

Yunan demokrasisi özgürlüğü seviyordu, ama tutsaklarının emeği sayesinde varlığını sürdürüyordu. Erkek ve kadın köleler toprağı işliyorlardı, gümüş ve taş aramak için dağları kazıyorlardı, yolları açıyorlardı, evleri yapıyorlardı, kıyafetleri dokuyorlardı, ayakkabıları dikiyorlardı, yemek pişiriyorlardı, çamaşır yıkıyorlardı, ortalığı süpürüyorlar, mızrakları, zırhları, çapaları ve çekiçleri döküyorlardı, eğlencelerde ve genelevlerde zevk veriyorlardı ve efendilerinin çocuklarını büyütüyorlardı...
Bir kölenin fiyatı bir katırınkinden daha ucuzdu. Hor görülen bir tema olan kölelik şiirde, tiyatroda ve duvarları, küpleri süsleyen resimlerde nadiren görülüyordu. Filozoflar, bu durumun alt tabakadaki varlıkların kaderi olduğunu teyit edip sanki fitili ateşlememek için onları yok varsayıyorlardı. "Onlara dikkat edin !" diye uyarıyordu Eflatun. "Kölelerin," diyordu, "kaçınılmaz bir biçimde efendilerinden nefret etme eğilimi vardır ve sadece sürekli bir gözetim hepimizi öldürmelerini engelleyebilecektir.."
Aristoteles ise mevcut emniyetsizlik ortamı nedeniyle vatandaşlara askeri eğitim verilmesinin şart olduğunu savunuyordu.. Aristoteles'e göre :
"Başka birisine ait olan bir insanoğlu, doğası gereği, bir köledir. Başka birisine ait olan bir insanoğlu, sahip olunan bir maldır, bir araçtır.. Bir iş aracı nasıl ki cansız bir köleyse, köle de canlı bir araçtır..
"Farklı türde amirlerin ve alt kademelerin olması doğanın bir gereğidir. Özgür olanlar kölelere hükmederler, erkekler kadınlara, yetişkinler de çocuklara..
"Savaş sanatı, vahşi hayvanları ve buyruk altında yaşamak için doğmalarına rağmen bunu kabullenmeyip isyan eden insanları avlama işini de kapsar ve bu elbette ki doğru bir savaştır..
"Yaşamın gereksinimlerini karşılamak için gereken fiziksel güç köleler ve evcil hayvanlar tarafından karşılanır. Doğa, özgür insan ve köle için işte bu yüzden farklı bedenler tasarlamıştır.."

El işçiliği Roma'da da kölelerin sırtındaydı. Ayrıca köle statüsünde olmamalarına rağmen hor görülen işleri üstlenen diğer kesim, gündelikçiler ve zanaatkarlardı. "Saygıdeğer" tefecilik işleriyle uğraşan Cicero, işlerin kategorilerini şöyle belirlemiştir :
"Bütün insanlar içinde en az saygıdeğer olanlar sosisçilik, tavuk ya da balık satıcılığı, aşçılık gibi oburluğa hizmet eden işlerde çalışanlardır.."
Romalılar içinde en saygıdeğer olanlar çarpışmalara çok nadiren katılan savaş efendileri ile, toprağa çok çok nadiren elini süren büyük toprak sahipleriydi.. Yoksul olmak affedilmez bir suçtu. İflas eden zenginler bu onursuzluğu gizlemek için, büyük borçların altına girer ve eğer şansları yaver giderse politika kariyerinde başarılı olup kendilerine borç vermiş olan kişilerin menfaatlerine hizmet ederlerdi..
Seksüel hizmet satışı da garantili bir zenginlik kaynağıydı ; aynen politik ve bürokratik hizmet satışının olduğu gibi. Her iki faaliyet de aynı isimle anılıyordu. Genelev işletenlere ve "lobicilik" faaliyetleri yürütenlere "proxeneta" deniyordu..
Köleler Roma'da da her günün güneşi ve her gecenin kabusuydular. Köleler imparatorluğa hem hayat hem de korku veriyorlardı.. Baküs kutlamaları bile düzeni tehdit ediyordu, çünkü geceleri yapılan ayinlerde kölelerle özgür insanlar arasında bir ayrım olmuyordu ve şarap düzenin yasakladığına izin veriyordu..
Şehvet düşkünlüğü ortada hiyerarşi falan bırakmıyordu.. Bu, zinciri koparmışların Güney'de patlayan köle isyanlarıyla ilgilerinin olduğundan kuşkulanılıyordu, hatta biliniyordu..
Roma kollarını kavuşturup oturmadı. Senato, İsa'dan birkaç yüzyıl önce, Baküs müritlerini komploculukla suçladı ve Marcius ve Postimius adlı iki konsüle, imparatorluk sınırları içinde Baküs müritlerinin kökünü kurutma görevini verdi.
Çok kan aktı... Ama Baküs ayinleri de devam etti, isyanlar da...

Sahibi ona ziyafetlerde soytarılık yaptırırdı. Köle Eunus (yukarıda) trans haline geçiyor ve ağzından duman, ateş ve kehanetler çıkararak seyircileri güldürüyordu.. Yine bu ziyafetlerden birinde kendinden geçtikten ve alevler çıkardıktan sonra, çok ciddi bir biçimde, bu adanın kralı olacağını söyledi !..
"Sicilya benim krallığım olacak !" dedi ve bu görevi kendisine Tanrıça Demeter'in verdiğini söyledi.. Davetliler yerlerde yuvarlanana kadar güldüler..
Birkaç gün sonra köle, kral oldu !.. Ağzından alevler çıkararak sahibinin kafasını kopardı ve büyük bir köle ayaklanmasını başlattı. Köleler köyleri ve kentleri istila ettiler ve Eunus'u Sicilya Kralı olarak tahta çıkardılar..
Ada cayır cayır yandı. Yeni kral silah yapmayı bilenlerin dışında bütün mahkumların öldürülmesini emretti ve üzerinde Tanrıça Demeter'in kafasının yanında yeni adı Antiokus'un basılı olduğu paralar çıkardı..
Krallık dört yıl sürdü. Antiokus ihanete uğrayıp yenilene kadar.. Sonra hapse atıldı ve orada bitler tarafından yavaş yavaş yenilip bitirildi..
Ondan yarım yüzyıl sonra Spartaküs geldi...

Spartaküs Trakya'da çobandı, Roma'da asker, Capua'da ise gladyatör..
Kaçak bir köle oldu. Bir mutfak bıçağıyla silahlanıp kaçtı ve Vezüv yanardağının eteklerinde daha sonra gitgide büyüyerek bir orduya dönüşecek olan kaçaklar birliğini kurdu..
İsa'dan 73 yıl önce bir sabah vakti Roma titredi. Romalılar Spartaküs'ün adamlarının şehri gözlediğini gördüler. Şehrin dışındaki tepelerin zirvelerinden mızraklarını sallayarak tehditler yağdırıyorlardı. Köleler oradan tüm dünyaya hükmeden şehrin tapınaklarını ve saraylarını seyrediyorlardı. İsimlerini, anılarını çalan ve onları kamçılanan, hediye olarak verilen ya da satılan nesnelere dönüştüren şehir hemen şuracıkta, ellerinin ucunda, gözlerinin önünde duruyordu..
Saldırı olmadı.. Spartaküs ve adamları gerçekten oraya, o kadar yakına geldiler mi, yoksa Romalılar korkudan hayal mi gördüler, bu asla öğrenilemedi. Çünkü o günlerde köleler lejyonlara aşağılayıcı darbeler indiriyorlardı..
İmparatorluğun bütün huzurunu kaçıran bu gerilla savaşı iki yıl sürdü..
En sonunda isyancılar Lucania Dağlarında çembere alındılar ve Jül Sezar adındaki bir genç subay tarafından toplanan askerler tarafından yok edildiler..
Spartaküs yenildiğini anlayınc başını atının alnına dayadı ; alnı bütün savaşlarda kendisine eşlik eden alnının üzerinde, uzun bıçağını çıkarıp onun bedenine daldırdı ve kalbini ikiye böldü..
Marangozlar, Capua'dan Roma'ya kadar bütün Appia yolu boyunca yeni haçlar diktiler...

EDUARDO GALEANO'NUN, "AYNALAR / NEREDEYSE EVRENSEL BİR TARİH" ADLI KİTABINDAN DERLENMİŞTİR..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder