
Trakya bir kıyı şeridi halinde ("Doğu Rumeli" adını alan kuzey parçası dışında) Balkan Savaşlarına kadar Türklerin elindeydi.. Ne var ki Balkan Savaşı bozgunu, Osmanlı ordusunun Çatalca Hattı gerisine çekilmesine neden olacak ve bu hattın batısı ve Trakya, Balkan müttefikleri tarafından alınacaktı..
Ardından Londra Barış Konferansı gelecek ve Osmanlılar Midye-Enez batısındaki tüm toprakları da terk edecekti. Batı Trakya'yı Bulgaristan işgal etmişti. Daha sonra bu ülkeler savaş ganimetleri yüzünden bu kez kendi içlerinde birbirlerine düşecekler, Osmanlılar da fırsattan yararlanarak 23 Temmuz 1913'de Edirne'yi geri alacaktı. Osmanlılar bu fırsatı yakalamışken niçin daha ileri gidememişlerdi ?
Çünkü Meriç'in batısını aşmayacaklarına dair Batılı ülkelere garanti vermişlerdi !.


O sıralarda Bulgar çeteleri Batı Trakya'yı kasıp kavuruyor, halka zulüm yapıyordu. Bu tür haberlerin giderek artması üzerine Kolordu Kurmay Başkanı olan Enver Paşa, Eşref Sencer'e "bölgeyi zorbalardan temizleme" emrini vermişti. "Kuşçubaşı" Eşref Sencer (yukarıda solda), Süleyman Askeri (yukarıda sağda) ve diğer gerillacılarla, Teşkilat-ı Mahsusa adlı Osmanlı güvenlik örgütünün önde gelen isimlerinden biri olarak biliniyordu.
"Umum Çeteler Kumandanı" sıfatı ve 116 kişilik son derece yetkin gerilla grubu ile bölgeye gönderilen Eşref Bey, Batı Trakya'yı baştan başa işgal etti.. Çok az bir kuvvetle bölgeyi kontrolü altına aldığı gibi, durmak da bilmeyen Eşref Bey İstanbul'dan yarım ağızla "dur" telgrafı çeken Enver Paşa'nın bu buyruğuna karşın, yoluna devam etmişti..

Gümülcine alınmış, 31 Ağustos 1913'de "Garbi Trakya Hükumet-i Muvakkatesi" (Batı Trakya Geçici Hükumeti) kurulmuştu. Cumhurbaşkanının Hafız Salih Efendi olduğu hükumeti Batı Trakya'nın ileri gelenleri oluşturuyordu.. Hükumet şu üyelerden oluşuyordu : Müderris Hacı İsa Efendi, Mehmet Paşa, Dedeağaç Merkez Kumandanı Binbaşı Süleyman Askeri Bey, İskeçeli Hilmi Paşa, Gümülcüneli Hafız Galip Efendi, Dedeağaçlı Hacı Saffet Bey, Mehmet Paşazade Şükrü Bey ve Hüseyin Paşa...
Tüm bu gelişmelerden İttihat ve Terakki'nin haberi olmadığı söylenemezdi. Gerçi hükumetin ilanı sırasında Sofya kadar İstanbul da hoşnutsuzluğunu göstermişti. Ama hepsi bu kadardı..
Teşkilat-ı Mahsusa'nın öncüsü, kurucusu Enver Paşa olacak ; İttihat ve Terakki'nin Batı Trakya ileri gelenleri bu hareketin içinde yer alacaktı da Osmanlı Hükumeti bunun dışında mı kalacaktı ?.. Bu, şu yönden de kabul edilemezdi ; çünkü Süleyman Askeri, Teşkilat-ı Mahsusa'nın liderlik yetki ve niteliklerini üstünde topladığı gibi aynı zamanda Cemiyet'in Batı Trakya'daki beyniydi. Ayrıca yanında her zaman beraber olduğu ve olacağı Eşref Sencer de vardı..
Tüm bunlara karşın Osmanlı Başkumandanlığı Trakya'nın boşaltılması emrini 25 Eylül tarihinde verdi. Batı Trakya "operasyonunu" yönetenler, bu karardan sonra İstanbul'un maddi yardımını alamadılar. Ama aldıkları önemli bir yer vardı : Dedeağaç ve Limanı (2 Ekim 1913).. Sonra da "Batı Trakya Hükumet-i Müstakilesi" (Batı Trakya Bağımsız Hükumeti) ilan edildi ve tüm resmi binalara bu bağımsız cumhuriyetin bayrağı asıldı.
Yeni hükumet 30 bine yakın kişiyi silah altına aldı. Ayrıca pul bastırarak, 61 bin kişilik bir ordu için ayrı bir bütçe yaptı. Hükumetin sesini Avrupa'ya duyurması için, "Batı Trakya" adlı resmi bir ajans da kuruldu.
Tüm bunlar olurken, uluslararası antlaşmalar bu Türk Cumhuriyetini 25 Ekim 1913'de ortadan kaldırdı. Ondan sonra da Batı Trakya bir daha Türk egemenliğine dönemedi...

