

Ümit Bayazoğlu'nun, "Hatırda Kalmaz, Satırda Kalır" adlı güzel kitabında yer alan "aykırı" portrelerden biri de Naciye Neyyal Hanım'a ait.. Bu hanım, tam bir Osmanlı bürokratı olan Mehmet Tevfik (Biren) Bey'in eşi.
Mehmet Tevfik Bey (1876-1956), İmparatorluğun kaos sürecinde ağır sorumluluklar yüklenmiş, Mülkiyeli bir yönetici. Bir süre Yıldız Sarayı'nda görev aldıktan sonra Kudüs Valisi tayin edilmiş. Sonra Selanik, ardından Konya, Yemen, Bursa, Ankara Valisi olmuş. "İttihatçı-İtilafçı kavgası"nda taraf olmayarak, bir "ihtisas adamı" kalmayı tercih etmiş. Bu sayede ve bu şartlar altında Devlet Şurası ve Divanı Muhasebat Reisliği de yapmış. Artık İmparatorluğun bütünüyle dağıldığı, işgal altında olduğu bu dönemde Maliye Bakanlığı'na getirilmiş. Devlet kurumlarına olan sadakati, yansız, kayırmasız yöneticiliği sayesinde Cumhuriyet döneminde de dışlanmayıp, tersine, günümüzün İTÜ'si olan Yüksek Mühendis Mektebi'ndeki görevine devam etmiş. Nihayet emekli olduktan sonra çekildiği köşesinde anılarını yazmaya başlamış..
Mehmet Tevfik Bey'in, aynı zamanda ressam olan eşi Naciye Neyyal Hanım (1869-1960), bir portre ressamı.. Ansiklopedilerimizde anılan ilk kadın ressamlarımız arasında o da var.. O da uzun ömrünün son sahnesinde, eşi gibi, hatıratını yazmaya başlıyor. Yazımızın başlığını taşıyan konu da Fatma Rezzan Hürmen tarafından hazırlanan, onun hatıratından..
"Bursa Valisi Mehmet Tevfik Bey, Said Paşa'dan gelen telgrafı okuyunca önce gözlerine inanamadı, sonra bir daha okudu ; Said Paşa telgrafında, 'Sadrazam tayin edilerek devletin başına geçtiğini ve Meşrutiyet ilan edildiğini' müjdeliyordu. Mehmet Tevfik Bey, o makamda buluna birinin asla düşmemesi gereken bir gafletle derhal şehir meclisini toplayıp yeni sadrazamdan henüz gelmiş telgrafı okudu ve ardından 'Yaşasın Hürriyet !' diye bağırdı. O bağırınca diğerleri de bağırdı ve sonra tek tek sarılıp öpüştüler.
Vali Bey oradan hızını alamayıp koşa koşa evine geldi, aynı müjdeyi eşi Naciye Neyyal Hanım'a da verdikten sonra, 'Bundan sonra nasıl valilik edildiğini görecekler, Bursa'yı hürriyet içinde mamur hale getireceğim' diyerek, odanın içinde bir aşağıya bir yukarıya heyecanla gidip gelirken karısına Meşrutiyet'in faydalarını anlatıyordu..
Ertesi gün, Vali Bey sabırsızlıkla İstanbul postasını beklemeye başladı. Çünkü o gün gazeteler ilk defa sansürsüz çıkacaktı. Eşine, 'Bak şimdi gör, artık gazetelerde şimdiye kadar neşredilmeyen nice hakikatler ortaya çıkacak' diyerek yeni gelen gazeteleri açtı. Hayret !.. Meşrutiyet'ten bahis yoktu !.. Sadece Said Paşa'nın sadaretine dair, o da küçücük bir haber vardı. Buna fena halde sıkılıp gazeteleri odanın ortalık yerine fırlattıktan sonra eşine, 'Ya Meşrutiyet gelmemişse ; ya bu bir düzenden ibaretse, ben mahvoldum !' dedi..
Vali Bey ve eşi Naciye Neyyal Hanım o geceyi, tek lokma bir şey yemeden sabaha kadar uykusuz geçirdiler. Düşündükçe ikisini de evham bastı. Öyle ya, bu Said Paşa Meşrutiyet düşmanı değil miydi ? Halbuki yerine geçtiği Sadrazam Ferit Paşa, 'Meşrutiyet ilan etmezsek Balkanlar'ı kaybederiz' dememiş miydi ? Ne oluyordu böyle ? Kuzu kurda mı teslim ediliyordu ?
Neyse ki ertesi gün, Bursa İttihat ve Terakki Kulübü'ne, Merkez-i Umumi'den gönderilen bir telgraf yüreklere su serpti. Evet, Meşrutiyet ilan edilmiş, memlekete hürriyet gelmişti..
O gün Bursa Valisi Mehmet Tevfik Bey'i hükumet konağında pek çok insan tebriğe gelmişti. Bu yetmemiş gibi ertesi gün de toplanan halk, bilir bilmez 'Yaşasın Hürriyet, kahrolsun istibdat' diye bağırarak Vali Bey'in evine gittiler. Gürültüye ayaklanan karı-koca, kapının önünde giderek büyüyen kalabalığı pencereden endişeyle izliyordu. Bu sırada omuzlara alına biri hürriyetten bahsetti, Vali'yi ve Meşrutiyet'i övdü. O zaman Mehmet Tevfik Bey'e de kapıya çıkarak gelenlere bir nutuk atması farz oldu. Naciye Neyyal Hanım alkıştan, ıslıktan kocasının ne dediğini duyamadı. Sonra bir Kur'an getirdiler, Vali Bey bir elini Kur'an'a koyarak, Meşrutiyet'e sadık kalacağına dair imanı ve namusu üzerine yemin etti.
Konuşması bittikten sonra, herkes birer birer gelip hürmetle elini öptü. Vali Bey'in önünde adeta bir resmigeçit yapılıyordu. Derken birkaç genç subay geldi ve Vali'yi içeriye davet edip kapıları kapattırdı. Meğer bu gençler Cemiyet mensubuymuş ve Mehmet Tevfik Bey'i istibdat taraftarları tarafından yapılabilecek olası bir tecavüze karşı korumak için, böyle davranmışlar..
Vali Bey genç subayları savuşturduktan sonra eşinin yanına döndü, 'Aman hemen ellerimi yıkamalıyım, o kadar çok kişi öptü ki !' deyip lavaboya koştu. Sonra o gün gelen İstanbul gazetelerini açtı. Nihayet endişe bertaraf olmuştu, sanki dün susanlar onlar değilmiş gibi bugün tüm gazeteler dört kol çengi, zil takmış oynuyordu !..
O gün gazetelerde Meşrutiyet kutlamalarının yanı sıra bir haber daha dikkat çekiciydi : 'İstanbul hapishanelerindeki siyasi mahkumlar ile adi mücrimler salıveriliyorlar.' Bu haber, Bursa'da heyecan yarattı. Hapishanedekiler 'Biz de çıkacağız' diyerek vaveylaya başladılar. Bazı subay ve jandarma kumandanları da mahkumlara arka çıkıyordu. 'Mademki Payitaht'takiler salıveriliyorlarmış, biz de buradakileri serbest bırakalım, zaten hapishane binası sağlam değil, sonunda kapıları filan kırıp çıkarlarsa daha fena olur, elimizde bunlara mani olacak asker de yoktur' dediklerinde, Vali Mehmet Tevfik Bey, 'Bu hususta acele etmeyelim. Ben Babıali'ye yazarım, belki de oradan bunların salıverilmesi için bir emir gelir' dediyse de dinleyen olmadı. Neticede halk İstanbul'da yapıldığı gibi hapishanelere hücum ederek mahkumları serbest bıraktırdı. Kanlı katiller de dahil olmak üzere, mahkumların hepsi sokaklara döküldü..
Bursa'da Meşrutiyet'in ilanını takip eden günlerde gayet sansasyonel bir de cinayet işlendi. Cinayet ne kelime, linç olayı yaşandı. Abdülhamid'in eşlerinden birinin kopuk bir akrabası vardı : Fehim Paşa derlerdi ona. Beyoğlu, Galata başta olmak üzere, ordu gibi çetesiyle İstanbul'u haraca bağlamıştı. O kadar gemi azıya almıştı ki, sonunda Abdülhamid dahi ondan rahatsız olunca, Bursa'ya sürgün edilmişti. Ama huylu huyundan vazgeçer mi ; o burada Bursalılara da kan kusturuyordu. İşte bu Fehim Paşa Meşrutiyet'i işitmiş, halkın gazabından kaçmak için delik ararken, Yenişehir civarında görülmüş, önü kesilip süslü arabasından alınarak oracıkta paramparça edilmişti..
Bursa hapishanesinin resmi emir gelmeden ve kendisine rağmen resmen boşaltılması ve ardından Fehim Paşa'nın adliyeye teslim edilecek yerde, hemen oracıkta icabına bakılması Vali'yi endişeye gark etmişti. 'Bundan sonra nasıl valilik edileceğini görecekler' diyen Vali Bey, Meşrutiyet'in ilanından birkaç gün sonra istifaya zorlandı. Yerine Cemiyet'ten torpilli biri tayin edildi. Mehmet Tevfik Bey ile Naciye Neyyal Hanım'ın Meşrutiyet'e olan inancı Hürriyet'in ilan edildiği tarihte sona erdi.."

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder