İşgal orduları geri çekilirken, pek çok yer gibi Manisa'yı da yakar, yıkarlar. Kenti özgürlüğüne kavuşturan Türk ordusunda bulunan Ahmet Bedevi adlı asker öylesine tutkundur ki doğaya, savaş bitiminde Manisa'da kalır ve ağaç dikmeyi, yeşili korumayı uğraş edinir kendisine. Manisa onun diktiği ağaçlar sayesinde rüzgara ve gölgeliğe kavuşur. Halk, üstünde sadece siyah bir şort olan bu uzun sakallı adamı çok sever ve "Hacı" diye seslenirler kendisine..
Spil Dağında bulunan kulübesinin yanındaki topu her gün, saat 12'de ateşlemeye başlamasıyla da Hacı'nın adı, "Topçu Hacı" olur.. Ve günlerden bir gün başrolünü Johnny Weismüller'in oynadığı "Tarzan" filmi gelir Manisa'ya. O günden sonra da Ahmet Bedevi "Manisa Tarzanı" diye anılmaya başlanır..
Kerkük Türklerinden olan Ahmet Bedevi'nin Manisa'ya gelişinden önceki yaşantısı da oldukça renklidir. Evlenmek üzereyken, Birinci Dünya Savaşı çıkar ve cephede alır soluğu. Savaş kaybedilince Hindistan'a gitmeye karar verir. Bir süre oralarda yaşadıktan sonra İran'ın Gver yaylalarında gezinir. Bir gazetede Mustafa Kemal Paşa'nın özgürlük ateşini yaktığını okuyunca da, Kurtuluş Savaşına katılmak üzere, sevdiği kadın Meral ile birlikte, Anadolu'ya gelir. Ama sarp bir kayalıktan geçerlerken, Meral'in ayağı kayar ve uçuruma yuvarlanır...
Manisa Tarzanı'nın İstiklal madalyasına sahip olduğunu pek çok insan bilmez. Siyah bir şortun dışında üstüne bir şey giymediğinden, madalyasını takacak ne bir ceketi, ne de bir gömleği vardır zaten. Neden çıplak gezdiğini soranlara ise şu öyküyü anlatır :
"Selahattin Eyyubi, Haçlı Ordusu ile savaşmadan önce, Haçlıları ilk gören gözcüler yanına gitmişler ve telaşlı bir şekilde durumu anlatmışlar. Selahattin Eyyubi de, 'telaşınız bundan mı ?' diye sorunca başlamışlar anlatmaya : 'Nasıl savaşırız ? Onların hepsi ayak tırnaklarına kadar zırha bürünmüşler. Onlara ne kılıç ne de ok işler. Onlarla nasıl savaşacağız ? Nasıl galip geleceğiz ?' Selahattin Eyyubi gülümseyerek şu yanıtı verir : 'Sizler yalın kılıçla savaşacaksınız. Derhal soyunun. Onlar ne kadar giyinikse siz de o kadar soyunacaksınız."
Ahmet Bedevi bu öyküyü kendi çıplaklığına örnek göstererek şöyle tamamlar sözünü : "Selahattin Eyyubi zaferini böyle kazanmış. Ben, Arabistan'dan Manisa'ya geldiğimde çok üşüdüm. Üşüdükçe soyundum. En sonunda soğuğa karşı galip geldim.."
Ahmet Bedevi'ye uygun görülen "Tarzan" adı bir yanılgıdır aslında. Çünkü, Tarzan'ın ağaç diktiği hiç görülmezken, gerçek bir doğa aşığı olan Ahmet Bedevi, elinin değdiği her yeri ağaçlandırmıştır. Beyazperdenin Tarzan'ı ağaçları yol olarak kullanırken, Bedevi ise yol yapımı için ağaç kesimine karşıdır. Tarzan avazı çıktığı kadar bağırırken, bizimki sessiz sedasız biri olarak tanınır. Üstelik Bedevi'nin çıplaklığı Diyojen'de olduğu gibi felsefi bir temele dayanır. Tarzan ise bir uçak kazası sonrasında ormanda büyüdüğü için, uygar dünyayı tanımadığından dolayı çıplaktır. Yani doğa, Tarzan'ın yaşantısına bir zorunluluk, Ahmet Bedevi'ninkine ise bir tercih olarak girer. Bunun gibi daha birçok nedenden dolayı, Ahmet Bedevi "Manisa Tarzanı" değil, olsa olsa "Manisa Apaçisi"dir !..Onun gibi doğa aşığı bir insanı, Holywood'un uydurduğu bir kahramanla özdeşleştirmek yerine, Beyaz Adam'ın doğayı katletmesine karşı direnen Kızılderililerden biri olarak görmek daha doğru olacaktır. Üstüne üstlük, Kızılderililerin de çıplak gezdikleri unutulmasın !..
8 Eylül 1956 tarihinde, Niğde'de bulunan Akdağ'ın Demirkazık Zirvesine tırmanış yapan Manisa Dağcılık Kulübü öğrencilerinden Engin Kongar bir kayalıktan düşerek can verir. İTÜ Mimarlık Bölümü son sınıf öğrencisi olan 21 yaşındaki Kongar, bir tırmanış sırasında ölen ilk dağcımızdır..
Kazadan üç yıl sonra, Kongar'ın anısına yapılan anıtın açılışına katılan kalabalık arasında, genç dağcının annesi ve Ahmet Bedevi de vardır. Bedevi o gün, genç dağcı gibi uçuruma yuvarlanan sevgilisini anımsamıştır mutlaka. Bu duygular içinde, gözü yaşlı anneye şunları söyler : "Anneciğim sen hiç merak etme, ben anıtın çiçeklerine bakar, onları hiç soldurmam.."
Engin Kongar'ın "Emre" adlı kardeşi de anıtın açılışında oradadır !..
MİT'in, bir ajan olduğu şüphesiyle yıllarca takip ettiği Ahmet Bedevi gözlerini dünyaya 1963 yılının 31 Mayıs gecesi yumar.. Ve ondan geriye binlerce ağaç ve hepsinde de gözünü objektiften kaçırdığı fotoğraflar kalır... Bir de açılışına katıldığı bir anıt !..
SUNAY AKIN'ın "Onlar Hep Oradaydı" adlı kitabından alıntıdır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder