

Enver Paşa'nın Türkistan'a varışından birkaç gün önce Buhara'ya giden Cemal Paşa'nın burada fazla kalmasına izin vermemişler ve bir misafir gibi, aslında gözaltı olarak, Moskova'ya davet etmişler. Ben Moskova'ya geldiğimde Cemal Paşa'yı burada buldum.
Cemal Paşa, Enver Paşa'nın hareketini zamansız buluyordu. Hareketsiz ve sıkıcı yirmi gün geçti.. Sıkıntılar içinde bocalarken Çiçerin, otelime telefon ederek beni dairesine davet etti. Gittiğimde hiçbir girişe lüzum duymadan şunları söyledi :
"Moskova veya Rusya'nın neresinde bulunursanız bulununuz bizim için mahzuru yok, ancak red edemediğimiz yüksek bir makamın ısrarı üzerine, maateessüf Rusya'yı terk etmeniz gerekiyor.."
"Bu yüksek makam Rusya dahilinde olmayacağına göre, acaba Ankara mıdır ?" diye sorduğumda, "Ben söylemedim, siz keşfetmiş oldunuz.." dedi.
Türkiye'nin kapıları bana kapatılmıştı..Almanya, Macaristan, Avusturya gibi eskiden tanıdığım yerlere gidebilirdim.. Ne yol param vardı, ne de yedekte param. Bunu Bolşevikler de biliyorlardı..
Doktor Nazım, Jandarma Yüzbaşısı Ferit ve Binbaşı İsmail Hakkı ile birlikte yol hazırlığında iken Enver Paşa ihtilali birden patlayıverdi..
Cemal Paşa için endişe duyuyordum. Rusların kendisini Afganistan'a göndermeyeceklerinden emindim. O ise mutlaka Afganistan'a gitmek istiyordu.. Almanya'ya geçmesini, oradan İtalya'ya geçerek deniz yoluyla Anadolu'ya gitmesini ve Ankara'da Mustafa Kemal Paşa ile görüştükten sonra, aralarında mutabakat hasıl olduğu taktirde Afganistan'a gitmesini ısrarla istiyordum ve bu yol kendisi için en emin yoldu..
Cemal Paşa, Mustafa Kemal ile teması kabul ediyordu, fakat Ankara'ya Tiflis-Kars yoluyla geçmeyi düşünüyordu..
Benim yol hazırlığım bitmişti ki Sovyet Merkez Şurası'nda bulunan ve daha önce bir vesile ile tanıştığımız bir arkadaşım, bana bir sır vereceğini ve tedbirli olmamı isteyerek şunları söyledi : "Şura Merkezinde Cemal Paşa'nın öldürülmesine karar verildi. Ancak bu, Moskova'da tatbik edilmeyecek, Tiflis'te yerine getirilecek. Suikastı yapanların da Ermeni olduğu ilan edilecek.."
Dostumun uyarısını hemen Cemal Paşa'ya ulaştırdım. Çok sevdiğim ve saydığım Cemal Paşa namlunun ucundaydı. Paşa, söylediklerimi dinledikten sonra ellerini iki yana açtı ve :
"Amma da yaptın Halil'ciğim ; beni niye öldürmeye kalksınlar ?.. Benim Suriye'de Ermenilere yaptığım yardımı herkes bilir.. Neden olsun bu ?.."
"Paşam sizi öldürecek olanlar Ermeniler değil, Bolşeviklerdir. Bilahare cinayetin Ermeniler tarafından işlendiği ilan edilecek. Ermenilerin bu işteki yerleri maşalıktır.. Buna rağmen Türkiye'ye, söylediğiniz yoldan gitmeye kararlıysanız, daha önce yaverlerden birisini Kazım Karabekir Paşa'ya gönderiniz, Tiflis'e gelecek bir Türk treni ile, şehre girmeden Türkiye'ye gidiniz.."
Cemal Paşa bu önerimi yerinde buldu ve yaverlerinden İsmet Bey'i Kazım Karabekir Paşa'nın yanına gönderdi..
Cemal Paşa'nın durumu beni düşündürüyordu. Zekasına, yüreğine ve silah kullanmadaki ustalığına inandığım Ali Çavuş'u Cemal Paşa'ya bırakmaya karar verdim..
Almanya'ya hareketimin zamanı yaklaşmıştı.. Bolşevik yöneticiler durmadan beni bir an önce hareket etmem konusunda sıkıştırıyorlardı. Cemal Paşa ile son defa görüşüyorduk. Alman Hariciyesinde yakından tanıdığı bir dostuna yazdığı mektubu bana verdi : "Sana yardım edecektir, bu mektubu verirsin" dedi.
Hareket günü istasyona gelerek bizimle vedalaştı. Her zaman olduğu gibi fütursuzdu, başı dikti ve yürürken adımlarının sesi uzaklardan duyulabilecek kadar öfkeyle iniyordu yere..
Bir daha görüşmek artık mümkün olmayacaktı...


NOT : 1936 yılında, bir ziyafet sofrasında, Mustafa Kemal Atatürk ile Sovyet Rusya Elçisi arasında Cemal Paşa meselesi açılmış ve Rus Elçisi tarafından açılan konuyu Atatürk, büyük bir öfke hali içinde şöyle diyerek kapatmıştır : "Biz Cemal Paşa'yı kimlerin nasıl ve ne için vurdurduğunu çok iyi biliyoruz. Bu haince suikastı düzenleyenler şunu unutmasınlar ki, o, bizim en değerli arkadaşlarımızdandı.."

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder