
"Halikarnas Balıkçısı" mahlası ile bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı'ya göre, "Yeryüzündeki Altıncı Kıta Akdeniz"dir. "Balıkçı"nın bu tanımlamasına şu eklemeyi de rahatlıkla yapabiliriz herhalde :
"Anadolu, altıncı kıta olan Akdeniz'in başkentidir !.."
"Küçük Asya / Asia Minor" olarak da adlandırılan Anadolu, yeryüzünün gözbebeği ve kültür başkentidir. Tarihi yazılı olarak takip edebildiğimiz süreç boyunca yeryüzünün hiçbir coğrafi bölgesi, ürete geldiği ulusal değerler ve taşıya geldiği evrensel nitelikleri ile, Anadolu coğrafyası ile mukayese edilemez..
Aynı yıllarda dünyanın birçok yerinde insanlar mağaralarda yarı vahşi bir şekilde yaşarlarken Anadolu'nun Çatalhöyük bölgesinde (Konya'ya 50 km) insanlar mülkiyet edinmiş, daha da önemlisi üretime geçmişlerdir.
Günümüz Diyarbakır'ının yakınlarındaki Çayönü bölgesinde MÖ 9000 yıllarında keçi, koyun ve köpek evcilleştirilmiştir. Tarihi yazılı olarak incelemeye başladığımız yer Mezopotamya'dır. Yazının yine MÖ 9000 yıllarında Sümerliler tarafından icat edildiği bilinmektedir...
Anadolu, MÖ 1300'lerde, ilk kutsal kitap olan Tevrat'da da "Cennet Bahçesi" olarak adlandırılacaktır. Kısacası Anadolu, yeryüzünün başkentidir !..
"Uygarlık", çeşitli ulusların ortak malıdır. Çünkü her uygarlığı ona sahip olan çeşitli uluslar ortak bir hayat yaşamak için oluştururlar. Bu nedenle uygarlık, uluslararasıdır.. Uygarlığı oluşturan ulusların öz değerlerine "kültür" denir ve kültür de ulusundur..
Uygarlık ; ekonomik, dini, hukuki ve ahlaki fikirler bütünüdür. Kültür ise dini ve ahlaki güzellikler bütünüdür..
Anadolu, hedefsel coğrafyası gereği, tarih boyunca kavimlerin yurt edindikleri bir saha olmuştur. Yüzlerce kavim aynı coğrafya da binlerce yıl birlikte yaşama ve üretme olanağı içerisinde, hem geldikleri yerden getirdikleri ulusal kültürlerini devam ettirmişler hem de çoğu zaman barış içerisinde yan yana yaşadıkları diğer kavimlerle birlikte uygarlıklar meydana getirmişlerdir. Anadolu coğrafyası eşsiz güzellik ve zenginliği ile, topraklarını yurt edinen her kavme cömertliğini sunmuştur. Bu güzel Anadolu bahçesinde yaşam olanağı bulan kavimler de, taşıdıkları ulusal kültürlerini günümüze dek getirebilmişlerdir. İşte Anadolu'nun başka bir güzelliği de bu renkli kültür çeşitliliğidir..
Yaygın bir Anadolu tanımlamasına göre ; Anadolu bir mozaiğe benzetilir. Oysa Anadolu bir mozaik değil onun ötesinde bir "hamur"dur.. Mozaik, bilindiği gibi küçük taş, odun ya da cam parçalarının yan yana dizilip yapıştırılmasıyla elde edilen bir düzenektir. Parçalar ne kadar küçük olursa olsun zemine yapıştırılırken aralarında boşluklar meydana gelmekte ve her bir parça ihtiyaç duyulduğunda yerinden kolayca çıkarılabilmektedir. Anadolu'nun sayısız uygarlıklarını bir mozaiğe benzetmememizin nedeni ise şu : Anadolu uygarlık tarihi içerisindeki halkların adeta bir hamur gibi birbirleriyle karışıp kaynaşmış olmasıdır. Bu hamuru bir zemine sahip olabildiğince küçük parçalara ayırsak dahi her bir parça bütünün bir örneği olacaktır ; yani mozaik parçaları gibi birbirinden bağımsız değillerdir..
"Dünya Kültür Başkenti" Anadolu, tarihte yaşanan birçok "ilk"lerin yurdudur aynı zamanda.. Akla gelen en önemlisi, ilk kitap örneklerinin Bergama'da oluşturulmasıdır.. Yine ilk para MÖ 7. yüzyılda Lidya'nın Sardes şehrinde basılmıştır.. İlk asma köprü Pers Kralı Darius tarafından Çanakkale Boğazı'na kurulmuştur..
Anadolu tarihi, yetiştirdiği kendine özgü şahsiyetler ile de anılmaya değerdir. "Tarihin Babası" olarak bilinen Bodrumlu Heredot, maden coğrafyasının babası Amasyalı Strabon, Sinoplu sofist Diyojen, doğa bilimcisi ve felsefenin kurucusu Miletli Thales, herkesin hatta Sokrates'in bile "anlamakta zorluk çektim" dediği "Karanlık Adam" Efesli Heraklitos, Antik Çağ'ın kadın şairi Midillili Sapho, ilk kadın amiral Bodrumlu II. Artemisis, fabl edebiyat türünün ilk örneğini veren Bandırmalı Ezop ve daha niceleri hep bu topraklarda yaşamıştır..
MÖ 1. yüzyılın Yunanistan'ında halen Olimpos tanrılarının aşk mitleriyle uğraşılırken, Anadolu'da bilim çağının temelleri atılmıştır..
Thales tarafından güneşin tutulması MÖ 585 yılı 28 Mayıs günü, bir yıl öncesinden bilinmekte ve piramitlerin uzunluğu hesaplanabilmektedir (Bu, piramitlerin boyu hiç bilinmiyordu anlamına gelmesin. MÖ 6. yüzyıl Mısır'ı, bilimsel ortamını kaybetmiştir ve piramitlerin matematiksel verileri ile kimse ilgilenmemektedir. Adeta bir "mezarlık uygarlığı" haline gelmiş olan Mısır'da Thales'in bu hesaplaması bir ilkmiş gibi addedilir)... Bir diğer Anadolulu Demokritos, maddenin en küçük parçasına "atom" demiştir bile.. Ksenefones ise insan biçimindeki Yunan tanrılarıyla alay eder ve insan nitelikli tanrılara karşı Tanrı'nın tekliğini savunur. Aynı dönemde Atina halkı tarafından seçilen "500'ler Meclisi", Sokrates'i tanrılara inanmıyor diye ölüme mahkum eder..
Anadolu, hem doğu hem de batı kültür ve sanatını kendi bünyesinde barındırmakla birlikte, kendine özgü bir kültür ve sanat ortaya koymuştur. Bu anlamda biz hem doğulu hem batılıyız..
Aklı başında her insan ve o insanın yaşadığı toplumun yöneticileri, kendi tarihlerini irdelemeli ve tahlil etmelidirler. Bunu yapmayan bir insan ya da lider, bir başka toplumu anlayamaz. Anlayamadığı zaman da, çoğunlukla onu taklit eder. Ne yazık ki toplumumuz 1850-1920 yılları arasında Doğu ve Batı'ya hep taklit boyutunda yöneldi. Buna, o dönemlerde "Batılılaşma" denmiştir, halen de öyle denmektedir.. Oysa ki önemli olan Doğululaşma veya Batılılaşma değildir. Önemli olan çağdaşlaşmadır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile yakaladığımız çağdaşlaşma ne yazık ki onun erken vefatı ile hızını kaybetmiş, zaman zaman ciddi duraklamalar yaşanmıştır..
Bir lider ve bir kahraman olmanın ötesinde, gerçek bir entelektüel olan Atatürk, Sümer'i ve Hitit'i araştırmış, İnka-Aztek-Maya kültürleri ile ilgilenmiş bir araştırmacıdır. Bu nedenle, kurduğu bankalara "Sümerbank", "Etibank" isimlerini vermiştir. Ancak ne yazık ki onun ölümünden sonra Anadolu'muz kendi üstün ulusal ve evrensel değerlerini yine göz ardı etmiştir. Batı'nın veya Doğu'nun taklitçisi bir bölük insan yüzünden düşünmekten uzak, yobaz, okumayan hatta okuduğunu anlayamayan bir toplum oluşmuştur..
Düşünmeyeni araştırmayan ve sorgulamayan bir toplum oluşturmak için kasıtlı bir şekilde uygulanan laik ve anti laik yobaz anlayış biçimi, salt haliyle basit olan insanımızı daha da aşağı çekmektedir..
ALİ CANİP OLGUNLU'nun "Yedi Tepe Anadolu" adlı kitabından derlenmiş bir yazıdır..
1 yorum:
Merhaba
Hangi kavim gelmiş olursa olsun biz onların mirasçılarıyız. Bundan dolayı onları anlamak ve tarihini bilmek öneli bizim için. Halen Sümer, Hitit, Hurri gibi Anadolu medeniyetlerinin etkilerini günümüzde bile yaşamaktayız. Böyle etkili bir kültür bırakmış bir toprağı anlamamak akıllı bir canlıya özgü hareket olmasa gerek.
Ama ne yazık ki zamanımız cahillerin zamanı, daha çok tarih ve arkeoloji okunacağı yerde bunlar hor görünmekte. Sahte tarihler yazılarak başka bir bilinç oluşturulmakta. Arkeolojik materyaller taş gözüyle bakılmaya doğru gidilmekte. Tarihten ders almazsak, onca yok olan medeniyetini akıbetini bizde yaşayabiliriz.
Yorum Gönder