Haydarpaşa Çayırı’na 1869’da küçük bir istasyon binası yapıldıktan sonra 1872’de biraz daha büyütülen istasyon binası ile birlikte Pendik’e kadar demiryolu hattı yapılır. Haydarpaşa-Pendik arasında tren ulaşımı başlar. Hat daha sonra Gebze ve İzmit’e uzatılır. Demiryolu, 1880 yılında bir İngiliz şirketine kiralanır. Şirket, hattı Adapazarı ve Ankara’ya uzatmak ister. Anlaşma sağlanamaz. 1888’de bir Alman şirketiyle 99 yıllığına anlaşma imzalanır. 24 Mart 1889’da Anadolu-Osmanlı Demiryolu Şirketi kurularak, hat Ankara’ya kadar uzatılır.
Demiryolu bölgeye hareketlilik getirince sahil tarafında dalgakıran ve liman yapılır. 14 Nisan 1903’te silo, gümrük, liman polisi, liman idaresi, pasaport idaresi, elektrik santralı, bekleme salonu binaları ile liman tesisleri açılır. Daha sonra muhacir misafirhanesi binası da bu binalara ilave edilir. 1906’da Padişah 2. Abdülhamit "Bunca kilometre demiryolu yaptım memlekete, çelik rayların ucu Haydarpaşa’da. Koca binalarıyla liman yaptım, yine belli değil. Bana, o rayların denize kavuştuğu yere öyle bir bina yapın ki, ümmetim baktığında ‘buradan bindin mi, hiç inmeden Mekke’ye kadar gidilir’ desin" dedikten sonra şimdiki Haydarpaşa Gar Binası 1906-1908 yıllarında yapılır. Garın ilk umum müdürü, 1890 yılında umum müdürlük özel sekreteri olarak idareye giren Alman uyruklu Bay Hügnen ya da gerçek adıyla, Edouard Huguenin’dir...
"Gazete Kadıköy"den aldığımız bu ön bilgiden sonra şimdi de usta kalem Refik Halid Karay'a kulak verelim...
Tabiidir ki, nafakasını da yanınızda götürürdünüz. Ne yataklı ne de lokantalı vagon vardı. İptidaî şekilde bir seyahatti bu !. Fakat hat müdürü Hügnen titiz ve yeniliğe meraklı, aslen İsviçreli bir Alman idi ; vagonları temiz tutturur, camları pırıl pırıl parlattırırdı ; açık sanıp da başını uzatanlar, alınlarından yaralananlar olurdu. Hele memurlar gayet disiplinli, terbiyeli idi. Boyuna konforlu banliyö vagonları getirtmek suretiyle o Hügnen, Anadolu yakasının bir mamureye çevrilmesini sağlamıştır. Hele yeni garı ve dalgakıranı kurduktan sonra..
Mösyö Hügnen gözümün önüne geldi. Ortadan aşağı boylu, bodur ve tıknaz, kara sakallı ve melon şapkalı, daima siyah ceket ve koyu renk çizgili pantolon giyen bir adamdı. Padişaha ve ricale iyice nüfuz etmişti. Hatta o devrin önemli ve etkin bir paşasına akıl hocalığı ederek borsa oyunlarında pek büyük bir servet kazandırmıştı ; kendisi de çok zengindi..
Akşam üzeri eski Lebon Pastahanesi'ne gelir, başkasının o saatlerde oturtulmadığı yerine, camın arkasındaki köşeye kurulur, şampanya içer, gelip geçen kadınları seyrederdi. Bu işte, çapkınlığı azıttıkça azıtmış, Müslüman aile kadınlarına göz, bazısına el atmış, o yüzden Sultan Abdülhamid'i gücendirmiş, Alman hükümetinin şefaatini de hiçe sayan padişahın ısrarıyla kısa bir müddet sınır dışı edilmişti. Dönüşte süngüsünün düştüğünü hepimiz görmüştük..
Meşrutiyet'ten sonra da düdüğünün öttürmesini ve Almancı olan hükümeti avucunun içine almasını bilmişti.
Bir akşam pastahanedeki yerine yakın bir masada oturuyordum ; konuşmaya başladık ; hiç de münasebeti yokken birdenbire dedi ki :
"Ömrümün iki safhası vardır ; âdi şarap bile içemediğim amelelik devrim, bir de gördüğünüz gibi ağzıma şampanyadan başka içki koymadığım şu devir !"
Hügnen'in amelelikten yetiştiğini biliyorduk. Yaman bir iş adamı, teşkilatçı ve misli az görülmüş bir idareci idi. Bostancı'da (üstte) şahane bir yalı yaptırmıştı, yalısına trene binerek banliyö hattıyla gider gelirdi. İşte bu adamdır ki, denizi doldurdu, dalgakıranı, küçük limanı ve koca gar binasını yaptı, süratli ve temiz vapurlar getirtti ; Maltepe-Büyükada arasında bir vapur servisi kurarak ada yolculuğunun süresini kısalttı..
Anadolu yakasının mâmurluğunu ona borçluyuzdur ; Suadiye ve havalisi bilhassa onun düzenli bir şekilde işlettiği vapurlarla trenler sayesinde teşekkül etmiştir. Bunu da yeterli bulmadı ; Boğaziçi'ni de gözüne kestirdi, padişahtan bir imtiyaz kopardı : Rumeli yakasında dağla kıyı ortası, viyadükler üzerinden geçen bir demiryolu kuracaktı. Meşrutiyet'in ilanı, Boğaz'ı hayat verecek bir can damarından mahrum bıraktı..
Peki, Hügnen ne oldu ?..
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu hattına el koyan İngiliz zabitlerine nüfuz etmeye çalıştı, sünepe sünepe kapılarında bekledi, yüz bulamadı, kovuldu ve gaiplere karıştı..
Ne olursa olsun, Hügnen memleketimizin imar ve sanayileşmesi tarihinde yeri bulunan mühim ve acayip ecnebi simalardan biridir..
REFİK HALİD KARAY'ın, "Memleket Yazıları-1- Hep İstanbul" (İnkılâp,2014) adlı kitabındaki ; "Yeni İstanbul" gazetesinin, 2 Mayıs 1958 tarihli sayısında yayımlanan, "Memleketin İmâr Tarihinde Yeri Olan Bir Ecnebi" başlıklı yazısından derlenmiştir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder