Birçok gezginin İzmirli kadınların güzelliğine ve zarafetine ilişkin satırlara özellikle yer vermeleri dikkat çekicidir. Bu anlatımların büyük bir kısmında Rum ve Levanten hanımlardan söz edilmesi ; bunların davranışlarındaki serbestlikten ve güzelliklerini saklamaya çalışmamalarından kaynaklanmaktadır.
17. yüzyılın ikinci yarısında İzmir'e gelmiş olan Evliya Çelebi de bu güzelliklerden etkilenerek izlenimlerini şöyle paylaşır : "..Amma bu şehrin su ve havasından olacak, öylesine afet-i devran buluğa ermemiş kefere dilberleri vardır ki, kaküllerini savurdukça, gören aşıkların akılları o güzelim saçları gibi perişan olur"
Benzer izlenimlere 19. yüzyıl içinde de sıkça rastlanır. Öğleden sonraları Marina'da dolaşan, ya da yaz aylarında kapılarının önünde toplanarak oturan, veya evlerinin cumbalarından etrafı seyrederken aslında daha çok kendilerini göstermeyi amaçlayan Rum kızlarını anlatan sayfalar dolusu kitap...
Gerard de Nerval, "Voyage en Orient" 'de şöyle yazar : "İzmir'in çarşısını, kalesini ve kervan köprüsünü gezdikten sonra yapılacak en iyi şey, kafes aralıklarında ve pencerelerinde, kendilerini gözlerden kaçıran genç Rum kızlarının bulunduğu Rue des Roses ( Gül Sokak) sokağını gezmektir. Burada kızlar, ancak kendilerini gösterdiklerine emin olduktan sonra gözden kaybolurlar.."
G. S. Sonnini, "Voyage en Gréce et en Turquie" adlı kitabında, 1778 yılı izlenimlerini şöyle paylaşır :
"Kadınların doğal çekicilikleri, giydikleri zengin giysilerle pekiştirilmekte.. Örgüler halinde omuzlarına dökülen ya da çok işli mendillerle bağlanmış olan gür saçlarını örten fes benzeri başlıklarını kendilerine özgü, zevkli bir biçimde sıkıştırırlar. Rum kadınları, giydikleri zevkli, hoş, hatta iç gıcıklayıcı elbiseleriyle, güzelliklerini ve çekiciliklerini daha da artırmayı çok iyi bilirler.."
İzmir'deki azınlık grupları içinde en açık giyinenler Rum kızlarıdır. Giysileri, bazen Levanten hanımlar veya diğerleri tarafından taklit edilmektedir. Francis Hervé, "A Residence in Greece and Turkey" adlı kitabında ;
"İzmir'de Rum kadınların 'taktiko' diye adlandırılan başlıkları, pek çok Avrupalı kadın tarafından da benimsenmiştir. Başlık, esasında kırmızı renkli yuvarlak bir keptir ve başta, bunun üzerine iki defa sarılmış bir saç örgüsüyle durur. Örgüler arasından da başlığın al rengi kendini gösterir. Başlığın arkası altınla işlenmiş kartal, yıldız ya da başka bir desenle süslenmiştir. Bu başlığın arkasından ipekten mor bir püskül sarkıtılır. Bu püskül, bazılarında gümüştendir ve epey değerlidir. Altından yapılmış olanları ise çok, çok pahalıdır. Göğüs kısmı açık, dar kollu, mor işlemeli ceket de, hem Rum hem de Frenk kadınları tarafından çok giyilmektedir. Özellikle dışarıdan gelen bir Avrupalı için bu kıyafetin çok yeni ve ilginç bir görünümü olduğu söylenebilir.." diye anlatır.
İzmir'de yaşayan Rumların aslında oldukça rahat ve kaygısız bir yaşam sürdürdükleri ve genelde pek de çalışkan olmadıkları pek çok yazar tarafından vurgulanmaktadır. Doğal olarak, aynı rehavet Rum hanımlarının yaşam biçimine de yansımış olmalıdır.
İzmir'de Rumlar için yılın neredeyse üçte birini çeşitli dinsel bayram ya da kutlamalarla geçtiğini ve böyle günlerde erkeklerin genelde evlerinin kapılarının önlerinde oturduklarını, kadınların da pencerelerden gelen geçeni gözlediklerini yazan bir yazar da, kentin dar sokaklarında dolaşırken yolun sağ ve solundaki pencerelerden kendilerini gösteren İyon ırkının klasik güzelliklerini seyretmenin tadına doyum olmadığına özellikle işaret etmiştir.
Charles Reynaud, 1844'de gezdiği İzmir'de, kendisini etkileyen Rum ve Levanten hanımları için şu itiraflarda bulunur : "İzmirli hanımlar, özel bir boyayla gözlerinin etrafını mavileştirirler. Bu, gözlerini daha büyük ve parlak gösterir. Böylece gözleri ve kirpikleri boyalı olarak yabancılara öylesine korkusuzca ve çekinmeksizin bakarlar ki, bu davetkar bakıştan cesaret bulan ve kente yeni gelmiş bir yabancının aldanması ve sonuçta kurabileceği hayallerin yıkılması daima mümkündür.."
Pierre de Loubeau, "La Mediterranée Pittoresque" adlı, 1894'de basılan kitabında, 19. yüzyıl sonu İzmir kadınları için şu genellemeyi yapar : "Yakın Doğu kentleri içinde İzmir, hanımların güzelliğiyle ünlüdür ama, bu ün belki de biraz abartılı olsa gerektir... Zaten, bir gezginin bu konuda bir karara varması da çok güç. Türk hanımları, gerçekten güzel olan ve rastıkla daha da belirgin hale gelen gözlerinin dışında, tamamen örtülüdür. Yakın zamanlara kadar, Ermeni hanımları da, örtünmeden sokağa çıkmazlardı. Aslında Yakın Doğu'da, dinsel ve etnik farklılıklara karşın, hanımların açıkça yüzlerini göstermelerinden pek de hoşlanılmamaktadır. Böyle olunca, sokaklarda karşılaştığınız, arabalarda dolaşan, çarşılarda alışveriş yapan hanımların büyük bir kısmı, ya Avrupalı ya da Avrupa kökenli olmak durumundadır. Yakın Doğu kentlerinde sosyal yaşam çok hareketli olmayıp, İzmir'de hanımlar, yalnız Müslüman halkın tatil günü olan cumaları bir araya gelirler. O gün Kordon'da gezintilere çıkılır. Karnaval dönemleri de epeyce hareketlidir. Zaten bu günler, İzmirli hanımlar hakkında bir fikir edinebileceğiniz nadir zamanlardır. Genelde gençlerin çok düzgün profilleri, parlak gözleri ve çok güzel ciltleri olduğu söylenebilir. Ancak, yaşlandıkça tazeliklerini kaybettikleri, şişmanladıkları ve çirkinleştikleri de görülmektedir.."
(RAUF BEYRU'NUN "19. YÜZYILDA İZMİR'DE YAŞAM" KİTABINDAN ALINTILAR YAPILMIŞTIR)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder