

Kurtuluş Savaşı'nın bitişiyle beraber Türkiye'de kurulan mukaddes bir ittifak, Cumhuriyet'in ilk döneminde büyük faaliyet gösterecektir. İttifak, kaba çizgilerle üç çeşit imtiyazlıdan meydana gelmektedir :
1 ) İstanbul tüccarı, Anadolu eşrafı ve toprak ağaları ;
2 ) Milli Mücadele'ye katılan subaylardan, sonraları "memleketi kalkındırmaya" merak saranlar ;
3 ) Mebuslar ve bürokrasinin üst kademeleri...
Mutlu azınlığı oluşturan bu üç zümre birbirini desteklemekte, tamamlamakta ve ekonomik faaliyetin kilit noktalarını elinde tutmaktadır.
Bu zümreler, zaman zaman çıkar kavgaları yüzünden kendi aralarında çatışacak olsalar da, asıl mücadeleyi yönetimin "devlete sahip çıkan" memurlar kanadına karşı verecekler ve kazanacaklardır. Zira azınlığın kurnazlığı, Milli Mücadele'yi başarıp gerçekten namuslu kalmış ekibin iyi niyetine baskın çıkacak ; "iş" bilenler ekonomi ve sosyoloji bilmeyenlere galip gelecektir..
Kutsal ittifakın ilk amacı devletin desteğini, daha doğrusu parasını kullanarak yabancıların ve azınlıkların yerini almak, hiç olmazsa, Avrupa firmalarına zorunlu temsilci şeklinde kendilerini kabul ettirmektir. Devletin ticarete bulaşmayan kanadı zaten kalkınmanın böyle gerçekleştiğini sanmakta ve yardıma hazır beklemektedir..
Bu amaca hizmet edecek başlıca vasıta olan İş Bankası, 1924 yılında kurulmuştur. Aynen İttihatçıların İtibar-ı Milli Bankası gibi, devlet eliyle fert zengin etmekte İş Bankası büyük işlev taşıyacaktır. Bankanın kurucusu Celal Bayar'dır. Celal Bayar'ın anlattığına göre, bir gün Mustafa Kemal'in kayınpederi Uşakizade Muammer Bey, Bayar'a gelmiş, Gazi'ye kendilerinin 250.000 liralarının bulunduğunu, bununla ihracat ve ithalat işleri yapmak istediklerini, fakat Gazi hazretlerinin kendisine "Bir kere Celal Bey'e sorunuz, ondan fikir alınız" dediğini Bayar'a nakletmiştir. Bunun üzerine Bayar, "ithalat ve ihracat işlerinin çok riskli olabileceğini, Gazi'nin bu gibi işlere isminin karışmaması gerektiğini" düşünmüş ve ithalat-ihracat işleri yerine milli bir banka kurmak için paranın kullanılmasını tavsiye etmiştir..
İş Bankası'nın Atatürk dışındaki kurucuları Cumhuriyetin mutlu azınlığını göstermek bakımından ilgi çekicidir. Kurucular ve yöneticiler Kurtuluş Savaşı'ndan gelme nüfuzlu politikacılar, tüccar ve eşraftır. "Hemen hiç para ödemeden bankaya ortak olan bu kimseler, hızla gelişen bankadan büyük kazanç sağlamışlardır."
Mahmud Celal (Bayar), Siirt Mebusu Mahmut, Hüseyin Beyzade İbrahim, Mora Yenişehirlizade Ethem Hasan, Cebelibereket Mebusu İhsan, tüccardan Hanifzade Ahmet, Edirneli Emin, eşraftan Sükkerizade Tevfik Paşa, Süreyya Emir Paşa, manifatura tüccarı Hafız Halit, Trabzon Mebusu Hasan (Saka), Kavalalı İbrahim Paşazade Hüseyin, Attarzade Rasim, Sivas Mebusu Rasim, İnegöllüzade Mehmet Saffet, Uşakizade Mahmut Muammer, tüccardan Altıağazade Mustafa, ecza-i tıbbiye taciri Necip, Yelkencizade Lütfi, İzmir Mebusu Rahmi, Muhasebecizade Rıza, Kınacızade Şakir, Yozgat Mebusu Salih, Nemlizade Sıtkı, Yozgat eşrafından Akif Paşa, Hacı Ebubekirzade Osman, Ali Ramiz ve şürekası, Remzizade Ferit, Ertuğrul Mebusu Dr. Fikret, Rize Mebusu Fuat, Gaziantep Mebusu Kılıç Ali, Avundukzade Mahmut ve Ragıp Paşazade Şakir..
Başına eski İktisat vekillerinden Celal Bayar'ın getirildiği bankanın yönetim kurulunda ise Atatürk'e yakınlığı ile tanınan politikacılar çoğunluktadır :
Mahmut (Soydan), başkan, Siirt Mebusu ;
Mahmut Celal (Bayar), üye ve Genel Müdür, İzmir Mebusu ;
Rahmi (Köken), üye, Ticaret Vekili, İzmir Mebusu ;
Salih (Bozok), üye, Bozöyük Mebusu ;
Kılıç Ali, üye, Gaziantep Mebusu ;
Dr. Fikret, üye, Ertuğrul Mebusu ;
Fuat (Bulca) üye, Rize Mebusu ;
Kınacızade Şakir, üye, Ankara Mebusu..
Kurtuluş Savaşı'ndan gelme nüfuzlu politikacılar ile sivrilmiş eşraf ve tüccarı bir araya getiren bu özel banka devlet gücüyle kısa zamanda gelişecek ve bu sayede birçok kapitalist imal edecektir. Banka içinde, kendilerini iş hayatının göbeğinde bulan Kurtuluş Savaşı temsilcileri de iş hayatının tadına kolayca varacaklardır. Celal Bayar liderliğinde Muammer Eriş, Siirtli Mahmut, Kılıç Ali, Recep Zühtü,Salih Bozok, Nuri Conker, Cevat Abbas vb. gibi kişiler "İş Bankası Grubu" olarak tanınacak ve bu gurubun adı, "affairisme" (çıkarcılık) tartışmalarında sık sık işitilecektir..
(İş Bankası'nın Fransızca adı "Banque d'affaire" olduğu için, bankadan yararlanan çıkarcı kesim bu adla anılmıştı : aferist)
İş Bankası, 1925'de kurulacak Sanayi ve Maden Bankası ile beraber devlet eliyle fert zengin etmenin öncülüğünü yapacaktır. Falih Rıfkı Atay'ın "Çankaya" adlı kitabındaki yorumuyla, "Kolay kazanç elde etmeye çalışanlar, yerli yabancı, Ankara'da nüfuz tüccarlarını bulmakta ve onlar vasıtası ile bankayı kendi teşebbüsleri içine sürüklemekte idi. Şöyle bir sistem kurulmak isteniyordu : Devletin yapacağını banka yapmalı idi. Şüphesiz arada bankanın yabancı iş ve yerli nüfuz komisyoncuları, asıl hisseyi paylaşacaklardı.."
İş Bankası'nın ya da "İş Bankası Grubu" diye adlandırılan iş bilir yöneticilerinin katıldığı "tatlı" karların çeşitli örneklerine rastlıyoruz. Bunlardan ilgi çekici bir tanesi, gene mebuslarla işadamlarının 1925'de ortaklaşa kurdukları Şeker Şirketi'dir. Kurucular Şakir Kesebir, Edirne Mebusu Faik Öztrak, Bilecik Mebusu İbrahim Çolak ve "Şeker Kralı" Hayri İpar'ın yönetiminde dört tüccar. Bu ortaklık İş Bankası'nı ve Ziraat Bankası'nı kendi bünyesine aldıktan sonra şeker ithalatını ele geçirmiştir. İş Bankası'nın nüfuzundan ve grubundan yararlanarak şeker fabrikalarının üretimi düşük tutulmuş, ithal malı şekerler tekelden satılarak astronomik kazançlar sağlanmıştır. Devlet 1939'da şeker fabrikalarını kontrol altına alınca, aynı fabrikaların üretimi bir yılda 42.000 tondan 90.000 tona yükselmiştir. Bu miktar daha sonra da 120.000 tona çıkacaktır..
İş Bankası'nın bir diğer faaliyeti Paşabahçe Şişe ve Cam fabrikalarıdır. Ancak bu işletmenin tekeli Karako ve Ortakları'na verilmiştir. Bu ortaklık, İş Bankası yöneticilerinin onayıyla ; fabrika mamullerini pahalıya satmakta, kendi ithal ettiği Polonya ve Alman mallarını piyasaya ucuza vererek büyük karlar sağlamaktadır..Fiyatları suni şekilde yüksek tutan Paşabahçe fabrikasının zararı pahasına Karako ve Ortakları ile, onlara bu imkanı sağlayan işbilir grubu kazanmaktadır..
"Mutlu azınlığın" bu büyük aracı, İnönü'nün cumhurbaşkanlığına kadar fonksiyonunu yerine getirecektir. 1939'da İş Bankası Grubu'nun skandallarıyla ilgili dosyalar hazırlanacak, fakat "devr-i sabık yaratmamak" görüşündeki "namuslu kanat" tarafından gün ışığına çıkartılmayacaktır..