Gelelim 14 Mayıs 1919 gününe..
Gümülcine'de gün yeni başlıyordu. O sabah Batı Trakyalılar, özgür bir geleceğin düşleriyle uyandılar. Erken saatlerden itibaren kentin kenar semtlerinden gelen ve giderek sesi yükselen davul zurnalar eşliğinde söylenen "annem beni yetiştirdi, bu ellere yolladı.." şarkısı halkı coşku içinde bıraktı.
Fransa himayesinde, kısa bir zaman için de olsa, yarı bağımsız yaşamanın tadını alan halk, bu sistemin devamını istiyor, ileride yapılacak referandumla tekrar Türkiye'ye katılma yolunun açılacağına inanıyordu.
Binlerce insan ölmüş, niceleri Trakya'yı kanlarıyla sulamıştı. "Müslüman Birliği" örgütünün mensupları, tüm köyleri dolaşıp Fransız himayesinin geçici, esas amacın ise anayurda katılmak olduğunu anlatmışlardı. Bu nedenle tüm halk gelecekteki bu birleşmeye şartlanmıştı.
General Charpie (aşağıdaki ilk resim, ortadaki açık renk üniformalı) ile ardından gelen diğer temsilciler hükumet konağından içeri girdiler. Hacı Hafız Galip, Hacı Yusuf, Tabak Halil Ağa, Ali Bey ve Osman Ağa Türkleri ; Zoldis Yunanlıları, Doçef Bulgarları, Karasu Efendi de Musevileri temsil ediyordu.
"Türküz, ölürüz namusumuzla" marşı çalınırken temsilcilerin çıktığı görüldü. Ama sadece Yunanlı Zoldis'in yüzü gülüyordu !..
Türk temsilcilerin birer ikişer ortadan kaybolduğu sırada, Belediye Başkatibi Bursalı Şerafettin Bey'in balkona çıktığı ve titrek bir sesle halka hitap ettiği görüldü : "Hemşehrilerim, mümessillerimiz oylarını çoğunlukla Yunanlılar lehine kullanmışlardır. Musevi ve Bulgar mümessil ve bizden Hacı Yusuf Fransız yardımı ile Türk idaresi lehine oylarını kullanmışlardır. Durum budur.."
Türk Türk'ü vurmuştu !..
Halk kararı duyunca önce şaşkınlık geçirdi, ardından binlerce kişi, "Sohtalar Medresesi"ne doğru yürüyüşe geçti. "Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"nden Hacızade Hakkı Bey'in öncülük ettiği on bini aşkın kitle, Peşdereli Tevfik Bey'in isyanına ortak oluyor ve onu dinliyordu :
"Bahtı kara Batı Trakyalı Türk kardeşlerim. Yine bir ihanete uğradık. Ne yazık ki bizden saydığımız ama bizden olmayanlar son ihanetlerini yapmışlar ve bizi Yunanlılara satmışlardır. Trakya birkaç kişinin kararı ile elden çıkamaz. Biz tek dereceli referandum istiyoruz. Şimdi bize yetki veriniz. Yapacağımız protestolar dikkate alınmazsa, tıpkı 1913'de olduğu gibi kendi gücümüze dayanarak silahlarımızla hükumeti kuracağız. Haklarımızı sonuna kadar savunacağız.."
Yunan ordusunun Gümülcine'yi işgal ettiği sıralarda karara itiraz eden Türk Heyeti Türklerin Batı Trakya'da nüfusun % 97'sini teşkil ettiğini, bu yüzden eyalet idaresinin kendilerine ait olduğunu büyük devletlere bir bildiriyle sundu. Bildiri, şu satırlarla son buluyordu :
"İnsan haklarının çiğnenmesine izin vermeyeceğinize inandığımız Ekselanslarınızdan, düşürülmek istendiğimiz onur kırıcı durumdan kurtarılmamızı medeniyet ve insanlık namına arz ederiz.."
Yunanlıların İzmir'i işgal ettiği haberi Batı Trakya'da duyulduğunda, Yunan yönetimine karşı olanlar şöyle konuşacaklardı : "Orada yakıp yıkanlar, kim bilir burada neler yapacaklar ?.."
Tarih onları haklı çıkaracaktı !..


(ERGUN HİÇYILMAZ'ın "Başverenler ve Başkaldıranlar" adlı kitabından derlenmiştir..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder