Lozan Konferansı telgraflarla yürütülmüştür. Bizimkiler çoğunlukla "Eastern" telgraf hattını kullanmışlardır. Bir ara "Köstence hattı"nı kullanmışlardır ama bu kısa sürmüştür. "Köstence hattı", Romanya ve Köstence üzerinden Türkiye'ye geliyordu ve Fransızların denetimindeydi. "Eastern" hattı ise Akdeniz üzerinden Türkiye'ye gelen ve İngilizlerin denetiminde olan bir hattı. Konferans boyunca yoğun bir telgraf trafiği görülmektedir. Lozan ile Ankara arasında 1600 kadar telgraf gidip gelmiştir. Bir o kadar da Lozan ile Londra arasında telgraf yazışması yapılmıştır. Bunlar yayımlanmıştır. Gelip giden telgrafların hemen hepsi şifreliydi. Bugün artık bunların şifresi, gizliliği kalmamıştır.
Düşmanlarımız acaba bizim şifrelerimizi açmışlar mıdır ? Bu soruya toptan "evet" ya da "hayır" denemez. O dönemde bugünkü kripto makineleri yoktu, kitap şifreleri kullanılıyordu. Bizim Dışişlerinde çalıştığımız ilk yıllarda da kitap şifreleri hala kullanılmaktaydı. Şifre kitapları kasalarda saklanıyordu. Bu kitaplarda gösterilen dört-beş rakam bir harf oluşturuyor, rakam grupları dizile dizile kelimeler, kelimelerin dizilmesiyle de cümleler oluşturuluyor ve sonunda telgraf ortaya çıkıyordu. Kapatılan telgraf postane kanalıyla çekiliyordu.
Kapatılan telgraf, uğraşılırsa başkaları tarafından açılabilir. Ama açılması çok uzun zaman alır, açılıncaya kadar da iş işten geçer. Şifrelerin açılması ihtimaline karşı tedbirler de alınmıştı. "Miftah" denen şifre anahtarları sık sık değiştiriliyordu. Dolayısıyla, Lozan Konferansı boyunca bizim şifrelerin karşıtlarımız tarafından açılmış olduğu söylenemez..

Ama Konferansın sonuna doğru Ankara'dan çekilen bazı şifre telgrafların İngilizler tarafından İstanbul'da açılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu bir istisnadır. İngiliz Yüksek Komiserliği, açılan telgrafları hemen Londra'ya ve Lozan'a yetiştirmiştir. Lozan'daki İngiltere Başdelegesi Rumbold da bunu 18 Temmuz günü Foreign Office'teki (FO) arkadaşı L. Oliphant'a keyifle açıklamıştı :
"Gizli kaynaktan psikolojik anlarda elde ettiğimiz bilgiler bizim için değer biçilemez önemdeydi. Bu bilgiler sayesinde biz, briç oynarken rakibin elindeki kartları bilen bir kimsenin rahatlığı içindeydik" diye yazmıştır.
İsmet Paşa, 8 ve 9 Temmuzda, bütün sorunların halledildiğini, askıda yalnız üç adet imtiyazlı şirket sorunu kaldığını bildiriyor ve talimat istiyor. Sözü edilen üç şirket Régie Générale, Turkish Petroleum ve Armstrong Wickers şirketleridir. Bunların üçü de "imtiyazlı" şirkettir, üçü de İngiliz şirketidir. İngiltere, son dakikada, sessizce bu şirketlerin imtiyazlı statülerini Türkiye'ye dayatmaya çalışmaktadır..
Bu İngiliz manevrasına Ankara'nın tepkisi sert oluyor. Başbakan Hüseyin Rauf Bey, 9 Temmuzda İsmet Paşa'ya cevap veriyor :
"Gazi Paşa'nın huzuru ile görüşüldü : Bu defa istenen imtiyazlar, on yıl boyunca Anadolu'da demiryolu, İstanbul'da tersane inşa ettirmeyerek bizi zayıf düşürmeyi amaçlıyor. Bunu şiddetle reddetmek gerekir... Kabul edemeyeceğimiz noktalar üzerinde direnirlerse, üç şirketin gayrimeşru menfaatleri yüzünden dünyayı barıştan mahrum bıraktıklarını kamuoyuna açıklayıp reddedersiniz.."

Bir araştırma yaptım. O günlerde bizim telgraflarla İngiliz telgraflarını karşılaştırdım. Gördüm ki, İstanbul'daki İngilizler Ankara'nın işte bu telgrafını açmışlar ve Lozan'da Rumbold'a yetiştirmişlerdir..
Rauf Bey, iki gün sonra da İsmet Paşa'ya şunları yazmıştır :
"Telgraflarınız Gazi Paşa'nın huzurunda görüşüldü. Üç şirketin arkasında nüfuz bölgeleri kurma fikri yatmaktadır.. Hükumet görüşünü muhafaza etmektedir.. İktisadi bağımsızlığımızla bağdaşmayan bu hususların reddi için gayret sarf edilmesi ve sonucun bildirilmesi rica olunur.."
İsmet Paşa bu telgrafı alınca İngiliz isteklerine karşı direnişini sürdürmüş ve Rumbold'a boyun eğdirmiştir. Konferansın 16 Temmuz günü yapılan son toplantısında sorun şöyle düğümlenmiştir : Régie Générale ve Armstrong şirketlerinin haklarının saklı tutulacağı yolundaki cümle ve rüçhan hakları protokolden çıkarılmıştır. Turkish Petroleum şirketi ise protokolden tamamen çıkarılmıştır..
Ertesi gün Curzon bu sonucu haber alınca küplere binmiş ve Rumbold'a diplomatik bir zılgıt çekmiştir :
"C. 17 Temmuz tarihli 289 sayılı telgrafınız.
Turkish Petroleum şirketini harcadığınızı ( jettisoned) öğrenince pek canım sıkıldı. Oysa dün akşam almış olmanız gereken gizli haber İsmet Paşa'nın boyun eğebileceğini gösteriyordu.. Aksi bir kanaatiniz yoksa protokole Turkish Petroleum'u da dahil etmek için ısrar ediniz.."
Sir Horace Rumbold, kendisini şöyle savunmaya çalışmıştır :
"C. 18 Temmuz tarihli, 131 sayılı telgrafınız.
Lord Hazretlerinin telgrafı beni derinden kaygılandırdı ama başka türlü hareketimin Konferansın kesilmesi demek olacağı yolundaki kanaatimi değiştirmedi. Sözünü ettiğiniz gizli haberin ardından İsmet Paşa'ya Ankara'dan gelen talimat, boyun eğmektense Konferansı kesmesi ve bunu kamuoyuna açıklaması yönündeydi. İsmet Paşa'nın 12 Temmuz'dan beri takındığı tutum da onun bu talimata uyacağını gösteriyordu. Bu durumda hem Müttefiklerin hem de dünya kamuoyunun önemli bir bölümünün, İngiliz petrol çıkarları yüzünden barışın mahvedildiği yolunda Majesteleri Hükumetini suçlayacaklarını düşünmekten kendimi alamadım.."
SONUÇ :İSMET PAŞA, SİR H. RUMBOLD'U MAĞLUP ETMİŞTİR.
LOZAN SONRASINDA İSMET PAŞA'NIN YILDIZI PARLARKEN
RUMBOLD'UN PRESTİJİ AZALMIŞTIR..



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder