Doğa olaylarının şiddetine devamlı olarak maruz kalan İstanbul gibi, sıhhi temizliğin olmadığı ya da yetersiz kaldığı ve insanların kalabalık halde iç içe yaşadıkları büyük bir şehirde, kaçınılmaz olarak hem sık hem de şiddetli veba salgınları oluyordu..
1467 yazında, böyle korkunç bir salgın İstanbul'u kasıp kavurmuş, "hiç duyulmamış, dayanılmaz, inanılmaz ıstıraplara" yol açmıştı. Ölüm vakaları öyle fazlaydı ki, mezarları kazacak kimse kalmadığından, cesetler gömülmeden bırakılıyordu. Salgın genelde hızla seyreden ve nahoş ölümlerle sonuçlanıyor, İstanbul'da 17. yüzyıl başlarında hastalığı kapanların, Lithgow'a göre, "bir tarafları yarı yarıya çürüyüp dökülüyordu, öyle ki tüm iç organlarını kolayca seçebilirdiniz.."
Bu salgınlarda çok sayıda insan öldü ; 1467 salgınında günde ortalama 600 kişi hayatını kaybetti ; 1492'deki vebanın ilk beş gününde 1.000 kişi kurban verilirken, sonraki on yedi günde 30.000 kişi öldü. 1586'da vebanın dokunmadığı kimse kalmazken, 1812'de binlerce insan öldü ve ölüm oranları, şehir surları dahilinde gömülenler hariç, günde 2.000 kişiye ulaştı.. Bu salgında, gömülecek o kadar çok ceset ve bu işi yapacak öyle az insan vardı ki, insanlar ölü gömmeye çağrıldıkları için dükkanlarını açamıyordu..
Veba şehirdeki elçilikleri de vurmuş, Sanderson'un yazdığına göre, 1590'larda şehirdeki İngiliz elçiliğinde 16 kişi hastalığa yakalanmış, bunların 8'i ölmüştü. Kurbanlardan biri bizzat Sanderson'un odasında rahatsızlanmış ve bir iki gün sonra ölmüştü.. Hastalık ayrıca, Kasım 1608'de İngiliz büyükelçisi Sir Thomas Glover'ın karısının da ölümüne neden oldu..
1573'deki büyük salgında Aurelio Santa Croce'nin ev halkından birkaç kişi, Venedik bailosu Marcantonio Barbaro'nun evinde çok sayıda insan öldü. İran sefiri 1584'de, iki buçuk yıl kaldıktan sonra şehri terk ederken, onunla birlikte gelmiş olanlardan kimse sağ kalmamış, hepsi vebadan ölmüştü. Onun şehirden ayrıldığı yıl veba öyle ağırlaşmıştı ki, Selaniki'nin dediğine göre,
"iç çekişler ve inlemeler, göklerde her şeyi duyan Allah'a erişiyordu ve yüreği yanmayan, ölüm acısı ve kaybı yüzünden ağlamayan kimse kalmamıştı.."
Osmanlı Hanedanı üyeleri de salgından muaf değildi. 1598'deki veba, Topkapı ve Eski Saray'da hızla yayılarak, Üçüncü Murad'ın 19 kızı dahil pek çok kişiyi öldürdü. Yalnızca Eski Saray'da en az 128 kişi öldü. Pek çoğu, vebanın yanı sıra başka salgınlara kurban gitti.
Birinci Abdülhamid'in oğlu Mehmed, 1785'de patlak veren ve sarayda hanedan üyeleri dışında pek çok bebeği de öldüren çiçek salgınında hayatını kaybetti.. 1870'de, bu defa bir kolera salgını çıktı ; ölüm oranları öyle yüksekti ki, "bir koleralı cenazeyi götüren 8-10 kişiden 5-6'sı yollarda düşüp ölür, cenaze ile beraber o da gömülürmüş.."
Padişah ailesi salgından etkilenmiş olsa da, bunun nedeni kaderci teslimiyetçilikleri değildi. Her ne kadar Pertusier, "genelde, tepelerinde dikilen değişmez kaderi önlemekten dahi umutsuz, teslim olurlar," dediği Türklerin veba karşısında büsbütün kaderci olduklarını düşünse de, kuşkusuz ki bu durum padişahlar ya da kaçma imkanlarına sahip olan diğerleri için geçerli değildi. Nitekim aslında Pertusier'nin anlattığı 1812 vebasında, vebadan evla buldukları sıtma salgınının hüküm sürdüğü Anadolu yakasına kaçan yalı sahipleri buna örnekti. 1492'de İkinci Bayezid dört ay boyunca Edirne'de kalarak, İstanbul'daki ölümcül vebanın dinmesini beklemiş ve şehir bu "ağır cezadan" kurtulana dek dönmemişti.. Üçüncü Mehmed, Topkapı ve Eski Saray'ı kasıp kavuran veba 1598'de dinene dek, Topkapı Sarayı'na dönmedi. 16. yüzyılda Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin vebadan kaçmanın caiz olup olmadığı yönündeki bir soruya cevaben yayınladığı fetva, insanların imkan bulduğunda vebadan kaçtığı fikrini desteklemektedir. Şeyhülislamın cevabına göre, Allah'ın gazabından kaçmak ve O'nun yardımını istemek caizdi..
KAYNAKÇA :
KRITOBOULOS, "History" ; LITHGOW, "Discourse" ; SOLAKZADE TARİHİ, I ; SELANİKİ TARİHİ, I - II ; SANDERSON, "Travels" ; CABİ TARİHİ, II ; TAYLESANİZADE TARİHİ ; AHMED VASIF EFENDİ, "Mehasinü'l-Asar ve Hakaikü'l-Ahbar" ; SADRİ SEMA, "Eski İstanbul Hatıraları" ; PERTUSIER, "Promenades" ; M. ERTUĞRUL DÜZDAĞ, "Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı" ; EBRU BOYAR-KATE FLEET, "Osmanlı İstanbul'unun Toplumsal Tarihi"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder