir. Ayrıca aktörlere de buna dokunmamalarını tembih etmiştir..
Halbuki oyunda meyvelerin yenmesi gerekmektedir. Ama Hasan Efendi'nin dediği gibi belli etmeden yer gibi yapılacak, böylece 60 paraya kiralanan bu meyvelerin oyun bitince parası geri alınacaktır. 
Emir emirdir. Bunu kumpanya müdürü Hasan Efendi söylemiştir..  
Ama aktör Armanak böyle yapmadı. Ermeni şivesiyle oyunda :
"Ay içim yanoor, acep bir şeftali yer isem ne oloor ? (Bir şeftali alır, yemeye başlar) Aman ne sulu imiş, böylesini görmedim. İnsanın sulusunu sevmem, velâkin şeftalinin sulusuna bayılırım," der, ağzını şapırdata şapırdata yedikten sonra bu defa bir elma alır :
"Bu elma da misk gibi kokoor, Amasya mı ? Yokisem menşur Hacı Yusuf elması mıdır ? Tadına bakayım ağnarım. Hiçbiri değil, bu Sapanca'nın Ferikpaia elması, tadından yenmoor mübarek ! Elma değil, bayram şekeri, yedikçem ağzım sulanoor," diye kendi kendine söylenir. Derken armutlara gözü takılır. Armanak yine söylenmeye başlar :
"Aman hava da ne sıcak, hararetim bir türlü sönmoor, yemesem dayanamoorum. Mustabey armudu da armutların beyi. Kim demiş armudu say da ye diye ? Ağnamam, yâğnıştır. Kendini sıkı tut, ye yeyebildiğin kadar. Bunlar karşıda durur iken sus pus olunur mu hiç ?.."

Kel Hasan, Armanak'ın yüzüne sert sert bakıyorsa da o oralı olmuyor. Hâlâ ne yiyeceğini düşünüyor. Sanki sahneye oyun için değil de, pisboğazlık için gelmiş. Halbuki Armanak hiçbir oyunda böyle oyun dışına çıkmaz, laubalilik etmezdi. Yoksa meyvelerin yenmeden temsilin tamam olamayacağı hakkında Kel Hasan'a ders mi vermek istiyordu ?..

    

Perde inip oyun sona erince Kel Hasan'ın muhasebecisi, biletçi Dıragon Mehmet, kumpanyanın hesabını yapar. Her oyuncuya rolüne göre para verecektir. Dıragon Mehmet Kel Hasan'ın yanında bir masa önündedir. Kel Hasan :
"Yaz bakalım Dıragon, evvela Armanak Efendi'nin hesabını görelim.
"Söyle Armanak Efendi, ben sana teneke attığım zaman sen neye karşılık vermedin ? Kes bakalım Armanak'tan 2 kuruş Dıragon Efendi..
Armanak :
"Aman paşam etmeyiniz, ayağınızın dibini öpeyim, bir sehfolmuştur, cevabınıza yalvar yakar olurum, bir daha kusur eder isem..
"Sana 'buraya gel !' dediğimde sen neye beni dinlemedin de kıtlıktan çıkmış gibi durmadan önüne geleni yedin ? Bunlar emanet maldı !.. 
Hasan Efendi hiddetle :
"Yaz kâtip, Armanak'ın yediği meyve parasını," der ve ilave eder : "bıldır bıldır yediğin hurmalar, şimdi g..tünü tırmalar !.."
"Aman Hasan Efendi Hazretleri, ben ettim sen eyleme, işitmemişim. Bunu yapmayın, cenabınıza sığınoorum."
Onu kes, bunu kes, derken Armanak para almak şöyle dursun, üstelik borçlu da çıkar. Halbuki bu aktör Hasan Efendi'nin eli ayağıdır, "Çifte Gelinler"de en çok o alkışlanıyordu, ama bir defa Hasan Efendi'nin kafası kızmıştı..

    

Aktörler, sık sık paralarını kesen kumpanya müdürü Kel Hasan'a bir oyun düşündüler, bunu da Kel Hasan'ın en sıkışık anında tatbik edeceklerdi.. 
"Rüyada Taaşşuk" piyesi sahneye ilk defa olarak konuyordu. Hazırlıklar bitmiş, tam perde açılacağı sırada boykot başlıyor. Talepler içinde ücretlerin artması, cezaların iadesi de var. Perdenin açılmasına birkaç dakika kalmıştır. Halk hıncahınç. Oyun merakla bekleniyor, adı da acayip : "Rüyada Taaşşuk", yani rüyada âşık olma.. Halk sabırsızlanıyor. Nerede ise Karagöz'de olduğu gibi :
"Başlar mısın, başlayalım mı ?.." temposunu tutacaklar, fiyasko muhakkak.. Nihayet perde açılır. Sahnede yalnız Kel Hasan vardır. O da koltukta uyumaktadır. Uşağına emirler veriyor. Bu defa koltuktan ayağa kalkıyor, koltukta efendisi varmış gibi onu dinliyor. Yani bir kişi iki kişi oluyor. Bunlar, efendi ile uşak, yolculuğa çıkarlar. Aslında bu da yalnız Kel Hasan'dır. Bir hana gelirler. Uykuda Hasan Efendi üşüdüğünden, yanındakinin yorganını çeker, açıkta kalan sırtını örter. Bu sırada etrafında yarı çıplak kızlar raks ederler. Kel Hasan utanır, kızlardan kaçmak ister, kaçamaz, dizlerinin bağı çözülür. Bunlar cin mi peri mi, anlayamaz. Fakat hepsine de âşık olur. Utanmayı sıkılmayı bir tarafa bırakarak kimisine sarılır, kimisini öper, şiirler, mâniler söyler, naralar atar. Halbuki rüyada sevgilisi diye sarıldığı iskemledir, hatta uzun sırık süpürgesi. Artık Kel Hasan kendinden geçmiştir, ne yapacağını bilmiyor o da. Göbek atıyor, halkı kırıp geçiriyor. Alkış alkış üstüne...
İşte Kel Hasan'ın meşhur "Rüyada Taaşşuk" oyunu bir boykottan doğmuştur.. Aslında ise kendi pintiliğinden. Ama bu piyes de onun şöhretini büsbütün artırır. Hatta "Rüyada Taaşşuk" olmayacak şeyler istemek mânasına geliyor. Halkın dilinden düşmüyor..  



MALİK AKSEL'İN "İSTANBUL'UN ORTASI" ADLI KİTABINDAN ALINMIŞ BİR YAZIDIR..


       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder