Rauf Orbay Townshend
İstanbul'da, Bütükada'da yıllardır esir düşmüş bir İngiliz generali vardı : Charles Townshend.. Suriye cephesinde esir edilen bu general, rütbesine yakışır bir şekilde davranış görüyordu.. Bu arada pek çok dost edinmişti.. Hele Rauf Bey ile arası pek iyiydi..
Yeni kabine, onun aracılığıyla İngilizlerle barış masasına oturmanın ilk adımını atmak istedi. Rauf Bey gitti Townshend ile görüştü. İngiltere'nin Akdeniz Filosu Kumandanı Amiral Calthorpe'a, Osmanlı hükumetinin barış isteğini iletmesini söyledi..
Sadrazam, ayrıca İstanbul'da Hahambaşı Nahum Efendi'yi Köstence üzerinden Amerika'ya gönderdi. Yine paşanın eski bir bankacı dostu Fransızlarla temas kurmak üzere görevlendirildi ve daha birçok koldan barış olanakları aranmaya başlandı..
Fakat, en etkili ve sonuç getiren girişim, Townshend'in Amiral Calthorpe ile görüşmesi oldu.. Bütün bu temaslar olağanüstü gizlilik içinde yapılıyordu.
Yalnız bu arada bir önemli sorun da, mütareke müzakerelerine Osmanlı tarafından kimlerin katılacağı idi. İngilizlerin, Rauf Bey'in başmurahhas olmasını istedikleri biliniyordu.. Halbuki padişah, bu görevin eniştesi Damat Ferid Paşa'ya verilmesini arzu ediyordu. Vahdeddin herhalde güvensizliğinden olacak, her zaman yakınlarını kilit görevlere getirme çabasındaydı. Nitekim, dünürü Tevfik Paşa'ya bu nedenle daima iltifat ediyor, yanından hiçbir zaman ayırmıyordu..
Vahdeddin bir gün sadrazamla bu konuyu konuşup eniştesi Damat Ferid'in başmurahhas yapılmasını ileriye sürerken, İzzet Paşa direndi :
"- Bu adam mecnundur efendimiz !.. Böyle önemli bir görev kendisine verilemez," dedi.
Hünkar ısrar etti :
"- Biz onu idare ederiz !.."
Padişah barış masasına oturacak heyetin başında, mutlaka kendisine çok yakın bir kişinin bulunmasını arzu ediyor, başkalarına güvenemiyordu..
İzzet Paşa'nın direnmesine rağmen Sultan Vahdeddin ikna olmayınca Damat Ferid Paşa ile Ayan Meclisi'nde görüşmeyi kabul etti. Kısa bir süre sonra mütareke konusunda neler yapılabileceğini karşı karşıya oturup konuştular..
Damat Ferid anlattıkça, İzzet Paşa renkten renge giriyor, bir megalomanla karşı karşıya bulunduğunu daha iyi anlıyordu. Üstelik kafasızdı bu adam !.. Ne devletlerarası politikadan, ne de siyasetten haberi vardı !. Damat Paşa şunları söylüyordu Sadrazam'a :
"- İngiliz Amirali Calthorpe ile görüşeceğim. Eğer devletin kesin ülke bütünlüğünü esas alan bir mütarekeye yanaşmazlarsa derhal bir savaş gemisi, kruvazör isteyip Londra'ya gideceğim. İngiltere kralına, 'Ben senin baban olan kralın kadim dostuydum ! Arzularımın kabulünü senden beklerim' diyerek barış için tekliflerimizi kabul ettireceğim !.."
Sadrazam İzzet Paşa bu sözler üzerine donmuş kalmıştı. Bu mevkiye gelmiş bir adam nasıl olurdu da, hala devletlerin yüce menfaatlerinde böyle dostlukların sökmeyeceğini bilemezdi ?.. Üstelik İngiltere kralının babasıyla hiçbir dostluğu filan yokken !..
Damat Ferid İzzet Paşa
Damat Ferit Paşa, İkinci Abdülhamid'in sevgili kız kardeşi, Veliaht Vahdeddin Efendi'nin ise ablası Mediha Sultan ile evlenmişti. Mediha Sultan'ın ikinci kocası olan Ferid, gençliğinde Londra sefaretinde başkatip olarak görev yapmıştı. O zamanlar henüz prens ve veliaht olan İngiltere Kralı VII.Edward'ın eski bir dostu olduğunu söylemesi, megalomaniden, gülünç olmaktan başka bir şey değildi. Herhalde, Damat Ferid bir davet sırasında prense takdim edilmiş, bu arada bir süre onunla görüşmüş olabilirdi. Üstelik İngiltere'de kralın devlet işlerinde, hele dış siyasette hiçbir etkinliğinin olmadığı da ayrı bir gerçekti. Ne çare ki, Ferid Paşa farkında bile değildi bütün bunların, idrakten acizdi..
Sadrazam İzzet Paşa'nın saraydan ani olarak çağırdığı Ali Fuad Bey, Babıali'ye gittiği sırada bakanlar toplantı halindeydi. Sadrazam ayağa kalkmış, konuşmasını yapıyordu :
"- Zatışahanenin yanında, mütareke görüşmelerine Damad Ferid Paşa'nın memur edilmeleri buyurulmuşsa da, arkadaşlarımızla yaptığımız toplantı sonucu icra kuvvetlerine ait bir konuyu, sorumsuz bir kişinin yönetemeyeceğine ve bunun uygun olmadığına karar verdik.. Biz başmurahhas olarak Bahriye Nazırı Rauf Bey'i uygun gördük.."
Başkatip Ali Fuad Bey bu sözleri dinledikten sonra salondan çıkarken, Sadrazam İzzet Paşa geldi yanına ve onu alıp kendi odasına götürdü. Orada "hanedanı Osman"a bağlılığını, sadakatini tekrarladı ve dedi ki :
"- Şayet zatışahanenin bu olay nedeniyle bana güvenleri kalmadıysa, bir işaretleri ile çekilmeye hazırım.. Ferid Paşa'nın başmurahhas olmaları mümkün değildir.."
Başkatip süratle Yıldız Sarayı'na döndü.. Padişaha bunları aynen nakletmek üzere huzura çıktığı zaman gördü ki, Babıali'de, sadrazamdan hayli süre cevap beklemiş olan Ferid Paşa çoktan gelmiş, padişahın yanına çıkmıştır..
O da, arkadan giderek, olan biteni aynen anlattı. Gözleri yarı kapalı dinleyen Vahideddin,
"- Bu herhalde, bir anlamda istifa etmek midir ?" dedi.
"- Evet Efendimiz, istifa etmektir.."
Padişah bir an durdu, düşündü ve konuştu :
"- Ferid Paşa'nın gönderilmesini isteyişim, yararlı olur düşüncesiyle idi. Yoksa ben işi bozmak amacıyla değil, hallini kolaylaştırmak için ısrar ettim. Fakat madem bu kadar büyütülüyor, ben de onun gönderilmesinden vazgeçerek, az önce tatlılıkla savdım.."
Eniştesi paşayı bir anda kenara bırakan Vahdeddin sonra hemen mütareke heyetinden neler istediğini sıralamaya başladı :
"- 1. Ulu halifeliğin, yüce saltanatın ve Osmanlı hanedanı hukukunun devamı ve korunmasının sağlanması.
2. Bazı eyaletlere verilecek muhtariyeti idarenin şekil ve mahiyeti sağlanarak, muhtariyetin yalnız idari olup siyasi olmaması.. Şayet hiçbir çare ve imkan bulunamayıp da siyasi olacaksa istiklaliyetin daha ehven olacağı ve eğer siyasi muhtariyeti kabul edecek olursak, İslam alemine ihanet etmiş olacağımız fikrindeyim.."
Bunlar Sultan Vahdeddin'in Osmanlı heyetine verdiği talimattı.. Padişah görüldüğü gibi, hilafetin, saltanatın ve hanedan haklarının korunmasını istiyordu.. Ama Ferid Paşa'yı başmurahhas gönderebilseydi belki de kendisinin padişah kalması bile mütareke şartları içine girebilirdi..