Cumhuriyet'in ilk döneminde mutlu azınlık yararınca işleyen bir usul de, devletin çeşitli tekeller kurup bunu özel teşebbüse devretmesidir. Bu şekilde "seçme" kişilere kazanç sağlanmakta, komisyonlar alınmaktadır. İstanbul, İzmir limanlarının işletmesi, kibrit inhisarı (önce Belçika'nın De Bont firmasına, sonra The American-Turkish Investement Corp'a) petrol-benzin ithalat inhisarı (American Standart Oil şirketine), vb. özel şirketlere bırakılmaktadır..

"Mutlu azınlığın" önemli kolu olan eşraf ve toprak ağalarına, devlet, İş Bankası'nın görevini Ziraat Bankası'na gördürerek arka çıkmaktadır..
Bu banka Cumhuriyet'den önce, devlet sermayesiyle kurulmuştur. 1924'de yeni başkent Ankara'ya nakledilerek bir anonim şirket haline getirilir. O günlerin eğilimlerine uygun olarak yönetim kuruluna Anadolu eşrafı, tüccar ve mebuslar girer.
Bankanın yeniden kuruluşunda amaç, köylüye ucuz kredi sağlamaktır. Ancak bu amaç idare meclisinin yapısı uyarınca kısa zamanda terk edilecek, devlet parası ya toprak ağaları ve öteki eşrafa sermaye olacak ya da onların tefecilik yaparak köylüyü soymalarında kullanılacaktır. Küçük çiftçinin bankadan kredi alabilmesi için kefil bulması ya da toprağını bankaya ipotek etmesi gerekmektedir. Kefil, tabiatıyla, eşraf ya da ağa olacaktır. Bu aracılar, verdikleri kefalet karşılığında köylünün toprağına ipotek koymakta, köylü para bulamazsa onun borcunu bankaya ödeyip toprağı ele geçirmektedir. Sürekli para sıkıntısı içindeki köylü bu "kefalet" işine kendini çabucak koyuvermiştir. 1928'de köylünün kefil göstererek aldığı borcun toplamı 2 milyon lira iken, bu meblağ 1931'de 12,7 milyona yükselecek, bankaya toprağın ipotek edilmesiyle borçlanılan miktar ise 13 milyonu bulacaktır. Bu 13 milyonun yarısı, ipotek karşılığında aldığı borç 500 liradan az olan küçük çiftçiye aittir..
Ziraat Bankası'nın eşrafa verilen kredileri hızlı bir tefeciliğin, selem usulünün sermayesi olmaktadır. Ürünler daha tarladayken yok pahasına kapatılmakta ; eşraf, bankadan % 10 faizle aldığı borcu % 80 - % 100 faizle muhtaç köylüye nakletmektedir.
Devletin koruyucu kanadında palazlanan eşraf ve ağa takımına Cumhuriyet idaresinin sağladığı bir kolaylık da Medeni Kanun'dur. Topraklardaki fiili işgal Batılaşma döneminden beri hukuk çerçevesine sokulmaktadır. Medeni Kanun gelişmeyi hızlandıracak ve güçlendirecektir. Bugünkü toprak kavgalarında köylülere karşı ileri sürülen tapular, Abdülhamid döneminde değilse, genellikle bu yıllarda ele geçirilmiştir..
Cumhuriyet döneminin mutlu azınlığı devletin hemen her alanda sağladığı kolaylıklardan en iyi şekilde yararlanmasını bilmiştir. Devletten alına krediler sanayide ya da tarımın makineleşmesinde değil, az zamanda çok para getiren kapkaç işlerinde kullanılmıştır. İthalat, komisyon, küçük imalat, ticaret vb.
Özel müteşebbislerin bankalara yatırmış oldukları para miktarı 1924 ile 1938 yılları arasında 13 milyondan 227 milyona çıkmıştır. Yönetimin bir kanadının "Teşvik-i Sanayi Kanunu" gibi iyi niyetli çabaları boşa gitmiş, devlet bir yandan mutlu azınlığı beslerken, öte yandan, yatırımların % 90'ını yapmak zorunda kalmıştır.
Sonuç mutlu azınlık için sevindirici, memleket hesabına üzücü olmuştur..
ALINTI YAPILAN ESERLER :
DOĞAN AVCIOĞLU, "Türkiye'nin Düzeni"
KEMAL KARPAT, "Türkiye Politikaları"
İSMAİL CEM, "Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder