Ethem Ruhi (Balkan), 1873'de İstanbul'da doğmuş.. Fatih Askeri Rüştiyesi ile Kuleli Askeri Tıbbiyesi İdadisi'ni bitirdikten sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane' ye devam etmiş.. Anılarında, "inkilapçılık ruhunun" Kuleli'de iken kendilerine aşılandığını ; Mekteb-i Şahane'de, daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucularından olan Doktor İshak Sükuti'nin kendisine güvenerek, aralarına aldığını, böylelikle "Küçük Ethem" lakabıyla ilk İttihatçılardan olduğunu övünerek anlatıyor..
E. R. Balkan, bu sıralarda şu eylemlere karışmış :
- Harbiye Mektebi'nde Kolağası Recep Bey bir kitap yazmış. "Mahkeme-i Kübra" adındaki kitap, Sultan Abdülhamid'in yargılanması ve ölüm cezasına çarptırılmasına ilişkinmiş ve gizlice elden ele dolaşıyormuş.. Kitabı taşbasması olarak çoğaltıp, bir kadir gecesinde bazı camilerin avlularında dağıtmışlar. Hatta Balkan, Ayasofya'da dahi dağıtmış.. Bu arada "esnaf" adını verdikleri hafiyeleri de kolluyorlar ve fırsatını bulduklarında, bir tane de onların arkalarına iğne ile iliştiriyorlarmış !..
- Tesalya Savaşı'ndan sonraki ilk bayramda, Osmanlı-Yunan savaşına ait bir beyanname dağıtmışlar.. Beyannamede, savaştan galip çıkıldığı halde, padişahın aczi ve beceriksizliği nedeniyle, Tesalya'nın Yunanistan'a bırakıldığı ve dolayısıyla boşu boşuna kan döküldüğü anlatılıyormuş.. Eyüp-Sirkeci arasında dağıtılan bu beyanname ile İstanbul'un altı üstüne gelmiş.. Ama aralarından hiç kimse yakalanmamış..
- İkinci Abdülhamid'e bir de suikast planı hazırlamışlar : Doktor Sabri Mekke, bir şeyh ile ilişki kurmuş.. Şeyh, sultanın iki silahşörünü ayarlamış.. Sultanın hayatını korumakla görevli iki silahşör uygun bir fırsatta sultanı tabancayla vuracaklarmış ; fakat plandan okul öğrencisi Nadir'e bahsedilmiş.. O da Zülüflü İbrahim Paşa'nın ahbabı imiş ve bir gazinoda rakı içerken sarhoş olup ve herhalde dayanamayıp, "Bir iki gün sonra neler yapabileceğimizi göreceksiniz" demiş..
Tabii padişaha yapılan ihbar sonucu yakalanan Nadir Mabeyinde sorguya çekilmiş ve kendisine anlatılanları aynen tekrar etmiş.. Adı geçenlerin hepsi tutuklanarak sürgüne gönderilmiş, fakat "Küçük Ethem"in adının söylenmesi unutulduğundan, o yine kurtulmuş !..
Balkan, hatıralarında, okulda gözünün önünde tek tek tutuklanan öğrenci arkadaşlarını izlerken sıranın ne zaman kendine geleceğini yüreği ağzına gelerek beklediğini anlatıyor..
Ancak Küçük Ethem'in şansı hep böyle yaver gitmemiş ve günün birinde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucularından olmak ve muzır propaganda yapmak suçu ile okulda yakalanmış.. Fakat gözaltına alındığı okul odasından kaçmayı başarmış. Hafiyeler evini basmış, babasını tutuklamışlar, annesine de "tazyik" etmişler.. İstanbul'da bir hırsız-polis kovalamacasıdır başlamış.. Kaldığı birkaç eve yapılan baskınlardan kaçmayı başarmış.. Nihayet, İngiliz uyruğunda olan bir tanıdığının evinde saklanmış.. Bir İngiliz gemisi ile yurt dışına kaçmayı planlamış, fakat hafiyeler izini bulmuşlar, evi sarmışlar ancak eve girememişler, çünkü İngiliz tabiiyetinde bir kişinin evine hafiyeler dahi, kapitülasyonlar dolayısıyla giremezlermiş.. Ama, evden ayrıldığı sırada, tam arabaya binerken yakalanmış. Küçük Ethem doğru Yıldız'a götürülmüş, sonra Taşkışla'da sorguya çekilmiş ve orada beş ay tutuklu kalmış.. Tıbbiyeli, Harbiyeli ve Bahriyeli 78 kişi ile birlikte, 1898 yılında, bir gece gemiye bindirilerek Trablusgarp'a sürgün edilmişler..
Aslında Balkan ; Yusuf Akçura, Ahmet Cevat ve Doktor Ali ile birlikte idama mahkum olmuş, fakat cezaları padişah tarafından müebbet küreğe çevrilmiş.. Ethem Ruhi Balkan, Trablusgarp Kalesinde iki yıl kalmış.. Kalede görevli olan subaylar, genellikle, İttihat ve Terakki'nin Trablusgarp şubesine dahil olduklarından, sürgünlere gayet iyi davranmışlar..
( Sürgünleri muhafaza etmekle görevli İttihatçı subaylar, onlara yalnız iyi davranmakla kalmamışlar, ama aynı zamanda kaçmalarına da yardım etmişler.. Bu gözlem, 1900 yılı başlarında bile İttihatçıların subaylar üzerindeki etkinliğini göstermesi bakımından önemlidir..)
Sürgünde ilk bir yıl olaysız geçmiş ama günün birinde "Küçük Ethem", hafiyelerden birinin kafasında su testisini kırınca, padişah iradesi ile, üstelik ayağından zincirlenmiş olarak, on üç ay boyunca tek başına zindanda kalmış. Gıdası da sadece su ve ekmekmiş..
Günün birinde hapistekilerin bundan böyle kale içinde serbestçe dolaşabileceklerine ilişkin bir irade çıkmış.. Ama Balkan bundan istisna tutulmuş.. İttihatçı subaylar padişaha telgraf çekerek onun da bu haktan yararlanmasını sağlamaya çalışmışlar. İrade çıkmış ama koşul olarak Balkan'ın "sadakat yemini" etmesi istenmiş.. Balkan, yemin etmemekte direnince, bunun üzerine, yemin etmese de yemin etmiş gibi işlem yapılmış !..
Bu olağanüstü ihsanın nedeni, aslında İttihatçılar ile Sultan Hamid arasında Paris'te, Büyükelçi Salih Münir Paşa aracılığıyla varılan anlaşmadır.. Sultan, aleyhindeki Jön Türk yayınının kesilmesi için bir iyi niyet gösterisinde bulunmuştur.. Jön Türklerin talebi üzerine, Trablusgarp'taki 78 sürgüne kısmi af çıkmıştır..
Trablusgarp'ta Müşir Recep Paşa, Başyaveri Şevket Bey aracılığı ile Balkan'ın kaçışı ile bizzat ilgilenmiş.. Onay verdiği, hatta planını bizzat hazırladığı bu kaçış için araç bulunmuş ve Fransız yetkililerin yardımı da sağlanmış. Kaçış günü Müşir Recep Paşa, Balkan'ı öpmüş ve Cemiyet'in Trablusgarp şubesince üstlenilen kaçış masraflarından ayrı, kendisine 50 altın vermiş..
Balıkçı kayığı ile Trablusgarp-Tunus sınırında bir kasabaya, oradan da Fransızların himayesindeki Tunus'a gelmişler. Kaçıştan sonra Müşir Recep Paşa -aksi yönde- karadan ve denizden müfreze göndermiş.. Tabii, müfreze eli boş dönmüş !..
Kaçaklar hem Fransızlardan hem de Araplardan çok büyük yakınlık görmüşler.. Fransızlar 100 Napoleon altını, Araplar ise 500 altın vermişler..
1900 yılında ; önce Marsilya'ya, oradan da Cenevre'ye geçen Balkan, burada İshak Sükuti ve Abdullah Cevdet (aşağıda solda) ile "Osmanlı" gazetesini çıkarmış hatta gazetenin yazı işleri müdürü olmuş.. Sükuti Roma, Cevdet de Viyana elçiliklerine tayin edilince, gazeteyi bir süre tek başına çıkarmak zorunda kalmış..
Sonra Paris'e gelmiş.. Damat Mahmud Celaleddin Paşa (yukarıda ortada) ile oğulları Prens Sabahattin (yukarıda sağda) ve Lütfullah ile tanışmış ve onlarla anlaşarak birlikte çalışmışlar.. Ayrıca, Doktor Nazım ile de tanışmış ; onu Cemiyet'in "en cevval, en atak, en faal" üyesi olarak tanımlıyor.. 1901'de, İngiltere'nin güney kıyısındaki Folkeston'da, Dr. Nazım ile birlikte "Osmanlı" gazetesini bir yıl daha çıkarmışlar.
Mahmud Celaleddin Paşa ve İshak Sükuti'nin ölümü üzerine Balkan sıkıntıya düşmüş ; çünkü gazete için gerekli olan parayı onlar sağlıyorlarmış.. Prens Sabahattin ile anlaşmazlığa düşünce, Londra-Paris-Marsilya-İskenderun güzergahını izleyerek Kahire'ye gelmiş.. Burada Mısırlı Paşaların (Said Halim Paşa, Abbas Halim Paşa, Mehmed Ali Paşa) yardımıyla "Osmanlı"yı çıkarmış.. Ancak bu sırada artık yayın yoluyla siyasal bir sonuç almanın mümkün olmadığına karar vererek, terör yoluna sapmış..
Bu konuda, annesinin, kendisi ile İstanbul'da ilişki kurduğu için, on beş yıl kürek cezasına çarptırılmasının ve hapishanede ölmesinin, bir yıl sonra da babasının bu acıya dayanamayıp ölmesinin ardından evlerinin yağma edilmesinin de önemli etkisi olduğu anlaşılıyor..
Balkan, Mısır pasaportu ile Bulgaristan'da Varna'ya gider. Burada Cemiyet ile ilişki kurar ve görüşmeler yapar.. İstanbul'da yapılması planlanan bir suikast için yapılan çalışmalara katılır ama bu iş başarılı olmaz..
Cemiyet'in isteği üzerine, Bulgaristan'daki azınlık Türkleri örgütlemek üzere Bulgaristan'da kalır. Bunun için önce Paris Büyükelçisi Salih Münir Paşa'dan Bulgaristan'da bir iş ister.. Sultanın da bu talebi kabul etmesi üzerine 1904'de, kendisine Bulgaristan Fevkalade Komiserliği'nde başkatiplik görevi verilir...
Görevi Balkanlar'daki siyasi durum üzerine raporlar hazırlamakmış..
Burada ilginç olan bir başka gözlem ise ; Bulgaristan'daki azınlık Müslüman Türklerin İttihatçılara hiç sempati beslemedikler !..
Ethem Ruhi Balkan, bu sırada da boş durmamış.. Yıldız'daki bombalı suikasta karışmış.. Olayın gerçek faillerinin Bulgaristan'dan İstanbul'a geçmelerine resmi görevini kullanarak yardımcı olmuş. İş meydana çıkınca, Balkan "taltif" için İstanbul'a çağrılmış.. Bunun pek de hayra alamet olmadığını anlayan Balkan, hemen istifa etmiş ve Filibe'ye gitmiş.. Orada haftalık "Rumeli" gazetesini çıkarmış. Bu konuda Bulgaristan Fevkalade Komiseri Sadıkulmüeyyet Paşa'dan da destek almış. Ancak Sultan'ın emri ile gıyabında ikinci kez müebbet kalebentliğe mahkum olmuş.. Yıl 1906..
Bunun üzerine tabiiyetini değiştiren Balkan, Bulgarlar tarafından sınırdışı edilmiş. Yine bir yolunu bulup, sınırdışı edildiği Sırbistan'dan Bulgaristan'a dönmüş ve Filibe'de altı ay sonra, günlük "Balkan" gazetesini çıkartmış..
İkinci Meşrutiyet'ten sonra, yine Cemiyet'in isteği üzerine, Bulgaristan'daki Türkleri örgütlemek üzere Bulgaristan'da kalmış.. Ancak Bulgarlar onu, Türk davası gütmekten tutuklamışlar, baskı altına almışlar.. Hatta iki kez de suikasta uğramış..
1911 yılında Selanik'te Kolağası Mustafa Kemal ile ilk kez karşılaşmış ve tanışmış. Bu sırada Makedonya'da Cemiyet adına konferanslar veriyormuş..
Seferberlik ve Balkan Savaşı sırasında Bulgaristan'da tutuklu kalmış ; savaştan sonra Bulgaristan'da iktidarın değişmesi üzerine, yeni iktidar partisinin içindeki tanıdıkları vasıtasıyla serbest kalmış.. Hatta kişisel dostu olan Bulgar Başbakanı Gospodin Radoslavof, onun İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Bulgaristan Hükumeti arasında barış için aracılık yapmasını önermiş.. O da bu öneriyi kabul ederek, İstanbul'a gelmiş ve Cemiyet yetkilileri ile görüşerek barış için aracılık yapmış..
Veliaht Vahdeddin'in Almanya seyahatinde, onu Sofya'da karşılamış ve bu arada hem veliaht, hem de Mustafa Kemal ile görüşmüş.. Mustafa Kemal, veliahdı hayırlı bir yola sokacağını ümit ettiğini ve Osmanlı Devleti'nin savaşı yitireceğini Balkan'a söylemiş..
Bu anılarda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, Ethem Nuri Balkan'ın TEŞKİLAT-I MAHSUSA ile ilişkili olabileceğidir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder