

Necmettin Hoca'ya "motorcu" derlerdi de, güler geçerdik..
Yıllardır milleti "işletiyor" yalan mı ?..
Bakın ne diyor, seçim kürsülerinden (1977) : Önce Ecevit için :
"Her köyde bir balık yetiştirecekmiş. Bre gafil, bre solcu. Hadi git işine, hadi git.. Seninle bir yıl beraber çalıştık. Her toplantıya başka çeşit balık yetiştirme teklifi getirdin.. Hadi git.. Hadi git.. Gözüm görmesin seni bre gafil !.."
Sonra Demirel için :
"Bre Süleyman. Sana üniversitede iki yıl milli görüşü anlattım, üç yıl da Odalar Birliği'nde anlattım. İki buçuk yıldır hükumette anlatıyorum, sen hala 'safsata' diyorsun. Sana ne zaman öğreteceğim bu milli görüşü ? Ha ?.. Söyle bakayım ne zaman öğreneceksiniz ?.. Benim defterimi dürecekmiş.. Bre renksiz. Sen kimin defterini dürüyorsun ? Beni yenemezsin ulen.. Canınıza okurum tümünüzün. Bre gafiller.. Çekilin önümden ulen, ben Kozanoğullarındanım.."
Hoca bu, yapar mı yapar ha.. Neymiş ?.. Kozanlı ile yılanı bir çuvala sokmuşlar, yılan feryad-ı figan eylemiş : "Kozanlı beni sokuyor," diye !..
Bizim Kozanlı Hoca ile kim ortaklık kursa, aynı şekilde bağırıp çağırmadı mı sonunda ?.. Süleyman Bey bile onca kalınlaşmış, nasır bağlamış derisine rağmen, ötesini berisini tutarak kaçmadı mı sonunda ? Erken seçim, erken seçim, diye..
Neyse, biz gelelim Hoca'mıza..

Bu yazıyı yazarken, dışarıda bayraklar asılı, 27 Mayıs bayramı nedeniyle. Hoca da Selamet otobüsünün tepesinde "gafilleri" hizaya getirmekle meşgul..
Siz biliyor muydunuz, 27 Mayıs 1960 Milli Birlik döneminin ilk sivil kabinesinde Necmettin Erbakan'ın da adının geçtiğini ?.. Hem de sanayi bakanı olarak..
Evet, evet, yerli otomobil meraklısı rahmetli Cemal Gürsel'e her nasılsa motorcu Hoca'nın da adı verilmişti.. Verilmişti de, MBK üyelerinden bazıları bu ada itiraz etmişlerdi.. Bakan adaylarının özgeçmişlerini şöyle bir soruşturalım, demişlerdi.. Bu yüzden de kabinenin ilanı 24 saat ertelenmiş, Necmettin Erbakan'ın Sanayi Bakanlığı karşısındaki adı da alelacele silinivermişti.. Neden mi ?..
Onun da bir öyküsü vardır..
Hisse senetleri üzerinde bir cami resmi resmi bulunan ünlü "Gümüş Motor".. Nedir bu "Gümüş Motor" öyküsü ?.. Hoca'nın deyimiyle, "Gümüş Motor, Türkiye'de sanayileşme hareketinin çok mühim bir dönüm noktasıdır.."
1954-56 yıllarında Hoca tarafından başlatılan bu sanayi olayı, gene Hoca'nın deyimiyle, "Bir film ya da bir roman olabilecek" niteliktedir..
Gazeteci Necdet Onur, "Erbakan Dosyası" adlı kitabında Gümüş Motor olayını incelemiş. Şirkete el koyan Şeker Şirketi yetkilileriyle görüşmüş ve ilginç notlar çıkartmış.. Örneğin, kuruluşundan beri 5 ila 15 beygir gücünde pancar sulama motorlarından topu topu 70 adet imal eden fabrikanın belgelerine el koyan Şeker Şirketi yetkilileri, hayretten küçük dillerini yutar hale gelmişler..
Ne hesap, ne kitap ; her şey Necmettin Hoca'nın kara kaplı ajandasında..
Bu arada yıllık kapasite bildirimi için Hoca'nın verdiği cevap yazısı : "Yıllık kapasite 10 bin motor.." !..
Gümüş Motor'a el koyan en büyük resmi hissedar Şeker Şirketi yetkililerinin genel müdürlüğe verdikleri raporlara göre, kuruluşundan beri ne Maliye'ye vergi borcu ödenmiş, ne de işçilerin sigorta primleri yatırılmış. Borçların toplamı, sermayenin bir buçuk katı..
Sonra bazı yazışmalara rastlanmış, Hoca'nın sümeninde :
"Sizden aldığım motor arızalandı, gönderirsem tamir eder misiniz ?"
Necmettin Hoca'nın cevabı : "Bismillahirrahmanirrahim, hayırlı, uğurlu, bereketli mahsuller diler, göndereceğiniz motoru bila bedel tamir edeceğimizi bildirir, Allah'a emanet olun, deriz."
Dosyalarda bir iki aylık aşamadan sonra aynı yurttaşın bir başka mektubu :
"Motorumu yollayın, mahsulüm yanıyor."
Bir ay sonra gene aynı imza ile bir mektup daha :
"Tamirattan vazgeçtim, motorumu isterim.."
Müfettişler yapılan arama sonucunda motoru bulamayınca ambar memurundan şöyle bir ifade alırlar :
"Efendim, bizim mali sıkıntımız vardı, motoru tamir ettik, bir güzel boyadık ve Necmettin Bey'e bilgi vererek başkasına sattık.."
Ertesi günkü yönetim kurulu toplantısında Şeker Şirketi temsilcisi ile Necmettin Erbakan arasında şöyle bir konuşma geçer :
"Necmettin Bey, bizim memlekette her meslekte asgari ahlak teşekkül etmiştir, değil mi ?"
"Öyledir tabii.."
"Bir ayakkabı tamircisi düşünelim, basit bir sanat erbabı bilinir. Bu ayakkabı tamircisinin çoluk çocuğu hastalansa ve ilaç parası da olmasa.. Tamir için kendisine teslim edilen bir ayakkabıyı satar da parası ile ilaç alarak çocuğuna götürebilir mi ? Götürmeli mi ?.."
"Hayır efendim, elbette götüremez.."
"Sayın Necmettin Bey, sizin yönettiğiniz bu anonim şirket kundura tamircisindeki asgari ahlaka bile sahip değil !. Siz, size emanet edilen, tamir için verilen motoru sattınız. Yönetim kurulu hemen karar almalı ve vatandaşa elde motor olmadığı için bedelini göndermelidir.."
Bir başka yönetim kurulu üyesi söz alır :
"Beyler, ne diyorsunuz, yaptığımız motor, bir kere motor değil ki.. Demode Slavya tipi, su soğutmalı, en ilkel, en ağır, kafadan kızmalı bir motor.. Üstelik fabrika kuruldu kurulalı topu topu 70 tane yapmışız.."
Gümüş Motor'un sonu ne olmuştur ?..
Şeker Şirketi, Gümüş Motor'a el koymuş, yönetim kurulu başkanı Erbakan'ı, "idarede keyfilik, şirketin itibar ve servetini kullanmadaki suistimaller nedeniyle" görevden almış, 450.000 liralık hisselerini de 170.000 lira ödeyerek üstlenmiştir..
Bu arada Erbakan'ın bir ricası olmuştur : "Bir numaralı hisse senedi lütfen bende kalsın.."
Bu ricası kabul edilmiştir..
Ve şimdiii... Gümüş Motor'un kurucusu ve de yöneticisi Erbakan, Türkiye'nin "Ağır Sanayi Hamlesi"ni yönetiyor..
Ne laubali ülke ?..
Aslında laubalilik ülkede değil, bir şirketi yönetemeyenleri ülke yönetimine ortak edenlerde..
MSP için de öyle.. Laubalilik bu parti ve bu partiye bel bağlayanlarda değil, yönetime geçip milleti uyuttuklarını sananlarda..
Din adına, Allah adına, bol keseden cennet anahtarı dağıtanlarda..


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder