1931-1944 yılları arasında, Bükreş'te, Türkiye Büyükelçisi olarak görev yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Gagavuzlara tutkunluğu dillere destandır.
Gagavuzlar, Ortodoks Türklerdir. O yıllarda Romanya sınırları içinde bulunan Basarabya'da yaşıyorlardı çoğunlukla. Türkçe "bucak" adını taşıyan o topraklar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği'ne bağlanmıştı. Sovyetlerin dağılmasından sonra, bağımsız Moldova Cumhuriyeti sınırları içinde kalmıştır ve bugün Gagavuz Yeri adıyla özerk bir statüdedir..
Gagavuzların bir bölümü de, dağınık halde, kuzeydoğu Bulgaristan, Dobruca, Romanya, Ukrayna ve Türkiye'de yaşarlar.
Gagavuz soydaşlarımız, bizler gibi Oğuz boylarındandır. Gagavuz" sözcüğü de, "Gökoğuz"dan bozma olsa gerek. Moldova'nın başkenti Kişinev'de, Türk alfabesi ile, "Ana Sözü" adıyla bir Gagavuz gazetesi çıkar ve alt başlık olarak şu sloganı kullanır :
"Ana Sözü İle Oğuzluk Yaşasın !"..
Bu Türk kolu, Orta Asya'dan kalkıp batıya göç ederken, yolu üzerinde İslam dünyasına değil, Hristiyanlığa rastlamış, Hristiyanlığı kabul etmiş ve bir daha bırakmamıştır ; diline bağlı kalmış ve ona ayrı bir renk katmıştır. Kiliselerinde Türkçe dua eder..
Gagavuzların konuştuğu Türk lehçesine Gagavuzca denir. Kimi dilciler bunu, Tuna Türkçesinin bir kolu sayarlar. Gagavuzcanın, Türkiye Türkçesinden ufak tefek bazı farkları vardır. Gagavuzlar ve yerine hem sözcüğünü kullanırlar. Telaffuzlarında da farklılıklar göze çarpar. Örneğin boynuz yerine buynuz, gölge yerine gülge derler. Önses y türemesi yaygındır ; erkek yerine yerkek, üzüm yerine yüzüm gibi. Önseste h ve y bazen düşer : hakikat, akikat ; yıldırım da ıldırım olur. Gagavuzlar ayrıca Türkçe olarak birçok sözcük türetmişlerdir. Örneğin Gagavuzcada aylar şöyledir : Ocak = Büyük Ay, Şubat = Gücük Ay, Mart = Baba Mart, Nisan = Çiçek Ayı, Mayıs = Pipiruda (May), Haziran = Kiraz Ayı, Temmuz = Orak Ayı, Ağustos= Harman Ayı, Eylül = Ceviz Ayı, Ekim = Canavar Ayı, Kasım = Kasım, Aralık = Kırım Ayı...
Bütün bunlar Gagavuz Türkçesine ayrı bir renk katar. Gagavuz manileri, türküleri, kulağa pek hoş gelir. Gagavuzları, konuşurken, türkü, mani söylerken dinleyince, insan, Türk olarak etkilenir, duygulanır ve onlara ısınıverir..
Hamdullah Suphi Bey, büyükelçi payesiyle Bükreş Elçiliğinde göreve başlar başlamaz, Gagavuzlar ile çok yakından ilgilenmiş. Dobruca ve Basarabya'daki Gagavuz köylerini birer birer dolaşmış, oralarda incelemeler yapmış. Gagavuzların Türk dilini, Türk gelenek ve göreneklerini yitirmemiş olduklarını görmüş. Onlara Türk olduklarını hatırlatmış. Türklük duygusu, Türklük bilinci aşılamış. İlk çırpıda, 30-40 Gagavuz gencini orta ve yüksek öğrenim için Türkiye'ye göndermiş. 26 Gagavuz köyünde ve kasabasında Türkçe öğretim yapan okullar açtırmış. Bu okullara Dobruca Türklerinden öğretmen bulmuş, Türkiye'den ders kitapları getirtmiş. Gagavuzlar arasında Türkçe eğitim seferberliği başlatmıştır.
Hamdullah Suphi'nin Gagavuzlara ne kadar düşkün olduğunu belirtmek için bir örnek gösterilir : Büyükelçimiz bir gün Gagavuz köylerini gezerken otomobili çamura saplanmış. Gagavuzlar koşup yetişmişler ve arabayı itip çamurdan kurtarmışlar. Ama ellerinin çamuru otomobilin üzerinde, camlarında kalmış. Büyükelçi günlerce bu çamur lekelerini temizletmemiş. Temizlemek isteyenlere de "Onlar Gagavuz kardeşlerimin el izleridir, bırakın kalsın, silmeyin" diyormuş.
Büyükelçi Hamdullah Suphi Bey, sempatik Gagavuz milletine bir baba şefkatiyle kanat germiş, onları bağrına basmış. Onun zamanında Türkiye'nin Bükreş Büyükelçiliği, adeta Gagavuzların istilasına uğramış !. Bütün elçilik hizmetlileri Gagavuzlardan oluşuyormuş. Yalnız elçilikte çalışanlar değil, elçilik memurlarının evlerindeki hizmetçiler de Gagavuzmuş. 1940'lı yıllarda Tanrıöver'in maiyetinde, Bükreş elçiliğimiz katipliğinde bulunan Zeki Kuneralp, "Bizim de ilk hizmetçimiz bir Gagavuz kızı idi" diyor..
Yine Zeki Kuneralp'ten öğreniyoruz : Bükreş Büyükelçiliğimizde çalışanlar, Gagavuzlara aşırı düşkünlüğünden ve tutkunluğundan dolayı Hamdullah Suphi Bey'e bir lakap takmışlar : "Gagavuz Metropoliti" demişler..
Ak saçlı, boylu poslu, yakışıklı bir kimse olan Tanrıöver, gösterişli bir metropolite benzemiyor da değilmiş hani. Giydir sırtına cübbeyi, geçir başına kalıplı serpuşu ve ver eline asayı ; dalsın Gagavuz Cemaatinin içine, kendisini gerçek metropolitten ayırt edebilene aşk olsun !..
Büyükelçiliğimizin muzip diplomatları ne derlerse desinler, Gagavuzlar, Büyükelçi Tanrıöver'i bir "baba" bilmişler ve o günden beri kendisini unutmamışlar.
Hamdullah Suphi Bey'in emeli, Gagavuzların Türkiye'ye göçlerini ve Türkiye'de iskan edilmelerini sağlamak imiş. Bir miktar Gagavuzu göçmen olarak Türkiye'ye göndermiş de. Ancak 1940 yılında Gagavuzların yaşadığı bölgeler Sovyet Kızılordusu tarafından işgal edilince büyükelçimizin bu projesi suya düşmüş..
KAYNAKÇA :
DR. FETHİ TEVETOĞLU, "Hamdullah Suphi Tanrıöver"
BİLAL N. ŞİMŞİR, "Bizim Diplomatlar"
YAŞAR NABİ, "Balkanlar ve Türklük"
ZEKİ KUNERALP, "Sadece Diplomat"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder