
1938-1945 arası Avrupa'yı Hitler belası kasıp kavurmaktadır. Alman ırkından gelmeyen ve Hitler ile aynı ülküyü paylaşmayan Avusturyalılar ve Almanlar ne Almanya'da ne de Avusturya'da yaşama şansı bulur. Kimi bir yolunu bulup ülkelerinden ayrılır. Terk edemeyenler ise Hitler'in toplama kamplarına götürülür, binlercesi burada can verir. Hitler rejiminden kaçanlardan bazıları ise diğer ülkelerin yanında Türkiye ve İsviçre'nin de yolunu tutar. İsviçre, Almanya ve Avusturya'ya yakındır, oraya kaçmanın daha kolay olacağı düşünülür. Onlarca yazar da iltica için başvuranlar arasındadır. Başvurunun kabulü konusunda federal savcılık karar vermektedir. Sosyal demokratlara, pasifistlere, partisiz aydınlara mülteci hakkı tanınır, komünistler uygun bulunmaz..

Avusturya'nın tanınmış yazarlarından bazıları, başta Robert Musil olmak üzere İsviçre'de kabul görür. Ancak uzun süre kalamazlar, başka ülkelere dağılırlar. İsviçre'de kabul görmeyen Avusturyalı yazarlar da vardır. Onlardan biri Fred Wander, diğeri ise Jura Soyfer'dir.(üstte sağda)
Wender Mayıs 1938'de Tirol'den Nauders bölgesinden İsviçre'ye geçmeyi başarır. Ama İsviçre'de tutuklanır ve Fransa'ya gönderilir. 1942'de Fransa'dan İsviçre'ye tekrar geçmeyi dener. Bu sefer de İsviçre polisi tarafından yakalanır ve Nazilere teslim edilir. Toplama kampı Auschwitz'e götürülür. Avusturya'nın savaş sonrasının önemli yazarlarından birisi olarak kabul edilen Wander anılarını romanlarında anlatır..
İsviçre'ye geçemeyen diğer yazar ise Jura Soyfer'dir. 1912'de bir Musevi ailenin çocuğu olarak Ukrayna'da doğar. 1920'de ailecek Viyana'ya göçerler. Sosyal demokrat gazetelerde çalışan Jura Soyfer, tiyatro oyunları da yazar. Arkadaşı Hugo Ebner ile kayak turuna çıkmış gibi İsviçre'ye geçmeye çalışırken 13 Mart 1938'de İsviçre sınırında tutuklanır, Avusturya gümrük görevlilerine teslim edilir. Toplama kampı Buchenwald'e götürülür, burada hastalanıp yaşamını yitirir. Adı sonraki yıllarda Viyana'da bir sokağa ve tiyatroya verilerek günümüz kuşağına taşınır..
Aynı dönemde Avusturya ve Almanya'dan Atatürk'ün Türkiye'sine sığınanlar da olur. Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulmuştur. Eğitimli kadrosu kısıtlıdır. İlkokuldan üniversitelere, sanayiden tarıma mimariye çeşitli alanlarda görev yapacak insana ihtiyaç vardır. Alman faşistlerinin katliamından 1933-1944 arasında kaçanlardan 700'ü aşkın aydın, profesör, öğretmen, mimar, yazar, çeşitli meslekten insanlar Atatürk Türkiye'sine sığınmıştır. Gelenler baş tacı edilir.
Bu çalışmalarla Türkiye Cumhuriyeti'ne katkıda bulunanlardan birisi de Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister'dir. Viyana Akademisi'ndeki görevinden 1938'de atılmıştır. Naziler, mimari anlayışını beğenmemiştir. 1939-1954 arasında Türkiye'de bulunur. Ankara'da TBMM, Merkez Bankası, Yargıtay, İçişleri, Çalışma, Sanayi, Savunma, Tarım bakanlıkları, Emlak Bankası ve Genelkurmay Başkanlığı binalarının mimarıdır, üniversitede ders verir..
Holzmeister (üstte) Avusturyalılardan bir ekip oluşturmuştur. Bu ekip içerisinde Ocak 2000'de 103 yaşında hayata gözlerini yuman mimar Margarete Schütte Lihotzky (altta solda ve sağda) de vardır. Lihotzky ve eşi 1937'de Sovyetler Birliği'nden geri dönerler. Evliliğinden dolayı Alman vatandaşlığını alır, ancak Almanya'ya dönmek istemezler. Paris'e giderler, orada bir yıl kalırlar, sonra Londra, oradan da İstanbul'a gelirler. Lihotzky çifti, Holzmeister ve Herbert Eichholzer ile Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı kadın meslek okullarının yapımında çalışır. Savaş sonrasında Lihotzky ülkesi Avusturya'ya döndükten sonra Komünist Partisi üyeliğinden dolayı Viyana Belediyesi'nde iş alamaz. Devlet kurumlarında ambargoyla karşılaşır. Kadınların 60 yaşında emekli oldukları Avusturya'da Lihotzky'ye ilk defa 97 yaşında Viyana Belediyesi'ne ait ufak bir iş verilir. Viyana Teknik Üniversitesi 98 yaşında iken Lihotzky'ye onur doktorası sunar. Törende ise Lihotzky "Bu biraz geç olmadı mı ?" diye sorar.
Lihotzky, 1999'da Avusturya gazetelerinin birisinin düzenlediği "20. yüzyıla damgasını vuran kadınlar" anketinde ilk beşte yer alır..
20.yüzyılın önemli mimarları, yazarları, sanatçıları Türkiye'ye sığınarak canlarını kurtarmışlardır. Beraberlerinde de mesleklerini, bilgilerini getirerek genç Türkiye Cumhuriyeti'ne önemli katkılar sağlamışlardır. Bu katkıları süresince her gurbetçinin duymak istediği geriye dönüş çağrısını beklemişlerdir. Günü gelince de dönmüşlerdir ülkelerine..
Ülkelerine dönene kadar da Bertolt Brecht gibi "Bir çivi çakma duvara, iskemleye savur ceketi, üç günün telaşı niye, yarın gidersin buradan" demeden katkılarını sürdürmüşlerdir..

KADİM ÜLKER'İN, 7 Haziran 2015 günlü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Cumhuriyetin Kahramanları" başlıklı yazısından alıntıdır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder